Bir Cuma yazısı yazsam ama ne yazsam diye düşünürken, Arifiye Öğretmen Lisesi’nden ağabeyimiz, yolbaşımız Samet Karakuş’un bir paylaşımını gördüm.

Etkilendim, etkileneceğinizi düşünerek paylaşıyorum.

Bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır.
Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Veli'nin dergâhına kurban olarak bağışlamak ister.

O zamanlar dergâhlar aynı zamanda aşevi fonksiyonu görüyordu.
Durumu Hacı Bektaş Veli’ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli ‘helâl değildir’ diye bu kurbanı geri çevirir...

Bunun üzerine adam, Mevlevi dergâhına gider ve aynı durumu Mevlâna’ya anlatır.
Mevlâna ise bu hediyeyi kabul eder.

Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli’ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlâna’ya bunun sebebini sorar.

Mevlâna şöyle der:

“Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir.
Öyle her leşe konmaz.
O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.”

Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş dergâhına gider ve Hacı Bektaş Veli’ye, Mevlâna'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş Veli’ye sorar.

Hacı Bektaş da şöyle der:

“Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlâna’nın gönlü okyanus gibidir.
Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir, ama onun engin gönlü kirlenmez.
Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir.”

Günümüzde Türk milliyetçiliği; Lümpenliğe, cehalete, siyasî oportünizme esir düşüp sloganla yetinen bir duruma sürüklense de kurucu Türk milliyetçiliğine ihtiyaç var.

Türk milletine sevdalı olanlar şahin gibidir, leşe konmaz.

Türk milliyetçiliği bir okyanus gibidir.

Bazı gönlü kirli olanların yaptıkları hatalar okyanusu kirletmez!

Paraya, muktedirlere ve güce teslim olmamış, kirlenmemiş, adalet duygusunu kaybetmemiş, önceliğinde insanlık ve Türk milleti için hukuk ve bilimi üstün tutan Türk milliyetçileri bırakınız biribirinizi yermeyi...
Hünkâr Hacı Bektaş ve Mevlâna’da ki tevazu ve incelik üzere olunuz, birbirinizi yermek yerine yüceltebilmeyi becerebilen insanlar olmanız ve farkınızı ortaya koymanız dileğiyle…

Allah sizleri var etsin.
Selâm ve dua ile... Hayrettin Barut

TÜKÜRÜKLE GELEN O.URUKLA GİDER!

Madem dergahtan, şeyhten, şıhtan giriş yaptık, benim de bir katkım olsun.

Ve bu kıssanın hissesi de, iktidar gücüyle palazlanan, konjonktürel büyüyen ama asalak olduklarının bile farkına varamayan asalaklara gelsin.

Karşılıklı iki tepede iki farklı dergâh vardır.

Birisi tıka basa dolu diğeri bir şeyh ve bir avuç müritten ibarettir.

Azınlıktaki dergâhın müritleri henüz nefislerini aşamadıkları için bu durumu onur meselesi yaparlar. ‘Şeyh hazretleri bir keramet buyursanız da sayımız artsa’ diye yalvarırlar adeta.

Şeyh hazretleri, kuru kalabalık ile kalite arasındaki farkı bilen, Allah rızasından başka beklentisi olmayan mübarek bir insandır. Bir iki nasihat eder ama bakar ki müritlerin rekabet duygusu nefislerini fazlasıyla kabartmış, ders verme babından istediklerini yapar, karışırlar halkın arasına…

Mübarek gerçekten keramet sahibidir ki besmele ile tükürüğünü sürdüğü herkes bir şifa görür.

Kör görmeye başlar, topal yürümeye vesaire…

Artık dergahları ana baba günü gibidir.

Yüksekten durumu izleyen mübarek bakar ki evet kalabalık kalabalıktır ama dergâhın manevi havasından eser yok. Ne kadar menfaatçi varsa orada…

Hemen bir plan yapar. Müritlerine kestirdiği koyunun işkembesini üstelik boşalttırmadan sırtına bağlatıp giysisi ile kamufle eder ve karışır kalabalığın arasına.

Anormal sıcak ve içindekiler sebebiyle müthiş bir koku yayılır ortalığa.

Ve artık gevşeyen işkembe şeyhin hareketi sebebiyle zart zurt sesleri de çıkarmaya başlamıştır.

Manzaranın etkisiyle kısa zamanda dağılır kalabalık, boşalır dergâh…

Yine biz bize kalırlar.

Hala mübareğin verdiği dersi anlamayan müritler arada bir ‘ya şeyhim bir keramet buyursanız’ diyecek olduklarında şeyh hazretleri hep aynı cümleyi söyler; “Evlatlarım! Unutmayın ki tükürükle gelen o…..kla gider!”

Evet, tükürük niyetine iktidar gücünü kullanarak ‘büyüdüklerini’ sanan arkadaşların düşeceği durum budur.