Sevgili okurlar,
Ege denizinde ve Akdeniz’ de sular ısınırken, yani Yunanistan bize yeniden diş bilerken, İsrail’in, Mısır’ın, Fransa’nın ve İtalya’nın, Lübnan’ın ayranı kabarırken memleketimizde olup bitenlerde pek hayra alamet değil..
Öte yandan Amerika’nın, Kıbrıs Güney Rum kesimine ambargoyu kaldırırken, Rusya’nın tavrı bir öyle, bir böyleyken, Kafkas cephesinde Ermenilerin Azerbaycan Türklerine hasma ne tutumlarını sürdürürken, PKK denilen terör örgütünün hala, bin bir bahane ile dış güçlerin emrinde terör estirmeye devam ederken, durumumuzu gözden geçirmek, yani bir durum güncellemesi yapmak mecburiyetimiz var..
Maalesef “balık hafızalı” toplumlarda ne söylerseniz, söyleyiniz, hani imam bildiğini söyler misali, cemaatte bundan öteye ne biliyor ki, ne söylesin bir durum ile karşı karşıyayız..
Bir kere Yunanistan’ın, yaramaz çocuk olduğunu hep söyleyenler, içte “Lozan’ı reddetmesini” nereye koyacağız?
Siz “Cumhuriyet kurulacağına, Yunan galip gelseydi” diyen meczuba en üst düzeyde ziyaretlerde bulunursanız, ona itibar pompalarsanız, elbette Yunanlı, Ege adalarını silahlandırır, oralara askeri yığınak yapar ve gözünü “iyonya” denile Ege bölgesine ve “Kostantinopolis” deline İstanbul’a göz diker!
Uzatmayalım, durum her açıdan çetrefili ve kötü!
Ege ve Akdeniz’de bayrak gösteren gemilerimiz, sismik araştırma ve petrol, doğal gaz arayan gemilerimizi dolaştırmak ve havada uçak, helikopter bulundurmak, sürekli teyakkuz durumunda bulunmak, elbette bir ülke için büyük külfettir..
Hele de o ülke bir başka ülke topraklarında askerinin büyük bir bölümünü bulunduruyor ve terör odaklarına, şer güçlere karşı cephedeyse, varın işin ağırlığını siz düşününüz..
Bütün bu tespitlerden sonra, içte ise durum pek iç acıcı değildir!..
“Euro, Dolar girdabında” eriyen ticaret erbabı, gittikçe kemer sıkan insanımız, artan fiyatlar, tekrar geri gelen enflasyon, toplumdaki kokuşmuşluk ve kutuplaşma yanında alım gücü düşen işçi, memur ve emeklinin içler acısı durumu karşısında, birlik ve beraberliğimizi nasıl sağlayacağız?
Bakınız Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıktıktan sonra Havza’ya geçer..Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, Havza’da nüfus dengesinin ne olduğunun tespitini ister.. Görülür ki, durum pek parlak değildir..
İşte bu durumu iye değerlendiren İngilizlerin, iç azınlık, yabancı uyruklu ve farklı aidiyet grup ve kümeler ile işbirliği halinde Anadolu’nun paylaşımını kolay ve tereddütsüz gerçekleştirdiğini görürüz..
Hasan Tahsinlerin, Sütçü İmamların düşmana geçit vermeyen tavırları yanında, düşman ile işbirliği yapanların, Saraya bağlılık gösterenlerin, Hilafet yanlıların varlığı hepimizin malumudur!..
Anadolu’nun Türkleştirilmesinden sonra isyan edenlerin varlığını bilmeyenimiz mi vardır?
İşte İtaat ve Terakki Cemiyeti, İstiklal Mücadelesi sonrası Anadolu’nun, yani Türk topraklarından bu “işbirlikçi ruhunu” temizlemesi çok önemlidir..
İşte bu yıllarda Sakarya ve civarına yerleşim de sistematik olarak İtaat ve Terakki Cemiyeti kontrolünde gerçekleştirilmiştir..
Düşman ile işbirliği yapanların İzmit’ten Yunan ve İngiliz gemilerine binip ülkeyi terk etmelerinden sonra Sakarya’da, yerel Türkmen boylarının yanına Kafkasya’dan, Karadeniz’den, Balkanlardan gelen vatandaşlarımız yerleştirilmiştir..
Bu vesile ile Sakarya’da ilçelerin, beldelerin ve köylerin nüfus açısından yapısı incelendiğinde görülür ki, her köyün kendi kültürel, yerel özellikleri yanında aidiyet yönünden de farklılıkları söz konusudur..
İşte son olaylara konu olan Sakarya’nın Akyazı İlçesi’nin Kuzuluk beldesinde olup bitenlere baktığımızda, iyi ve geleceğe ışık tutacak bir analiz yapmak zorundayız..
Kuzuluk, Bizans döneminden itibaren Rumların, Ermenilerin yaşadığı bölgeler olarak bilinir..Son yıllara kadar Kuzuluk’ta, bu kültür gruplarına ait ev ve kiliseler, yapılar mevcuttu..İstanbul’un fethinden sonra buraya yerleşenlerin kimliklerinden ötürü Kürt Kuzuluk denildi..
Kafkas göçü ile bölgeye gelenler nedeni ile Kürt Kuzuluk’taki aileler, Karaçalılık köyüne çekilerek, yeni bir köy oluşturdular..
Gençlik dönemlerimizde Kuzuluk, bir Kafkas aidiyetli köy olarak bilinirdi..Burada yapılan düğünler, gerçekleştirilen büyük at yarışları ve merhum sinema sanatçısı Yıldırım Gençer’in girişimleri ile sinema platformlarına dönüştürülmesi ve sıcak suları, hamamları ile anılırdı..
Hatta Kafkas kökenli ailelerin aidiyetlerini bilmeyen yoktu.. Ancak Kuzuluk bu özelliğini, Balbalı, Kayalar köyleri gibi koruyamadı..Büyük göç aldı..Özellikle Karadeniz bölgesinden gelenlerin toplandığı, Şose Mahallesi, Topçusırtı ve Orta mahalle bölümleri ile belediyelik oldu..Sonraki dönemlerde, 1967 depreminde kaybolan sıcak suları MTA, zamanın Sakarya Valisi Hayri Kozakcıoğlu’nun girişimi ile tekrar gün yüzüne çıkarmıştır..
Ama yeni ve mali imkanları sınırlı Kuzuluk Belediyesi,bu sıcak suyu kullanmada çaresiz ve yetersiz kalmıştır.. Zamanın Başbakanı ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal döneminde Kuzuluk sıcak suları Işıkçılar tarikatı ve Türkiye Gazetesi, TGRT Televizyonu ailesine kiralanmıştır..
Işıkçılar Tarikatı, Kuzuluk’ta inşa ettiği “devre mülkler” ile tarikatizm faaliyetlerini Kuzuluk beldesine taşıdığını, bölgenin nasıl değiştirildiğini görürüz....
Bu girişimi, FETÖ’nün (Fetullah Gülen) yapılanmasının Akyazı ve Sakarya’da palazlanmasını hep beraber izledik..
O yıllar Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın siyasi yapılanması ile tarikatlarla birliktelik yapanların, istismarlarını da unutmamalıyız!..
Din adamlarına,din adamlarının yaptıkları telkinlere,açıklamalar büyük teveccüh gösteren insanı ile Akyazı ve çevresindeki dini yapılanmaları iyi analiz edersek, bu son gelişmelerin izini çok eskilerde görürüz!..
Aslında bu tür olayların yaşandığı ve bu tür din adamlarının fazlaca kurbanın olduğu da bilinmektedir..
İşte Kuzuluk’ta yeni bir adres bulan, tarikatı ile şeyhi ve müritleri, taraftarları ile bu güruhun yarattığı skandal ortadır!..Kendi müritlerini taciz eden, istismar eden, bu hakkı kendinde gören, bunu bir hak olarak ileri süren ve mağdur ile kurbanlardan “Hz. Ebubekir sabrı” isteyenlerin, Atatürk’e ve Cumhuriyet’e düşman olan bu zihniyetin basına yansıyan ve laiklik karşıtı sözleri ortadadır..
O nedenle Akyazı’nın ve dolayısıyla Kuzuluk ve köylerinin 25 Yıllık geçmişine baktığımızda, dini değerler ışığında yöneticilerin seçildiği, “insanımızı biata zorlayan, gözlerine mil çeken” bu din adamlarının “Atatürk ve Cumhuriyet “düşmanlıklarında tavan yapmasının nedeni, halkın kayıtsızlığı ve nemelazımcılığıdır!
Yani bu yolda kimse masum değildir!
Asıl olan masum, çaresiz, yoksul, temiz insanlarımızın namuslarının kirletildiği, onurlarının kırıldığı ve “tarikat, şeyh, mürit “ bağlamında geleceklerinin ayaklar altına alındığıdır..
Herkesin geldiğimiz bu noktada,”durumunu, duruşunu, anlayışını” gözden geçirmesi temennimizdir..
Bu kaynaktan nemalanan siyasete karşı, “dik durmadığımızda” olup bitenlere “razı olmak, boyun eğmek, yaşa var ol” demekten öteye ne yapabiliriz ki?
Bugün sadece Sakaryalının, Akyazılının, Kuzuluklunun değil, ülke genelindeki insanımızın,” gözünü açması, gerçeklerle yüzleşmesi ve bulunduğu ortamı iyi değerlendirmesi ve geleceğe bakması” emin ve güvenle yürümesi gerekmektedir..
Bu konuda derin analizlere, tespitlere gerek olduğu da şüphesiz bir başka gerçektir..Bu skandalın her şeye rağmen ortaya çıkarılması, paylaşılması ise umut vericidir..
Gelin,” bu umudu” hep birlikte büyütelim!
Yoksa, “bu tarikatların, bu siyasi anlayışların esiri “olmaktan kurtulamayız!