Sakarya’da da binlerce binanın deprem güvenliği durumu hakkında Net bir şey söylemek mümkün değil. Yapılan açıklamaların bazısında 4 bin, bazılarında da 7 binanın risk altında olduğu söylenmesine karşın, bu binaların dayanıklılığı konusunda herhangi bir çalışma yapılmış değil. Zaman zaman İnşaat Mühendisleri Odası, zaman zaman da Müteahhitler Odası’nın yaptığı açıklamalardan öğrendiğimiz bu bilgiler, inşaatların yapılış tarihi ve deprem yönetmeliklerinin çıkış tarihiyle ilgili tahminden ibaret...
Şöyle bir arşiv taraması yaptım, 2003 Mayıs’ında Sakarya Üniversitesi’nin o günkü rektörü Prof. Dr. Mehmet Durman’ın bir açıklamasına rastladım. Durman, İnşaat Mühendisleri Odası ile sürdürdükleri depreme dayanıklılık ölçümü için yalnızca 10 binadan başvuru geldiğini belirtmiş. Ardından üzerine basa basa kentteki 28 bin binanın mutlaka testten geçmesi gerektiğini anlatmış. O 28 bin binadan bugün kaçı ayakta bunun bile bilindiğini sanmıyorum. 

KENTSEL DÖNÜŞÜMÜ OLUMSUZ ETKİLİYOR

 Bu tür açıklamaların bir amacı da deprem gerçeğini ortaya koyarak, insanları kentsel dönüşüme yönlendirmek… Ne var ki, bir araştırmaya, bilimsel veriye dayanmayan bu açıklamalardan istenilen sonuçlar alınamıyor. Belki endişeleniyor, korkuyor ama evini, semtini, komşularını kaybetmek istemiyor. Neyle karşılaşacağını bilemiyor ve dönüşüm projelerine sıcak bakmıyor. Bunun son örneğini Erenler’de yaşadık. Belediye Başkanı Fevzi Kılıç, rezerv alanlarda yapılacak dönüşüm için halkı ikna edemediklerini, başvurusu yasının olması gerekenin çok altında kaldığını belirterek, bu bölgelerde yapılacak dönüşümden çekildiklerini açıkladı. Bu karardan sonra ada-parsel düzeyinde dönüşümü yurttaşların kendilerinin yapmasına imkan sağlanacağı kaydedildi. Eğer o bölgede yaşayanlara, oturdukları binanın deprem dayanıklılığını ölçtürme konusunda bir kolaylık sağlanmazsa kendiliğinden dönüşüm de çok zor görülüyor. Depreme dayanıksız olan binaları tespit edilmesi bu açıdan çok önemli... 

İBB’NİN ÇALIŞMASI

Ne var ki dayanıklılık ölçümlerinin maliyetini karşılamak,  insanların büyük bir bölümünün gücünü aşıyor. Sakarya’da bu iş ne kadara yapılıyor bilmiyorum ama haberlerde izlediğim kadarıyla, bu alanda çalışma başlatılan İstanbul’da 7-8 bin lirayı buluyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu şehirdeki 750 bin binanın 300 TL ücret karşılığında kontrol edileceğini açıkladı. Bunun için yeni, hızlı ve ekonomik bir model deneyeceklerini duyurdu. Diyorum ki, Sakarya Büyükşehir Belediyesi de böyle bir çalışmanın içine giremez mi? Bence girmeli...

Depremi unutmuşuz

Elazığ depreminden sonra gündemimiz alınması gereken önlemler oldu. 1999’dan bu yana Sakarya’da alınan önlemleri araştırırken fark ettim ki, ‘Unutulma’ dediğimiz, ‘Asrın felaketi’ diye tanımladığımız depremi aslında çok unutmuşuz. Oysa deprem günlerinin çaresizliği içinde, bir daha aynı şeyleri yaşamamak için öyle çok, öyle sahici şeyler yapılmış ki... Ve çok acıdır ki o yapılan sahici şeylerin yerinde şu an yeller esiyor. Örneğin depremden hemen sonra Sakarya’ya atanan Vali Cahit Kıraç döneminde başlatılan bir Coğrafi Bilgi Sistemi var. Hasan ağabeyin (Kurtiç) önceki yıllarda birkaç kez gündeme getirdiği bu sistemle tüm kenti görmek, afet anı ve sonrasındaki çalışmaları yönetme müdahale etmeye imkan sağlıyordu.

Onlarca kişinin görev yaptığı bu birim, Bakanlığın kararı ile dağıtıldı. Büyükşehir Belediyesi ve AFAD bünyesine geçtiği belirtiliyor. Ancak aktif olarak kullanıldığını sanmıyorum. Olsa bugüne kadar yaşanan afetlerde mutlaka yararlanılırdı.

Coğrafi Bilgi Sistemi’nin akıbetini, konunun ayrıntılarını önümüzdeki günlerde haber olarak da değerlendireceğiz. Yine bir Mahalle Afet Gönüllüleri projesi vardı. Her mahallede oluşturulan gönüllülerin lideri de o mahallenin muhtarıydı hatırladığım kadarıyla o da yok oldu birden bire. AFAD bünyesinde bir gönüllü uygulaması var ama önceki projeden çok daha başka sanırım. Çünkü ilk projede en azından bir afet konteyneri olması öngörülüyordu. Bugün hiçbir mahallede olmadığına göre yenisinin eskisiyle bir ilgisi yok demek ki... Bugün depreme karşı bireysel olarak alabildiğimiz tek önlem yaşam üçgeni oluşturmak, bir de eşyaları sabitlemek.

Sonrası mı? Sözünü ettiğim iki proje yok edildiği için hiç kimse ne yapacağını bilmiyor. Ögütlenen de kaderimize razı,  ölüme hazırlıklı olmamız zaten...