‘’Üç kişi içeri girdi. Ben şurada bulunan bekleme yerinde oturuyordum. İçeri girişlerini gördüm ama herhangi birileridir diye çokta dikkat etmedim. Bir tanesi en uçta duran gişenin önüne gitti, bir tanesi güvenlikçiyle sohbete daldı, diğeri ise sırada bekleyen insanların arasına girdi. En uçtaki gişeye giden adam tüfeğini çıkardı. ‘’Herkes yere yatsın, bu bir soygundur.’’ diye bağırdı. Güvenlikçi bir anda müdahale edecekken, onunla sohbet eden diğer soyguncu güvenlikçiyi bir yumrukta yere indirdi. Kalabalığın içinde bulunan kişinin ise tabancası vardı. O da insanları yere yatırdı ve yerden kalkmamalarını aksi takdirde ateş edeceğini söyledi. Bende bulunduğum yerde ellerimi başıma koydum, çömeldim. Tüfekli adam gişedekilere paraları çantalara koymalarını istedi. O sırada güvenliğe yumruk atan diğer soyguncu, tüfekli adamın yanına geldi ve bir şey konuştular. Sonra benim olduğum yere baktı. Arka cebinden büyük bıçağı çıkarttı ve bana doğru yürümeye başladı. O anda sadece gözümü kapadım ama benim yanımdaki adamı yakasından tuttuğu gibi diğer tarafa savurdu. ‘’Müdür bu’’ dedi bıçaklı adam.

Tüfekli adam müdürü yakasından tutup ayağa kaldırdı, ‘’Kasayı aç, sorun çıkartma’’ dedi. Müdür, evet dercesine başını salladı. Bıçaklı adamla birlikte içerideki kasaya doğru gittiler. O sırada gişedeki parayı boşaltan tüfekli adam, memurları diğer rehinelerin yanına getirdiler. Bir polis siren sesi duyar gibi oldum. Bir anda panikledi hırsızlar, fakat geçenin bir ambulans olduğunu anlayınca rahatladılar. Elinde tabanca bulunan adam çok konuşmuyordu. Sadece yerde duran rehineleri bir düzen içerisinde ve sessizce tutmaya çalışıyordu. Onları telkin ediyor, ‘’Kimseye zarar gelmesini istemiyoruz’’ diyerek, belki de ağzından çıkan tek cümleyi söylüyordu.

Beş dakika geçtikten sonra müdürle kasaların oraya giden bıçaklı adam geri geldi. Elinde koca bir çanta vardı. Müdür yoktu. Tüfekli adama bir şeyler söyledi. Tüfekli adam başını öne doğru salladı. Daha sonra elindeki tüfeği bıçaklı adama verip, kasaların bulunduğu yere gitti. Bir, iki dakika içerisinde elinde koca bir çanta ile döndü. Emanet verdiği tüfeği geri aldı ve bizlere dönüp; ‘’Bizler şimdi gidiyoruz, sessizce durun, biz çıkmadan hareket edeni vururuz.’’ dedi. Yüzleri bize dönük bir şekilde geri adımlarla bankanın kapısına doğru gidiyorlardı ki tam o sırada benim de yeni fark ettiğim bir olay oldu.

Güvenlik yattığı yerde yoktu. Ayılmış, masasının arkasına konuşlanmıştı. Geri geri yürüyen soygunculara ateş açtı ve bıçaklı adamı sırtından vurdu. Tüfekli adam, güvenliğe ateş etti. Silah sesleri çığlıklarla birbirine karıştı. Gözlerimi sıkıca kapadım ve kulaklarımı ellerimle tıkadım. Gözümü açıp o tarafa baktığımda güvenlikçi kanlar içinde masasının üstünde hareketsiz yatıyordu. Tüfekli adam ise çantaları tabancalı adama vermiş, yaralanan bıçaklı adamı sürüklüyordu. Kapıdan çıkmadan bir şeyler söyledi ve vurulan arkadaşını kapının orada bıraktı. İkisi de kayıplara karıştı. Gişe memurlarından biri hemen polise haber verdi. Dakikalar içinde polis ve ambulanslar buraya geldi.’’

‘’Eklemek istediğin başka bir şey var mı?’’

‘’Hayır, memur bey.’’

‘’Bu yazılı ifadeniz. Altına bir imzanızı atabilir misiniz?

‘’Tabii ki.’’