Her bireyin anlaşılmaya ve empati kurmaya ihtiyacı olduğu zorlu süreçlerden geçmekteyiz. Alışa gelmişin dışında bize biçilen hayatları yaşamanın etkisi hemen hemen toplumun %50 sinde iletişim eksikliğine, kendini ifade edememe gibi sorunlara yol açmakta.

Algılarımız normal standartlarının dışında yönlendirildiği için, toplumda yaygın anksiyete bozukluğuna sebep olabilir.

Kendinizi huzursuz, mutsuz ve yoğun kaygı içerisinde hissediyorsanız bilinçaltı sizi esir almış demektir. Ben de dahil olmak üzere hepimiz yaşadığımız küresel salgın sebebiyle gelecek kaygısı içerisindeyiz.

Yeni bir dünya düzeninin nasıl olacağı hususunu bilmiyor; bizi yarın neyin beklediğinden bir haber yaşıyoruz, lakin sıkça kullandığımız bir deyim vardır; ‘Bardağa dolu tarafından bakmak’…

Bardağa dolu tarafından bakacak bir çok sebebimiz var, bugüne kavuşturan Yaradan’a hamd olsun.

Tüm bu çatlaklar önce en yakınından başlar insanın; en yakınımızda ailelerimiz var, aile içinde iletişim eksikliği olduğunda bardağı doldurmayacak ufak ufak sorunlar insan gözünde devleşir ve  buda huzursuzluk yaratır.

Bu tarz durumlarla karşı karşıya kaldığımızda farkında mısınız bilmem  "Kendini benim yerime koy" deriz.

Vikipedi'ye göre empatinin zıt anlamlısı antipati olarak verilmiş.

Peki, sempatinin zıt anlamlısı nedir dersiniz.

Antipati...

Yani empati yapmazsanız antipatik olursunuz.

Yaşamak, özgürlük bilincini bir meşale gibi saçlarına taç yapanlara, o tacı türlü acıların üstünden aşırarak bir şelalenin bütün renkleriyle ve serinliğiyle sevince bezeyenlere yakışıyor…

Hep hüzünleniyoruz, insanoğlunun en eski alışkanlığı, dışarıda kirlenmiş bir hayatın, duygularımızı incittiği hoyrat rüzgârlarına kahrederek, incitiliyoruz…

Çünkü incindikçe kaçıyoruz, ayrılmak istiyoruz yaralarımızı kanatan o yerlerden…

Ve incitildikçe susuyoruz…

Sonra, Molraux’un şu sözleri bir mıh gibi çakılıyor beynimizin kıvrımlarına;

“Uğrunda ölmeye değmeyen bir hayat, yaşanmaya değmez”

O halde bugünlerinde gelip geçeceğini ve insanoğlunun bir sınav içerisinde olduğunu unutmamak gerek, aile bireyleriyle bir bütündür ve mutlu ailelerin temel yapılarında ‘sen’ ‘ben’ gibi ayrıştırıcı kavramlar yoktur. ‘BİZ’ vardır, bütünlük hissi, aidiyet ve benimseme imajı verir.

Olaylarla baş etme ve aile içinde ki iletişimi yakalamak içinde yine aynı formül uygulanmalıdır, ‘Biz’ varız ve’ biz, bize sorun gibi gözüken ufak çatışmalarla yok olmayacağız.’ Cümlesini benimsemeliyiz.

Konuşun ve çözün. Konuşmazsanız sorunu bulamaz, çözmezseniz o sorunla yaşamayı kabul etmiş bir ailenin içinde takılı kalırsınız.

Biz ebeveynler olarak bizi sürekli rol model kabul etmiş çocuklar yetiştiriyoruz, aile içinde eksik iletişim onların ufak dünyasında çok büyük sorunlara yol açabilir. Bu yüzden bu çocuklar üzerindeki baskı ebeveynlerin öfke sorunları olması, aşırı korumacı olması, narsist ya da yasakçı yapıda olmalarıyla artabilir.

Bu sefer çocuklar kendi hayatlarını bazı sınırlar dahilinde yaşarlar. Tasarlanmış bir hayatı yaşamak o çocuklarda, psikolojik huzursuzluklara ve doğruca hastalıklara yol açabilir.

İddia ediyorum ki; bu dünya üzerinde tüm insanlığın en büyük sorunu iletişim eksikliğidir. Doğru ve anlaşılır kurulan ilişkilerin temelinde doğru iletişim modeli yer almaktadır.

Bu günlerde gelip geçecek, güzel günler gelecek. Toplum o özlediği kucaklaşmaları elbet bir gün yaşayacak, bugün sağlık için, hayatta kalmak için ‘Evde Kal Türkiye’

Sağlıklı günlerde görüşmek ümidiyle, sağlıcakla kalın.