Ne güzel bir metindi dün sabah whatsap’ıma düşen. Önce öyle bir okudum, sonra bir daha, sonra yeniden okudum .Her defasında düşünerek ve daha fazla keyif alarak okudum. Ve o güzel metin bugünkü yazı konum oluverdi.

Şöyle başlamıştı Bige Güven Kızılay; ‘’Hayatınızı değiştiren film hangisi? diye bir başlık vardı internette.Bende düşündüm benim hayatımı değiştiren bir film var mı diye, var.’’diyor ve başlıyordu.

‘’90 lı yıllarda bir video furyasıdır gidiyor, bilmem hatırlarmısınız ?Vhs mi betamı gidip gidip deliler gibi film kiralardık. İşte o dönemlerden bir film var hafızama kazınmış ,kodlanmış adeta. Diyebilirim ki o gün bugündür hayatımı o düşünceye göre yaşıyorum. Detayları birebir aynı kalmamış olabilir zihnimde ama özetle şöyle ;Başrolde ki adam dalgın ve dağınık. Film bu adamın araba kullanırken müziği değiştirmek isteyip de, düşen kaseti yerden almaya çalışırken trafik kazası yapıp ölmesiyle başlıyor. Adam kendini öbür dünyada buluyor. Film bu ya, yargılanıp cennete mi cehenneme mi gideceğiniz orada belirleniyor. Normal hayat akıyormuş gibi, yiyip içip geziyorlar orada da ama herkes çıkacakları mahkemeyi konuşuyor birbiriyle. Adam bu arada orada, çok zarif ve saygı gören bir kadınla tanışıyor. Derken adamın mahkeme sırası geliyor. Buyrun salonumuza diyerek kocaman dev bir ekranın karşısına oturtuyorlar adamı. Seyirciler ve hakimlerde var. Işıklar kapanıyor film başlıyor ki ekranda adamın kendi hayatı!

Yargıç diyor ki zor bir dava, hayatınızın 10 anı ile yargılanacaksınız.   İlk sahne 8 yaşında ki hali. Kendi işlediği bir suçu  arkadaşının üzerine atarken…Sonra ergenlikten bir sahne, derken üniversite, üstüne babasıyla bir kavgası…Sahne bitiyor ışıklar yanıyor, kaskatı suratlı 5 hakim söyle bunları neden yaptın diyor adama.Adamın bir açıklaması yok  öyle kıvranıyor manasızca .Adam hayatı boyunca sorumluluktan kaçmış, kendi çıkarları için başkalarını harcamış ve savunma yapamıyor. Perişan bir şekilde salondan çıkıyor. Hayatını nasıl yaşadığıyla ilgili ilk defa yüzleşiyor kendisiyle ve kendinden nefret ediyor. Sonra sıra kadına geliyor. Tek bir sahne ile yargılanacaksınız deniyor kadına da. Bir yangın sahnesi, kadın o yangında çocuklarının hayatını kurtarıyor ve ölüyor. Yargıçlar ona hiçbir şey sormuyor ,seyircilerse ayakta alkışlıyorlar. Ben o filmi izlediğimden beri her hareketimde düşünürüm bu davranışım günün birinde bana izletilse bir açıklamam olabilir mi diye. Ve savunamayacağım hiçbir şeyi yapmamaya çalışırım.’’diyor ve devam ediyor.

 İşte içime işleyen o cümle geliyor. ‘’Düşünüyorum da aslında kendi kendimizin yargıcı da savcısı da biziz. O mahkeme, nefes aldığımız sürece benliğimizde kurulmalı. Savcı beynimizse, yargıç yüreğimiz olmalı. Yüreğimiz yargıcın onaylamadığı hiçbir şeyi yapmamalı.’’

**********************************************

İzlediğim filmleri, hayatım üzerinde ki etkilerini düşünmedim henüz ama bu filmi izlemiş kadar oldum. O dev ekranda kendimi hayal ettim. Yargılanabileceğim, savunmamda zorlanabileceğim bir sürü sahne çıktı karşıma. Hiç bir şey için geç değil dedim söz konusu hayatımın filmiyse birde…

Sözleri ve bestesi Şebnem Ferah’ın o meşhur parçasının bir mısrası sabah sabah dolandı dilime…

                 Sil baştan başlamak gerek bazen

                 Hayatı sıfırlamak gerek …..

NOT1-Ya siz? Siz ne düşünüyorsunuz? O dev ekranda kendinizi izlediğiniz de, ne kadar da masum olduğunuzu mu? Verilemeyecek hiçbir hesabınızın olmadığını mı? Savunmanızın çok başarılı geçtiğini mi? Yada hiçbir soruya maruz kalmadığınızı mı?

NOT2-Yeniden ve yeniden düşünün derim.

NOT3-Hala aynı mı düşünüyorsunuz?Öyleyse eğer size de, bir sabah Sezen Aksu’nun şu parçasını dinlemenizi öneririm;

Eller günahkar ,diller günahkar bir çağ yangını bu bütün dünya günahkar, masum değiliz hiçbirimiz….