Suriye önemlidir.

Rusya için ‘sıcak deniz’, İngiltere, Fransa ve Amerika için ‘petrol’, İsrail için ‘güvenlik’ anlamına gelir.

Stratejik ve jeopolitik olarak da, Suriye’ye hâkim olmak, Ortadoğu’yu kontrol altında tutmak demektir.

Günümüzde de ABD’nin, bu topraklara ilgi duyma sebebi hem sömürge anlayışı hem de İsrail’in güvenliğini sağlama arzusudur.

Görüldüğü gibi, Rusya, yüzyılın rüyasını gerçekleştirdi, sıcak denizlere indi…

İngiltere, Fransa ve Amerika Suriye petrollerine kondu…

İsrail, Suriye’nin işgali ile birlikte şimdi çok daha mutlu ve güvende…

Peki, Atatürk’ün ortaya koyduğu politikayı değiştirip, Suriye özelinde ABD ile Rusya arasında savrulup duran Türkiye, ekonomik, milli ve manevi değerler anlamında ne kazandı?

Hiçbir şey… Aksine itibarı dâhil çok şeyler kaybetti.

Şimdi aşağıladığınız ‘Bay Kemal’in partisinin Türkiye’yi yönettiği dönemlerde, Atatürk’ün engin görüşleri sayesinde Ortadoğu’daki iç çekişmelere hiç bulaşmadık.

Dışarıdan müdahalelere karşı da, Atatürk önderliğinde Mazlum Milletler Cephesi oluşturarak, Emperyalist Batı'yı “zulüm dünyası”, onun sömürdüğü Doğu'yu ise “mazlumlar dünyası” diye adlandırıp, mazlumları teşkilatlandırdık.

Emperyalizm de karşılığında rahat durmadı elbet.

Kışkırtmalarıyla bir yandan Türk Arap ilişkilerini öbür yandan mezhep kavgalarını körükleyerek Arapların kendi aralarını bozmak için ne mümkünse yaptı.

İkinci Dünya Savaşı’nda Atatürk yoktu ama fikirleri hayattaydı.

İnönü sayesinde, ülkelerin yıkıldığı, milyonlarca insanın telef olduğu dünya savaşına girmediğimiz gibi Ortadoğu’ya yönelik kampanyalardan da etkilenmedik.

Ardından ‘soğuk savaş’ dönemi başladı.

Sıcak/soğuk her türlü savaşın ustası olan İnönü sayesinde bundan da çok etkilenmedik.

Ta ki Menderes iktidara gelene kadar...

Dünya iki kutba bölündü.

Kapitalist blok lideri ABD, Eisenhower Doktrini’ni ilan edip Ortadoğu’ya göz dikerken, Komünist blok lideri SSCB de, kendine yakın askerler üzerinden Suriye’nin geleceğine yatırım yapıyordu.

Menderes önderliğinde ki Türkiye, soğuk savaşta tarafsızlığını korumayı beceremedi ve ABD safını tercih etti.

Ardından yaşananlar günümüze ve AKP iktidarının yaptıklarına da ışık tutuyor.

Yakın zamanda hatırlarsınız, ‘Şu ABD Esat’ı bombalamadı gitti’ diye kızacak, İsrail, Suriye’yi bombalamaya başladığında ‘bayram ilan edecek’ kadar Amerikancıydık ya hani, o gün de öyleymişiz.

ABD niye müdahale etmiyor diye sinirlenip 2 piyade tümeni, 1 zırhlı tümene eşdeğer 33.000 kişilik motorize birlik, ardından 1 zırhlı tugayımızı Suriye sınırına yığacak kadar taraf olmuşuz.

Bugün Esad nasıl ki; ‘Türkiye bizim dostumuz, komşumuz, Erdoğan’ın bizimle alıp veremediği ne var, diye feryat ediyor ya, o günde Suriye Cumhurbaşkanı Şükrü El Kuvvetli şöyle yalvarıyordu;

“Türkiye sınırımıza asker yığıyor. Adnan Bey ne yapmak istiyor? Yeniden Osmanlı İmparatorluğu’nu mu yaşatmak istiyor? Menderes inanıyor mu ki Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya onun bölgede önemli bir rol oynamasına müsaade edecek? Hayır asla…

Amerika ve İngiltere Türkiye’yi, Adnan Bey’i kullanmak istiyor. Kime karşı? Bize karşı. Tıpkı İsrail’i kullandığı gibi…

Sonuç ne olacak? Adnan Bey bizi Nasır’ın ve Rusya’nın kucağına atmış olacak.

Siz nasıl bir büyük devletin himayesine sığınıyorsanız, biz de karşı tarafta bulunan Rusya’ya sığınacağız. Bizi komünist yapacaktır Adnan Bey. Hem de zorla komünistlerin kucağına atıyor bizi. Komünistler Suriye’ye yerleşirse, sınırımız da bin kilometreyi bulan yumuşak bir karnımız var.

Esasen Rusya’nın istediği o değil mi? Akdeniz’e Basra Körfezi’ne yerleşmek… Sıcak denizler peşinde değil mi? Bu petrol varken Amerika, İngiltere ve Rusya daima burada kalacaklardır. Bütün oyunlar burada oynanacak. Bu oyunda ne Adnan Bey’e ne Nasır’a ne de bize fayda gelir.

Gelin el ele verelim. Bizi kimsenin kucağına atmayın. Birlikte meselemizi çözelim. Menfaatlerimiz müşterektir. Biz birbirimizi sevmeye, birbirimizle iyi geçinmeye mecburuz.”

Adam daha ne desin Allah aşkına!

Sonra Allah’tan, Suriye, Sovyet Rusya ile beraber, konuyu BM’ye taşıdı, kriz masada çözüldü de bu saçma savaşın eşiğinden döndük.

Bu durumdan, Menderes’in stratejik dehası ile falan değil, bizzat ABD/NATO ve Birleşmiş Milletler istemediği için kurtulduk.

Sonrası malumunuz AKP iktidara geldi.

AKP iktidarı, önce Esad ile ‘kanki’ oldu, iki halkı kucaklaştırdı, bölgeye güven ve sükûnet hâkim oldu ve bir süre sonra maalesef ABD baskısıyla Suriye politikasını yanlışlar üzerine oturttu.

ABD böyle istiyor demediler haliyle, Yeni Osmanlıcılık kaynaklı ham hayallerle, “Şam’da namaz kılmak” parolasıyla yola çıktılar, Suriye’de ABD ve Rusya arasında sıkışıp kaldılar.

Olan Türkiye'ye oldu.

Türkiye’yi yönetenler keşke biraz yakın tarih bilselerdi!

Keşke Menderes’i değil Atatürk’ü örnek alsalardı.

Keşke Atatürk'ün mazlum milletler cephesinden ve Suriye politikasından biraz haberdar olsalardı. Ama maalesef onlar Atatürk’le değil, Menderes ve Abdülhamit’le vatan kurtaracaklarını sanıyorlar.

Yanılıyorlar, yanıldılar ama geri adım atmıyorlar…

Bir başka yazımda Menderes ve Erdoğan arasındaki benzerlikleri hem dönemsel hem de siyasal kişilikleri itibarıyla aktaracağım, inşallah…

Bugünden ipucu vereyim, her ikisi de Suriye olayını iç politika üzerinden oy tahvili olarak değerlendirdiler, yanlış yaptılar.