Nur topu gibi bir bölünme sebebimiz daha oldu.

Evde, işte, sokakta, kahvede birbirimizi yiyoruz; İstanbul Kanalı yapılsın mı, yapılmasın mı?

Her tartışmada olduğu gibi, particilik, hemşericilik, adamcılık gibi saiklerle bir taraf seçiyor ve ölümüne savunuyoruz.

Eski Mısır devlet başkanı Enver Sedat’ı yaptığı suikast sonucunda öldüren adamla hakim arasında şöyle bir konuşma geçiyor;

Hakim; Sedat’ı neden öldürdün?

Katil; “Çünkü laikti.
Hakim; “Laik ne demek?
Katil; Bilmiyorum…

Bizim tartışmalarımız da aşağı yukarı bu seviyede sürüyor. Bilmiyoruz ama işin kötüsü bilmediğimizi de bilmiyoruz. Çabuk dolduruluyor, anında taraf oluyor ve onu ölümüne savunuyoruz.

Başka bir örnek; Mısırlı edebiyatçı Necip Mahfuz’a suikast düzenleyen sanığa hakim sorar; Neden vurdun? Sanık cevap verir, Sokak Çocuklarının Hayalleri adlı kitabı yazdığı için vurdum.

Hakim yine sorar; bu kitap seni niye kızdırdı, neresini beğenmedin?

Sanığın cevabı günümüze de ibretlik; Kitabı okumadım!

Hafta sonu İstanbul Kanal Çalıştayı vardı, özellikle kanalı savunanlara ve İmamoğlu’na kızanlara sordum; İzlediniz mi?

Ne izleyeceğim, şeytan görsün onun yüzünü, dediler.

Dedim ya okumuyoruz, bilmiyoruz, izlemiyoruz ama ölümüne taraf oluyoruz.

Tamam, madem öyle konuya taraflardan girelim.

Bir taraf sürekli bağırıyor, azarlıyor, tehdit ediyor; Çatlasanız da patlasanız da bu kanal yapılacak diyor.

Öbür taraf, azarlamıyor, bağırmıyor, bilimsel verilerini ortaya koyuyor, itiraz sebeplerini açıklıyor, fikrini söylüyor.

Yaparız diyenleri savunanlar, yandaş gazeteciler, müteahhit beslemesi ve konunun uzmanı olmayan ama her akşam yandaş kanallarda spordan siyasete kadar her b.oka maydanoz olan bir takım hocalar…

Yapılmasın tarafında ise konunun uzmanları, ilim adamları…

Nitekim bu tarafın bilimsel verileri çok güçlü ki çalıştay yapabiliyor ama öbür taraf halen bağırıp çağırmakla meşgul…

Herkes farkında ki İstanbul ve Ankara seçimlerini kaybettiren en önemli unsur, kullanılan dildi…

Aynı zamanda parti lideri olan cumhurbaşkanı bir yandan iktidar partisi mensupları diğer yandan, rakipleri hakkında öylesine aşağılayıcı bir dil kullandılar ki, halk ‘yeter’ diyerek biraz da bu dili cezalandırdı bence.

Meral Akşener'i hapisle tehdit ettiler, hesaplaşacağız, onun hesabı ağır olacak, dediler.

Meral Akşener fetoyla el sıkışıyormuş gibi haber yaptırdılar, kullandılar.

Temel Karamollaoğlu'nu elinde rakı kadehi tutuyormuş gibi haber yaptılar.

Muharrem İnce'yi camide bisiklete biniyormuş gibi haber yaptılar.

Mansur Yavaş hakkında iftira kampanyası yürüttüler, “Kandil'in gönderdiği teröristleri belediyede işe alacak” dediler.

Mansur Yavaş için “adamda her türlü yolsuzluk var, sahte senet cambazı, vergi kaçakçısı, bu şahıs kimin adayı belli değil, bu seçime girebilse bile seçimden sonra çok ciddi bedel ödeyecek, benim milletim terör örgütü destekçilerine oy vermez” dediler.

Akp yandaşı sarıklı yobazlar, Akp'ye oy vermeyenlere “kafir” dediler ve “onlara muhtarlık bile verme yarabbi” diye dua ettirdiler.

Millet ittifakına hakaret ederken, millet'e “zillet” ve “illet” dediler.

İmamoğlu kazanınca “seçim bütünüyle usulsüz, organize suç işlendi, elimizde kamera kayıtları var” dediler.

Binali Yıldırım kaybetmesine rağmen, “ben kazandım” dedi.

Binali Yıldırım “sandıkta yolsuzluk yaptılar, oylarımızı çaldılar, sandık hırsızlığı yaptılar, bu seçim başlı başına murdar olmuş bir seçimdir, murdar etin kavurması olmaz” dedi.

Aynı zarfta dört oy kullandık, aynı zarftaki üç oyun geçerli, birinin hileli olduğunu açıkladılar! İstanbul büyükşehir seçimini iptal ettiler.

Binali Yıldırım “seçimde oyları çaldılar dedim ama çaldılar demeye mecburdum, çaldılar demem hukuki bir terim değil” dedi!

“Ekrem İmamoğlu vatandaşa tokat attı” dediler.

“Ekrem İmamoğlu valiye küfretti” dediler.

Ekrem İmamoğlu'na “Pontuslu” dediler.

Trabzon halkına “Rum, Yunan” dediler.

Cumhurbaşkanı miting kürsüsüne çıktı, “seçimde Sisi mi diyeceğiz, Binali Yıldırım mı diyeceğiz” diye sordu.

İşte bu dil kaybettirdi İstanbul’u, Ankara’yı…

İktidar ne hikmetse hala kendisine seçim kaybettiren bu dili kullanmaya ısrar ediyor.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, çalıştay açılışında çok çok güzel bir cümle kurdu.

Bence bu cümle olayın özetiydi, öznesiydi…

Ve bu kimin kazanıp kimin kazanacağı da işte bu cümlede gizliydi…

Dedi ki;

“Hükümetle iş birliği ve uyum içerisinde çalışmaya hazırız ve istekliyiz. Yalnız bizim tek bir şartımız var: Hiç kimse, ‘Ben bilirim, ben yaparım' demesin. Hiç kimse, halka sesini yükseltmesin. Mevlana'yı dinlesin. Bakın ne demiş Hazreti Mevlana: Sözünü yükselt; sesini değil.”