Amerikan Ulusal İstihbarat Müdürlüğü'nün raporuna göre, dünyada içme suyu kaynakları, 2040 yılına kadar küresel talebi karşılayamayacak hale gelecek.

Ve su, bundan böyle uluslararası ilişkilerde bir silah ya da baskı unsuru olmak zorunda…

Çünkü 2021’den itibaren su savaşlarının yaşanması kaçınılmaz olacak.

Bizim su ile ilişkimiz çok farklı malumunuz. Bu fark ‘su akar Türk bakar’ şeklinde bir atasözü haline bile geldi.

Yani biz suyun stratejik önemini bir türlü kavrayamadık. Hoş hangi stratejik özelliğimizin önemini kavradık ki değil mi?

Bizim Doğu ve Güneydoğu’dan itibaren alt kısmımız genellikle petrol ile anılır, bu bölgelerde kıyamet genellikle petrol üzerinden kopar.

Lakin devir değişmek üzere ve su petrolü unutturacak yani su önemiyle bölgede saatli bomba haline gelecek.

Bir gereksiz(!) bilgi daha veriyim;

İsrail, Irak, Suriye ve AB, bizim Dicle ve Fırat’ı ‘uluslararası sular’ olarak kabul ediyor.

Maksat sularımızı tartışmaya açmak ve uygun bir zemin yani uygun bir iktidar bulur bulmaz da hareke geçip sorunu kökünden çözmek işitiyorlar.

İçinde bulunduğumuz coğrafyanın su fakiri İSRAİL, su zengini ise TÜRKİYE olduğu müddetçe bölgede su krizi çıkacaktır.

Bu manada İsrail’in GAP ve Güneydoğumuza olan ilgisi, özellikle bu iktidar döneminde İsrail vatandaşlarının taaa Urfa’mıza gelip doğum yapma aşklarının depreşmesi tesadüf olamaz.

Bu bilgileri verme sebebim Erdoğan Toprak’ın önceki günkü açıklamalarıydı. Birazdan özetle paylaşacağım bu açıklamaları, bu bilgiler çerçevesinde düşünün istedim.

CHP Milletvekili Erdoğan Toprak, Türkiye-Katar Su Yönetimi Mutabakatının ulusal geleceğimize tehdit içeren bir anlaşma olduğuna dikkat çekerek “İktidar, ülkemizin ve halkımızın ulusal su varlıklarının kullanımını Katar’a peşkeş çekmeye hazırlanıyor!” iddiasında bulundu.

Özekle aktarıp yorumu sizlere bırakıyorum;

“Cumhurbaşkanı kararıyla onaylanıp yürürlüğe konulan mutabakat zaptının içeriğine bakıldığında, su yönetimi adı altında ulusal su kaynaklarımızın ‘ticarileştirilerek’ Katar’ın çıkarlarına hizmet edecek şekilde kullanımına olanak sağlandığı görülüyor.

Beş yıllık bu anlaşmaya, taraflar aralarında anlaşarak yeni maddeler ekleyebilecek.

Süre bitiminden 3 ay önce taraflar bir bildirimde bulunmaz ise otomatik olarak beş yıl uzayacak.

Mutabakat metninde su yönetiminin ekonomik kalkınmadaki rolüne ısrarla vurgu yapılmasına karşın, suyu olmayan Katar’ın ekonomik kalkınması için su yönetiminin ne gibi rolü olabilir?

Bu ifade bize gösteriyor ki; Türkiye’nin su kaynaklarının kullanım hakkı Katar’a sunularak karşılığında Katar’ın Türkiye’ye parasal-finansal destek sağlaması bekleniyor.

Özellikle Covid-19 salgını; temizlik, hijyen başta olmak üzere suyun önemini en somut şekilde tüm dünyaya gösterdi. Gıda üretimi ve gıdaya erişimin ne kadar hayati olduğu bu salgında önümüze konuldu. Gıda, sebze, meyve ve tarımsal üretimde, hayvancılıkta suyun önemi birincil öncelik olarak kendisini dayattı. Böyle bir tablo ortada iken ülke su kaynaklarının yönetiminin Katar’a altın tepside sunulması, ülke insanının en hayati gereksinmesinin, tarımın, çiftçinin, üreticinin, hidroelektrik enerji üretiminin para karşılığında yabancı bir ülkeye ipotek edilmesi, Türkiye’nin varlığının ve geleceğinin riske atılmasıdır.

Gelir getirmeyen suların (GSS) azaltılması demek, doğal kaynağında akan, köylünün, çiftçinin, vatandaşın kullandığı, yararlandığı, tarlasını, bahçesini suladığı derelerin, ırmakların, çayların, göllerin gelir getirir hale getirilmesi yani ticarileştirilmesi ve bu suyu kullanan yöre halkından, yurttaştan para tahsil edilerek kâr-kazanç edilmesi demektir.

Ya da bu suyun gelir getirmesi için ticarileştirilmesi, üzerine elektrik santrali kurulması veya suyun kullanım hakkının para karşılığı Katar’a kiralanarak ‘gelir getirir’ hale dönüştürülmesiyle ülkede gelir getirmeyen su kaynağı bırakılmaması demektir.

Büyük ihtimalle karşılığında da ülke sınırları içinde doğup denize dökülen sularımızın kullanım hakkı Cumhurbaşkanı kararıyla 49 veya 99 yıllığına Katar’a verilecek!

Karadeniz’in yaylaları, dereleri, Kanal İstanbul civarında binlerce dönüm tarım arazileri, Antalya Limanı, Borsa İstanbul, Tank-Palet Fabrikası, şifreli yayın lisansı vb. derken, şimdi de sıra su kaynaklarımızın Katara peşkeş çekilmesine mi geldi? Türkiye’nin su kaynaklarının kullanım hakkının Katar’a devrinin yolunun açılması, ulusal çıkarlarımıza ve bağımsızlığımıza aykırı bir anlaşmadır.”

Evet, yorum sizlerin…