Yine İdlib ve bu kez 5 şehit 5 yaralı…

Ve yine, ‘Sen öl Mehmet, biz ancak kınarız’ babından taziye ve kısmen de tehdit içeren açıklamalar…

Birkaç gün önce'in kuzeyindeki saldırıda 5 asker şehit oldu, 5 asker de yaralandı.

Resmi açıklama, Milli Savunma Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği'nden geldi;

“İdlib’de çatışmaları önlemek, hudut güvenliğimizi sağlamak, göçü ve insanlık dramını engellemek maksadıyla bölgeye takviye olarak gönderilen unsurlarımıza, Rejim tarafından 10 Şubat 2020 tarihinde yapılan yoğun topçu atışı neticesinde, 5 kahraman silah arkadaşımız şehit olmuş, 5 silah arkadaşımız yaralanmıştır.

Saldırı sonrası, bölgede tespit edilen hedeflerin, derhal ateş destek vasıtalarıyla yoğun şekilde ateş altına alınarak gerekli karşılık verilmiş, hedefler tahrip edilmiş ve şehitlerimizin kanı yerde bırakılmamıştır, bırakılmayacaktır.”

Ve ardından klişe haline gelen açıklamalar;

İletişim Başkanı Fahrettin Altun; “Yaşanan saldırıya misliyle mukabele edilmiş; düşman hedefleri derhal ortadan kaldırılarak, şehitlerimizin kanı yerde bırakılmamıştır. Dünyanın her yerinde barış ve istikrar için çalışan kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, bayrağımıza uzanan elleri kırmaya; dosta güven, düşmana korku vermeye devam edecektir.”

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın; “Bu haince saldırıya derhal karşılık verilmiş ve hedefler vurulmuştur. Şehitlerimizin kanı yerde kalmayacaktır.”

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay; “Silahlı Kuvvetlerimizi hedef alan unsurlara misliyle cevap verilmiştir. Mehmetçiğimiz bölgede varlığını sürdürmeye ve uluslararası hukuku hiçe sayanlara gerekli cevabı vermeye devam edecektir.”

Meclis Başkanı Mustafa Şentop; “Toprakları üzerinde vekalet savaşlarına engel olamayan rejimin kahraman Türk askerini hedef alması, Türkiye’nin bölgede barış çabalarının ne denli önem taşıdığını ortaya koymaktadır. Türkiye, barış için kararlı duruşunu sürdürecektir.”
Ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında bir toplantı yapıldı.

Toplantıda şehitlerimizin kanının yerde kalmaması saldırıya misliyle karşılık verilmesine vurgu yapıldı. Rejim çekilinceye kadar gereken yapılacak, dendi.

Gece yarısına doğru

Gece yarısına doğru MSB açıkladı; “İdlib’de 101 rejim unsuru etkisiz hale getirildi.”

Görüldüğü gibi çözümden uzak, taziyeye matuf, yarın unutulacak kınama amaçlı açıklamalar…

Peki, çözüm ne? Türkiye ne yapmalı?

Sürekli yazıyoruz; Öncelikle Suriye’de ne işimiz var, anlatılmalı, toplum ve uluslararası kamuoyu ikna edilmeli ki bunca şehidi neden verdiğimizi anlayalım, karar merciin arkasında duralım, fikirlerini savunalım, tek yürek olalım, kahramanlarımızın boş yere, iktidarın heva ve hevesleri sonucu değil, Türkiye’ye yakışır bir stratejinin gereği olarak can verdiklerine, kan akıttıklarına inanalım.

Bunu yapmıyorlar, yapamıyorlar. Çünkü ortada bu aziz milletin ve kadim devletin çıkarlarına uygun stratejileri olmadığı gibi, gerçekten yerli ve milli bir duruşları da yok.

Bir yandan rejim yıkılsın diye yırtınıyor öbür yandan rejimin muhafızları Rusya ve İran’la masaya oturuyorlar.

Başından beri bir ABD, bir Rusya arasında gelgit yaşıyor, şamar oğlanı misali birinden tokadı yiyince öbürünün kucağına, ondan da şaplağı yiyince eskisinin kucağına koşuyor, savruldukça savruluyorlar.

Haliyle bedelini, Mehmetçik, onların masum ana, baba, eş ve çocukları ile günahsız bir millet ödüyor…

Olmuyor işte, olmayacak da, her zamanki gibi içi boş hamasi nutuklarla, aslı astarı olmayan dümenden efelenmelerle, sokak kabadayısı raconları ile yürütülen ve hiçbir stratejik öngörüsü olmayan dış politika bizi helak edecek…

Allah aşkına bu nasıl bir dış politika, bu nasıl bir öngörü ve bu nasıl bir strateji ki, bir anda Rusya ile neredeyse savaş noktasına gelen Ukrayna’ya gidiyor, hamasi nutuklarla onları destekliyor ve yetmedi 200 milyon dolar bağış yapmaya kalkıp, sözde birlikte hareket ettiğin, onun izni ve onayı olmadan Suriye’de adım atamadığın Rusya ile papaz oluveriyorsun?

Ve işin ilginç tarafı, Rusya’nın izni olmadan Esed’in bir mantar tabancası bile patlatamayacağını, elbette ki bu iki saldırıda Rusya’nın parmağının olduğunu bile bile, Rusya’ya değil ama halen Esed’e kafa tutabiliyorsun!

Yani eşeğini dövemediği için semerine saldıran bedeviden farkı olmayan bir dış politika…

Bir de diyorsunuz ki; “Toprakları üzerinde vekalet savaşlarına engel olamayan rejimin…”

Doğrudur ABD ve Rusya strateji değiştirdiler, besleme gruplarla vekalet savaşları yapıyorlar, da sen ne yapıyorsun?

ABD’ye mi yoksa Rusya’ya mı vekalet ediyorsun da Suriye bataklığına balıklama dalıyorsun.

Ne işin var Suriye’de?

Bu sorunun muhatabı sadece iktidar değil, önceki hükümetlere de soruyorum;

Ortadoğu bataklığında içinde bulunduğumuz bu kahredici durumun sorumlusu olan bugün gelinen feci tablonun baş mimarları, Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan, şimdi kenara geçip particilik oynamakla kendinizi unutturacağınızı mı sanıyorsunuz?

Biz ‘ne işiniz var Suriye’de’ diye sordukça iktidar Türkiye’nin güvenliği Şam’da başlar diye büyüleyici savunmalar geliştiriyor.

Hatırlarsanız, Libya’ya asker gönderme konusunda da bu büyüleyici sınır hattını Trablus’a çekmişlerdi.

Ne hikmetse, nereye asker gönderilecekse Türkiye’nin güvenliği oradan başlıyor!

Yok öyle yağma!

Türkiye’nin güvenliği kendi sınırlarından ve bizzat başkenti Ankara’dan başlıyor, milleti gaza getirmeyin.

Türkiye’nin güvenliği ‘yurtta sulh, cihanda sulh’ anlayışıyla komşuluk ilişkilerini güçlendirmekten ve kevgire dönen sınırlarına hakim olmaktan geçiyor.

Göçü önlemenin, terörü engellemenin yolu başkalarının topraklarına girip keklik gibi avlanmak değil…

Hala anlayamadınız mı, Türkiye’nin güvenliği Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasından, Esad ile masaya oturmak ve anlaşmaktan geçiyor.

Gerisi lafı güzaf ve onlarca şehit demektir.