Tıpkı 15 Temmuz’daki hain kalkışma sonrası olduğu gibi Afrin Operasyonun da bir milli duruş ve milli mücadeleden öte bir rakip ayıklama gerekçesi olarak kullanıldığını düşünüyorum.

Öyle ya, dışarıda onca düşman ile boğuşurken, içeride de düşman üretip fırsat bu fırsat saldırmanın başka bir anlamı olabilir mi?

Kendilerine milli ve yerli diyen -ki ne kadar milli ve yerli oldukları da tartışmaya açık- bir ittifakın ortakları, 7/24 sair partilere ve kuruluşlara acımasız ve haksızca saldırıyorlar.

Bu sözde yerli ve milli ittifakın yeni hedefi Türkiye Barolar Birliği oldu malumunuz…

Yahu, dış cephe kadar iç cephenin de çok güçlü tutulması gereken böylesine zorlu günlerde, içeride birlik ve beraberliği sağlamak varken, sürekli düşman üretip toplumu birbirine düşürmenin ne mantığı var ki şimdi de hedefinize Türkiye Barolar Birliği’ni koyuyor, millete yuhalatıyorsunuz?

Yıllardır takip ederim, Türkiye Barolar Birliği’nin her söylemi, her uyarısı, her duruşu, her zaman milli olmuştur.

TBB, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne kumpas kurulurken, Habur Çadır Mahkemelerinde, pişman değiliz demelerine rağmen teröristler tahliye edilirken, Açılım sürecinde ‘Hiçbir devlet terör örgütü karşısında yenilmiş hissiyle masada oturamaz, hiçbir devlet milli ordusu yargısı tarafından esir alınmışken terörle mücadele edemez’ derken, 17- 25 Aralık dönemi dahil, FETÖ’nün en güçlü döneminde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yanında dimdik duran bir kuruluştur.

Hendekler kazılırken, barikatlar dikilirken, Türkiye’yi uyaran, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni insanlığa karşı suç işlemekle suçlamaya kalkışanlara karşı ülkemizi savunan, 15 Temmuz gecesi darbe girişimine Türkiye’nin 79 barosuyla birlikte ilk karşı çıkan, Batılı devletler 15 Temmuz’un bir kurgu olduğunu ileri sürmeye kalkıştığında, tüm dünyada FETÖ gerçeğini anlatmak için ülke ülke dolaşan, Fırat Kalkanı ve Afrin harekatlarının daha ilk saatlerinde Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru savunma hakkını kullandığını dile getirip bunu gerekçeleriyle ortaya koyan Türkiye Barolar Birliği’dir.

Nitekim Zeytin Dalı Harekatı’nın ilk gününde 103 bin avukatı temsilen sınıra gidip Mehmetçik’e ve halka moral veren de onlardı.

Dolayısıyla biz, Türkiye Barolar Birliği’nin milli duruşuna şahidiz.

Şimdi sizler, Türkiye Barolar Birliği’nin ismindeki ‘Türkiye’ kelimesini, tıpkı T.C. ibaresini kaldırdığınız gibi kaldırabilirsiniz ama TBB’yi Türk milletinin kalbinden asla silemezsiniz, bilin istedim.

YALAN VE İMAN BİR ARADA DURMAZDI HANİ!

Milli Eğitim eski müdürümüz bizzat anlatmıştı.

Trabzon Milli Eğitim Müdürü görevindeyken Finlandiya’ya gitmişler. Hani o Beyaz Zambaklar ülkesi, müthiş bir eğitim seferberliği ile dünyaya örnek olan Finlandiya.

Milli Eğitim Bakanımız dahil bir dizi görüşme ve ardından final toplantısı yapılacak. Bizimkilerin Bakan’ın olmadığı bir toplantıdan, Bakan’ın katılacağı final toplantısına gidecekler ama geç kalmışlar. İşin kötüsü final programının yapılacağı büyük alan trafiğe kapanmış, Bakan’nın yanına varmaları en az 15 dakika sürecek.

Ne yapacağız, derken şoför ve mihmandarları olan Türk, ben hallederim, ama siz sakın sesinizi çıkarmayın, demiş. Bariyere yanaşmış ve Türkiye Milli Eğitim Bakanı araçta, kaldırın bariyeri demiş. Polis anında kaldırmış, girmişler.

Hay Allah, polis sormadı bile falan diye aralarında konuşurlarken şoför dönmüş ve şöyle demiş;

“Finlandiya’da yalan yok. Finlandiya’da bir insanın yalan söyleme ihtimali yok. Onun için ne söylerseniz yutuyorlar.”

Düşünebiliyor musunuz? Finlandiya’da yalan yok.

Peki, Finlandiya Müslüman mı? Yani yalan ile iman bir arada durmaz emriyle yalan fiiline bu kadar düşman bir dinin mensubu mu? Hayır…

Finlandiya'nın yüzde 74'ü Evangelist-Luteryan kilisesine bağlı. İkinci en büyük topluluk ise, yüzde 24'lük bir oranla Ateistlerden oluşuyor. Diğerleri Ortodoks, Yahudi ve çok az bir kısmı Müslüman.

İyi de yalan niye yok? Biz Müslümanların her dakika, sürekli başvurduğumuz, alışkanlık haline getirdiğimiz “yalan” bu kafir ülkede nasıl olmaz?

Dindar değiller!

Müslüman değiller!

Bizim gibi 90 bini aşkın camileri, eğitimden çok bütçe ayırdığımız Diyanet İşleri, 120 bin kadar imamlarının yanı sıra binlerce belletmenleri, Kuran kursları falan yok bunların…

Ama yalan ile iman bir arada durmayacağına göre, bizden çok daha imanlı oldukları kesin!

EN YALANCI ÜLKE MİYİZ?

East Anglican Üniversitesi’nde bir araştırma yapılmış. 15 farklı ülke ve kültürden insanlara bir müzik sınavı gönderiliyor. Bazı sorular basit fakat bazıları o kadar zor ki birinden (veya internetten) yardım almadan bilmeniz imkansız.

Her soruyu doğru yaparsanız 100 dolar ödül var (ülkelerdeki satın alım gücüne göre ayarlanmış bir miktar). Katılanlara yardım alamayacakları da tembihleniyor.

Buna rağmen en çok yüzde yüz doğru cevap kitapçığı Türkiye’den geliyor. Sonuç çok net: Ya hepimiz birer müzik dahisiyiz ya da bildiğin yalancıyız.

Araştırmacılar ikincisinde karar kılmış.

Yani ‘yalan’ şampiyonluğunu da kimseye kaptırmamışız!