Önceki yazımda belirttiğim gibi, çoğunluğu Müslüman ve iktidarı referansı İslam olanlardan müteşekkil güzel ülkemde torpilin girmediği alan kalmadı.

Tayin, terfi, görevde yükselme konularını geçtim, artık mülakat adıyla yapılan minareye kılıf uydurma usullüleri, insanın ekmeği ile oynama raddesine geldi.

Torpiliniz varsa, organize sınavda kaç aldığınız önemli değil, e artık baraj notunu da yandaşlarının zeka seviyelerine göre ayarladıkları için, gerisi önemli değil. Gerisini, hamili kart yakınlıkları, parti üyelik ve ilişkileri belirliyor.

Sendika başkanlığı döneminde de sık sık rastladığım gibi, idrar zoruyla barajı geçenlere mülakatta en yüksek notlar verilirken, organize sınavda çok yüksek not alanların notları sözde mülakatlarla indiriliyor, sınav ve not bahane istenen alınıyordu.

Halen öyle…

Üniversiteler özeline bağlarsak, eskiden rektörler seçimle geliyordu malumunuz.

Ta 1946 yılında başlayan bu uygulamada, demokrasi düşmanı 12 Eylül rejimi tarafından kaldırıldı.

Ha, sonraki iktidarlar, yaptıkları Anayasa ve yasalarla bu kahpe rejimin artıklarını bir bir temizlediler ama sadece kendileriyle ilgili olan, kendilerine batan, kendilerini engelleyen kısımlarını değiştirdiler.

İşlerine gelen kısımlarını da tepe tepe kullandılar yani…

Örnek her seçim dönemi kaldırmayı vaat ettikleri YÖK mesela…

Kaldırmayı bırakın YÖK’ün eseri olan antidemokratik uygulamalardan dibine kadar yararlandılar, halen yararlanıyorlar.

Lakin son durum 12 Eylül’ü de aratır hale getirdi. Artık seçimmiş, ilk 6’ya girenlerin YÖK tarafından 3’e düşürülmesi ve tarafsız Cumhurbaşkanının bu 3 kişiden birini ataması bile hayal…

Artık seçim vesaire yok ve işin acı tarafı artık Cumhurbaşkanı da bir partinin genel başkanı yani taraflı ve o kimi isterse onu atayabiliyor.

Peki, rektörün böyle belirlendiği, böyle tepeden inme atandığı üniversitelerde, öğretim elemanı nasıl alınıyor?

Ehliyete, liyakate, bilimsel kıstaslara bakılacak hali yok elbette, sistem neyi gerektiriyorsa öyle alınıyor. Fizik kuralıdır, ön teker nereye, arka tekerler de oraya…

Ama bazı sınavlar var?

Yukarıda belirttiğim gibi, sizin o sınav dediğiniz bir zamanlar önemliydi, atanmanın, yerleşmenin olmazsa olmazı hatta tek kriteriydi.

Baktılar ki istediklerini yerleştiremiyorlar, kendi sözde sınavlarını icat ettiler, kendi mülakat mekanizmalarını kurdular.

Ve dediğim gibi organize sınav baraj notlarını da kendi yandaşlarının zeka seviyesine çekip işi kolaylaştırdılar.

Bir zamanlar ÖYP vardı, Öğretim Üyesi Yetiştirme Proğramı…

İŞKUR veya meslek edindirme kursları gibi düşünün, müstakbel öğretim üyelerini alıp yetiştiren bir program. Siz nitelikli işçi ihtiyacınızı nasıl ki amele pazarından karşılamıyorsanız, üniversiteler de bu programdan eleman tercih ediyorlardı. Böylece torpil vesaire söylentilerinin önüne geçiyorlar, kurum içi huzursuzları yaşamıyorlardı.

Bu arkadaşlar ÖYP’yi de kaldırdılar.

ÖYP’nin kaldırılması, torpilin önünü açarken liyakati öldürdü.

Yandaş kadrolaşmanın ve adam kayırmacılığın önündeki tek engeldi, kaldırıldı.

Ve maalesef ülkemizde Akademi bir torpil dünyası haline geldi.

Özellikle son yıllarda üniversitelerde liyakatin göz ardı edildiği, yandaşların, torpillilerin, hısım akrabanın tercih edildiği bir süreç yaşıyoruz.

Geçtiğimiz ay, Sakarya Üniversitesi 45 öğretim elemanı, araştırma görevlisi alımı gerçekleştirdi.

Pek çok duyumlar aldım ama yazılarıma bir süre ara verdiğim için pek üzerine gitmedim.

Boğaziçi gündeme oturunca da bağlantıyı kurup kamuoyuna aktarayım istedim.

Bizimkisi biraz malumun ilanı olacak ama gelen ihbar ve şikayetler, akademik torpilin Sakarya Üniversitesi’nde yoğunlaştığına işaret ediyor.

Bir kere 45 kişi, büyük rakam diyorlar.

Alımların tatil dönemine denk getirilmesinin tesadüf olmadığını belirtiyorlar.

Yangından mal kaçırırcasına davranıldığına delil olarak duyuru ve alım süresinin kısalığını öne sürüyorlar.

Alınacaklar önceden belirlenmiş, belirlenmiş ki alacakları şahıs sınava yetişemedi veya katılamadıysa yerinin boş bırakıldığı iddiası eğer doğruysa tek başına bir facia…

İşi şansa bırakmamak için olsa gerek, kurdukları iddia edilen sistem müracaat aşamasında elemeye başlıyor. Müracaat için gelenleri, ama daha ziyade ALES puanı yüksek olup kendilerine rakip gördüklerini ‘boşuna vakit ve nakit kaybetme, alınacak kişi belli’ telkinleriyle vazgeçirme çabaları söz konusu…

Bu iddiayı, eskiden bölümlere göre yapılan müracaatları tek ve kontrol ettikleri merkeze topladıkları iddiası doğrular gibi…

Yine adrese teslim alım yapabilmek için özel jüri oluşturulduğu iddiası da önemli. Eskiden jüriler bölüm başkanlarıyla koordineli kurulurken, bu alımda, bunların kafasında olmayan bölüm başkanları baypas edilmişler. Maalesef jüriler bölüm başkanlarıyla koordineli oluşturulmuyormuş.

İlginç bir iddia daha; Eleman alımı hangi bölümü ilgilendiriyorsa, duyuruyu o anabilim dalı ve o bölümün başkanı yapıyor ama jüriye alınmıyorlar yani icraatta yoklar. İşi rektöre sadık dekanlar yürütüyorlarmış.

Mağdurlardan bir tanesi Eğitim Fakültesi’ne özel iddialarda bulundu.

Yarın devam edelim…