Yıllar önceydi, komşu Kocaelispor ile maçımız var.

Yüzlerce polis yollarda, tedbirler alınmış, sanki maça değil savaşa gelen komşu takım taraftarlarını bekliyor. Ben de ailece sanırım bir cemiyet gereği o yöne gidiyor, gelenleri görüyorum.

Bellerinden üstü çıplak bir güruh, kırdıkları camlardan sarkarak, gelip geçenleri de taciz ederek bize doğru ilerliyorlar.

Aradım dönemin il emniyet müdürünü, geliyorlar, bu geliş hiç hayra alamet değil, sizin elinizde yetki var, almayın bunları, şehrin huzuru kaçmasın, ortalık dağılmasın babından bir şeyler söyledim. Söylediğimle kaldım.

Akşamüstü dönüşte, ofis geçidinden girip öğretmenevi önünden ve stadın yanından geçerken gördüğüm manzara şuydu; Asfaltın üzerinde dolu yağmışçasına biriken cam kırıkları…

Büyük bir arbede yaşanmış, onlar çevredeki esnafa, bizimkiler de onlara ve o an gördükleri bütün 41 plakalı araçlara saldırmış…

Sonra yüz yüze görüştük emniyet müdürümüz ile konuyu tartıştık.

“Sevgili hocam! Bu işler sizin düşündüğünüz gibi olmuyor. Bu insanların hafta en azından bir kere böyle bir aktivite içinde olmaları gerekiyor yoksa ne biz rahat ederiz ne de komşu.”

O gün anladım ki, bu maç dedikleri birileri için evet biraz pahalı, evet masraflı, haliyle korkunç ve insanlık dışı bir terapiymiş meğer.

Bu insancıklar o hafta maça gidemediklerinde yani o terapiye katılmadıklarında, yaşadıkları illerde asayiş olayları patlıyormuş, falan…

Yani, birilerinin haftalık biriken gazı alınsın diye gerçekleştirilen bir organizasyondan ibaretmiş meğer ‘maç, maç’ dedikleri…

Bu hatırayı paylaşma sebebim sıcak gündemle ve yaşadıklarımızla ilintili olması.

Açıklayayım…

Hani biz de ‘takım tutar gibi parti tutmak’ deyimi vardır ya, gerçekten de öyledir.

‘Ölümüne, pazara kadar değil mezara kadar, yensen de yenilsen de’ anlayışıyla takım tutar ve mensubu olduğumuz partiye de aynı duygularla bağlanırız.

Haliyle bazılarımız için maç neyse, maç nasıl bir terapiyse parti faaliyetleri de odur.

Partileri, bu tipler için, maç yerine haftalık sıcak gündemler oluştururlar ve onlar da bu sıcak gündem üzerinde tepinerek gazlarını boşaltırlar.

Kimse kusura bakmasın, ben olup biteni ancak böyle değerlendiriyorum.

Sıcak gündem; Amirallerin açıklama veya uyarısı…

Peki, sizlere yansıması?

Sanki ‘kim ne kadar erkek(!) yarışması’ düzenlenmiş de, öne çıkmak için birbirinizi çiğnediniz.

Sanal alem sayfalarınızda, Boğaz köprüsünde boğazı kesilen Mehmetçiklerimizin görüntüsü eşliğinde ‘Bunlar yine kaşınıyor, kaşırız! 104 şerefsiz paşa! Alayı hain! Apoletleri sökülsün! Vatan haini bunlar derhal emekli maaşları kesilsin!’ babından paylaşımlar yaparak, amirinize, liderinize, şeyhinize, arkadaşlarınıza “En erkek benim! En kahraman benim! En darbesavar benim!’ mesajı vermeye çalıştınız.

Bu ‘en erkek kim’ yarışmasının ödülü öyle sandığınız gibi değil, hepi topu amirinizden, liderinizden, şeyhinizden bir aferin almak, işyerinde konumunu korumak, görevde yükselme kriter puanlarını artırmak ve sosyal medyada layk yani beğeni alıp hava atmak falan…

Gösteriş tavan, ikiyüzlülük zirve yapmış, insanlık her gün biraz daha fazla irtifa kaybetmiş kimin umurunda?

Ki bu durum yönetenler için bulunmaz bir fırsattır yönetim biliminde…

Böyle kendini bilmez, haddini bilmez, güdülmeye uygun, algı operasyonuna açık, başkan/lider/reis ne yaparsa yapsın sorgulamadan biat eden, pazara kadar değil mezara kadar oy verecek olan bir kitleyi kim sevmez ki?

E ne oldu Erkekler?

Yargı hükmünü verdi, asılmadılar, boğazlanmadılar, apoletleri sökülmedi, maaşları kesilmedi, kaldı ki mümkün değil.

Ama olsun sizin bir haftalık gazınız alındı ya, değil mi?

Bir de ne güzel ‘en erkek benim’ yarışmasında boy gösterdiniz, layklar aldınız, amirlerinizin gözüne girdiniz…

Peki, utanmak, arlanmak, hazır mübarek Ramazan da başlamışken kendini şöyle bir sorguya çekmek, hak yemek ve çiğnemekten ötürü en azından bir pişmanlık?

Mümkün değil…

Ama bakın paylaşımlarına; Hoş geldin ya şehri Ramazan!

Konu sanal alem üzerinden hava atmak ve rant kazanmak olunca Milliyetçiliği ve vatanseverliği kime bırakmışlar ki Müslümanlığı azat etsinler de hepimizin olsun?