Sürekli bağıran, azarlayan, tehdit eden siyasetçilerin ötekileştirici ve düşmanlantırıcı dili varsa.

Bu tabloya fanatik bir tavırla “çalıyor ama çalışıyor”, “hırsız ama benim hırsızım”, “bal tutan parmağını yalar” gibi saçma fikirlerle siyasetçinin erdemlisiyle seviyesizini ayırmayan cahil vatandaşları çoğunluktaysa.

Doğruları söylemeyen, kendi insanlarını doğru olarak aydınlatmayan ‘ padişahım çok yaşa’ diyen yalaka, yandaş medyası varsa.

Ülkenin gidişatı hakkında tavrını ortaya koymaya korkan akademisyenleri varsa.

İki yüz civarında üniversitemiz olduğu halde, dünya sıralamasında akademik başarı olarak adımız anılmıyorsa.

Ülkemizin dağının, taşının hakkını korumayan, suyun toprağın hakkını, kuşun kurdun hakkını koruyan çevre bakanlığı yoksa. En üst perdeden ‘ biz bu şehre ihanet ettik’ itirafları sonucu hala eski tas eski hamam politikalar ‘çılgınca’ devam ediyorsa. Denizlerimiz, göllerimiz, akarsularımız vahşice kirletiliyorsa, dağlık yerlerde yerleşim olacağına tarım alanlarında evler yapılıp talan ediliyorsa.

Tarım teşvik edilip kendi kendine yeten bağımsız bir ülke olacağımıza, ithalat yaparak başka ülkelerin üreticisine destek veren tarım bakanlığımız varsa. Hayvancılıkta da aynı şekilde kendi üreticimiz destekleneceğine, ithal et alarak hayvancımızı cezalandırıp, insanımız gavurun etine mahkum ediliyorsa.

Yapılan dumansız hava sahası kampanyalarına rağmen sigara tüketimi artıyorsa. Ayrıca ülkemizde tütün ekimi yasaklanıp yabancı sigaralara milyarlarca para ödeniyorsa.

Bir ülkede hastane sayısının çokluğuyla iftihar ediliyorsa. Hele hele müşteri garantili şehir hastaneleri yaptırılıyorsa, o ülkedeki vatandaşlar gıda teröründen kendilerini korumaları gerekiyorsa.

Avrupa’nın ve dünyanın en büyük adalet sarayları ülkemizde yapıldığı için adalet sarayları ile övünülüyorsa. Türkiye’de adalet yok denecek kadar azalmış demekse. Anne babayla, çocuk anneyle, komşu komşuyla, işçi patronla, devlet vatandaşıyla kavgalıysa.

Binlerce belediyede yolsuzluk yapıldığından dolayı belediyeler borç batağında olduğu için gerekli hizmetleri yapamadığından; yolsuzlukları ortaya çıkaran Sayıştay görevlilerinin ceza olarak yeri değiştiriliyorsa.

Toplumun ilk yüzde yirmilik kısmı, kalan yüzde sekseninden daha zenginse.

Spor dünyasında kulüplerdeki sporcuların çoğu yabancıysa.

On yıllardır belediye başkanları trafik ve otopark sorunlarını çözemiyorsa.

Yüz kişinin işe gireceği imtihana binlerce insan başvuracak kadar işsizlik artmışsa.

Yeni yeni hapishaneler açtığımız için övünen siyasetçiler varsa ve bazı hapishanelerde yatan mahkumlar iki vardiya, üç vardiya yatma sırası kolluyorsa.

Milyonlarca aile, devletin sosyal yardımlarıyla hayatlarını sürdürüyor ve insanca yaşayacak iş bulup çalışamıyorsa, çalışanların büyük bir kısmı asgari ücretle çalışıyorsa.

Fabrikalar satılıyor, bankalar semiriyorsa, reel sektör gelişeceğine zayıflıyorsa.

Ailelerimizin büyük kısmı icra-iflas dosyaları ile boğuşuyorsa.

Sendikaların büyük kısmı, işçinin, memurun ve emeklinin haklarını savunacağına iktidarın arka bahçesi gibi sarı sendikacılık yapıyorsa.

İmam hatiplerde namaz kılan öğrenci ve öğretmenlerin oranı yüzde onlardaysa.

Aileler boşanıyor, evliliklerin yaşı otuzdan kırklara doğru gitmişse, evlilikler zorlaştıysa.

Ekonomik durgunluktan dolayı sosyal tahribat ve ahlaksızlık artıyorsa, özelleştirme ve toprak satışı ile yabancılar ülkemizi ele geçiriyorsa.

Çocuk tecavüzleri ne demek oluyor, kadınların öldürülmesini nasıl izah edebilirsiniz yahu?!

Ne ara biz zihinsiz bedenler haline getirildik?

6.8 şiddetindeki Elazığ ve Malatya depreminde 41 kişi öldü, 1000 civarında yaralı olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifalar dileriz.

Söyler misiniz?

Elazığ-Malatya depremi mi daha yıkıcı, yoksa bu toplumsal deprem mi daha yıkıcı?