Türkiye’nin bugün karşı karşıya kaldığı ekonomik bunalımda, Türkiye’nin tercih edip uyguladığı ekonomik modelin vatandaşa yansıması ağır sonuçlara maruz bırakıyor.

Devlet destekli doyumsuz tüketici modelinin meydana getirdiği ekonomik krizle kabullenmesek de karşı karşıyayız.

Bunun en stabil örneklerinden biri de; Günlük maliyeti 4.5 milyon lirayı aşan külliye olsa gerek.

7 ölümcül günah arasında zikredilmemiş olsa da "çuvaldızı" ele batırmadan önce "iğneyi" kendimize batıralım istedim. İsraf haramdır! Dinimiz böyle diyor. "İsraf etmeyin" diyor.

Biz toplum olarak israf etmeye çok alıştık, alıştırıldık! İsraf deyince işi sadece maddi israfa yormamalı. Zaman israfı da çok mühim.

Evde damlayan musluk bile ayda 20 tl israf diye adlandırılıyorken; oluk oluk harcanan devlet bütçelerinin adı da israf olmamalı. Bunun başka bir adı olmalı.

En başından beri kabullenemediğim ve tartışmaları yıllardır süregelen Suriye olayı da bugün devletin belinde büyük bir kamburdur.

Siyasi iktidarın kendi yoksuluna vermediği büyük paraları, çeşitli kalemler adı altına bu sığınmacılara vermesini, bu ülke insanları büyük bir tepki ile izliyor.

Bir referandum yapılsa, halkın en az %90’ nın ret edeceği bu uygulama neden inatla sürdürülüyor?

Lütfen söyler misiniz? Ne yapılmak isteniyor?

Bu ülkenin yoksullukla boğuşan cefakâr ve fedakâr insanlarına bir Suriyeli kadar dahi değer verilmemesinin anlaşılabilir bir açıklaması olabilir mi? Yazık oluyor ülkemize, yazık…

Bu kambur israf ekonomisine verilecek en doğru ve kabul edilir örnektir.

Ülkemiz gençliği için teknolojik ve bilime yönelik yatırımlar yapmaktan kaçarken; hala daha sığınmacı kabul etmek ve bunlara ayrıcalıklı haklar tanımak akla mantığa sığmıyor.

Türkiye’de yaşayan genç beyinler, geleceğimizin umududur. yetişecek nesilleri bu tip bilimsel çalışmalar vasıtasıyla yetiştirmeli ve geleceğimizi sistemsel olarak garanti altına almalıyız.

Türkiye Cumhuriyeti’nin son elli senesinde hunharca israf ettiği en önemli şey, geleceği için harcaması gereken zamandır. Hala eğitim sistemini, tarım ve hayvancılık politikalarını, endüstrisini, sağlık hizmetlerini konuşuyor olmasıdır.

Çok övündüğümüz ve göğsümüzü kabartan Toki olmasa ne yapardık acaba ?

Diğer ülkeler uzayda yaşam üzerine tezler hazırlayıp uzayda konutlaşma reformları yaparken bizler hala eğitim sisteminin yanlış olduğunu tartışıyoruz.

Neden mi ? İşte zurnanın zırt dediği yer burası.

Türkiye’de mevki makam sahibi olanlar işinin ehli insanlardan değil yandaş insanlardan seçilmektedir. Hukuk fakültesine dekan diye veteriner atamakta bunun en güzel fıkrasıdır.

Her seçim öncesi vaatleri, her seçim sonrası teşekkürleri gösteren afişler.. Arada icraat yok, bunların hepsi reklam kokan hareketler.

Hani ne oldu bizim milli değerlerimiz ?

Konuştuğumuz tüm bu iktisadi kavramların altında yatan en büyük sorun bilinçsiz yönetimden geçmektedir, insanlara mevki ve makam verirken kim olduğu kıstasından değil; işinin ehli olup olmadığı kıstasından değerlendirmeliyiz.

Öğrenmeye ket vurduran, ezbere dayanan ve insanları eğitimden soğutan, yapıcı değil yıkıcı olan bir eğitim sisteminin mağdurları yetişiyor.

Lise yıllarıma dönüp bir baktığımda üniversite sınavını kazanmak için ezberlediğim kitaplardan geriye kalan en ufak bir bilgi yok aklımda. Bunun yanı sıra aklı başında hiçbir öğrencinin memnuniyet bazında sindiremediği düşünüldüğünde radikal değişimler geçirmesi şart olan bir çarpık sistem.

Burada eleştiri yaparken şunu da göz önünde bulundurmak lazım, meclise bile konu olmuş her yılın belli dönemlerinde tartışılan eğitim sistemi bu denli eleştirilere maruz kalsa da yerine bir sistemde önerilememektedir.

Eğitim sistemi bir ezberin parçası olmuşken, bilinçsiz ve duyarsız bir nesle teslim olmak kaçınılmaz, bu sıkıntıların altından ‘ceeeee ben geldim’ diye fırlayıveren yanlış bir düzen var.

Bilinçsiz insanın her şeyi yapabileceği gibi, bilinçsiz bir toplumunda her şeyi görmezden gelircesine kabullenmesi de normaldir.

Ekonomik refah seviyesini yükseltmek istiyorsak önce bilgi sahibi olmalıyız. Maazallah aksi halse Suriye KAMBURU gibi nice kamburlar yüklenir sırtımıza.

Sevgilerimle, hoşçakalın.