Muhalefetin işi gerçekten zor…

Bir yandan vatandaşların demokratik haklarını kullanmalarını, her türlü demokratik sürece dahil ve müdahil olmalarını sağlamaya çalışıyor öbür yandan da mütemadiyen ‘bunlar gitmez, gitse de yerine kim gelecek, bu ülkede siyaset bitmiştir, boşuna uğraşma, sen bak çorbana, sen mi kurtaracan memleketi’ diyen umutsuz insanları motive etmenin yollarını arıyorsunuz.

Bu da bize, ‘öğrenilmiş çaresizliğin’ toplum üzerindeki etkisinin epey arttığını gösteriyor.

Unutanlar için, neydi o ‘öğrenilmiş çaresizlik’ bir hatırlayalım;

İçinde beş maymunun bulunduğu kafesin tepesine muzlar asılır.

Altına da uygun mesafede bir sehpa veya merdiven…

Muzları yemek için hamle yapan maymunlara tazyikli su sıkılır.

Bir süre sonra maymunlar hamle yapmayı bırakırlar.

O ara maymunlardan birisi yeni bir maymun ile değiştirilir.

Kafesin yeni misafiri içinden ’yahu tepede muzlar asılı, bu dangalaklarda oturmuşlar seyrediyorlar’ diye muzlara hamle yapınca diğer maymunlar tarafından tekme tokat engellenir.

Maymunlar değiştikçe bu böyle sürer gider.

Artık maymunların muza ulaşmalarını engellemek için dışarıdan müdahaleye ve masrafa gerek kalmamıştır.

Artık maymunlar çaresizliği öğrenmişlerdir.

Hamle yapsalar da başaramayacakları, hiçbir şeyin değişmeyeceği ve boş yere zarar görecekleri duygusu aşılanmıştır maymunların kafasına.

Daha beteri de aralarından birinin hakkı olana uzanması durumunda onu engelleme duygusudur.

Hiçbir şey yapmadığı gibi yapmak isteyeni de engellemesi en büyük trajedidir aslında

Bir örnek daha verelim;

Bilim adamları, kafesin sol tarafına elektrik kabloları döşediler.

Böylece kafese konan bir köpek sol tarafa her ayak basışında elektrik çarpmasına maruz kalıyordu. Köpek sağ tarafta kalmayı çabucak öğrendi.
Sonra kafesin sağ tarafına aynı amaçla elektrik verildi ve sol taraf elektrikten arındırıldı.

Köpek kısa sürede uyum sağladı ve kafesin sol tarafında kalmayı öğrendi.

Ardından kafesin tabanı tümüyle elektrik kabloları döşendi, öyle ki köpek ne şekilde kalırsa kalsın mutlaka elektriğe maruz kalıyordu.

Köpek önce kafası karışmış gibi davranışlar gösterdi ve sonra panikledi.

Sonunda ‘ vazgeçti’ ve uzanıp yattı, elektrik akımlarını kabullendi ve artık onlardan kaçmaya ya da onları yenmeye çalışmadı.
Ama deney bitmemişti. Sonra kafesin kapısı açıldı. Bilim adamları köpeğin koşarak dışarı fırlayacağını umdular, ama o kaçmadı. Öylece elektrik akımlarına maruz kalarak yatmaya devam etti.
Bilim adamları bundan yola çıkarak bir hayvan şiddete maruz kaldığında, bu rahatsızlığa uyum gösterme eğilimi sergileyeceği, şiddet kesildiği ya da özgür bırakıldığında bile kaçma içgüdüsü büyük ölçüde azaldığı için, yerinden kıpırdamayacağı sonucunu çıkardılar.

Bütün bunlara Psikiyatri biliminde  “Öğrenilmiş Çaresizlik” adı verildi.

Maymunlar ve köpekler üzerinde etkili olan bu deney, zamanla çeşitli versiyonlarıyla insanlar ve insan toplulukları üzerinde denendi.

Toplum mühendisleri, kolektif şuurumuzu ve milli hafızamızı dumura uğratmak için öğrenilmiş çaresizlik olgusunu kullandılar.

Ve başardılar…

Kararlarımızı öğretilmiş çaresizliğimiz belirliyor artık…

Haklarımız ve haksızlıklara uğramamızla ilgili tepkilerimizi…

Kime oy vereceğimizi veya vermeyeceğimizi…

Çalışıyorsak, hangi sendikaya üye olacağımızı ve olmayacağımızı…

İktidara yani hortumu elinde tutan güce karşı nasıl davranacağımızı…

Velhasıl, hayatın hemen her alanında tercihlerimizi öğretilmiş çaresizliğimiz belirliyor.

Bu birazda aldığımız eğitimle desteklendiği içindir ki çevremiz ‘yapamayız, başaramayız, ulaşamayız, beceremeyiz’ diyen insanlarla dolu.

En kötüsü de, mücadele etmeyi geçtim, mücadele edenlere ayak bağı hatta düşman olanlar…

Yani artık harici bir görevliye ihtiyaç duymadan, bizzat fıtratı gereği o muzları yemeleri gereken maymunların bırakın yemeyi, yemeye cüret edenlere, sanki düzenin bekçisiymişçesine saldırmaları ve hakim düzenin hakimiyetini muhafaza görevi üstlenmeleri…

İşte en korkunç olan da bu…

Bunun, kamusal alandaki versiyonunu bizzat yaşadım.

O kafeste maymunlara muz yemek bizzat maymunlar eliyle nasıl yasaklanıyorsa kamusal alanda da sendikal mücadele yapmak, hak aramak, hakkını hukukunu savunmak bizzat içimizdeki bazı maymunlar tarafından engelleniyordu.

Kamu çalışanlarının haklarını savunmak amacıyla da olsa hükümeti eleştirmeye kalkın hele aman Allah, adamlar çalışanların ta kendisi veya temsilcisi değil sanki iktidar partisi kurum temsilcileri gibi davranırlardı.

Dolayısıyla artık kamu kurumlarında idare, iktidar, hâkim düzenin görevlilerine ihtiyaç yoktu ve iktidar adına susturma, yıldırma gerekirse yargılama ve hesap sorma ve gücünün yetmediği yerde ihbar etme görevini üstlenen sözde kamu çalışanlarının yani kahretsin ama sapı bizden olanların ihaneti ile karşı karşıyaydık.

Şimdi bunun siyasi versiyonunu yaşıyor olmak ne kadar acı…