İktidar her türlü melanete ‘biz-siz’ penceresinden bakıyor ve şu birliğe beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz anlar da bile ‘sizli-bizli’ konuşma ve ithamlardan vazgeçemiyor maalesef…

İşte o “Bizden önce doğru dürüst ambulans bile yoktu” söylemi de bunun bir tezahürüdür.

Bu sığ tartışmayı daha fazla uzatmadan, bırakın 2002 yılından öncesini, sizi ta 1920’li yıllara götüreyim ki, hem o sürekli inkar ettikleri Atatürk’ün büyüklüğünü hem de o bütün sattıklarına ve devrettiklerine rağmen, bugün havasını attıkları sağlık sistemimizin gücünün kaynağını görsünler de ona göre konuşsunlar.

Araştırmacı yazar Sinan Meydan’dan istifade ederek elbet…

Atatürk’ün, bu ülkenin temellerini ekonomi ve eğitim üzerine kurduğunu zannedenlerdenim. Elbette, daha ülke düşman işgalinden kurtarılmadan gerçekleştirdiği Maarif Kongresi ve akabinde topladığı İktisat Kongresi, beni böyle düşünmeye sevk etti ama yapılan devrimler bununla sınırlı değildi.

Sağlık devrimi mesela, en az eğitim ve ekonomi kadar önemliydi.

Atatürk, sağlık konusuna daha işgal yıllarında kafayı takmış, bir yandan iş ve dış hainlerle boğuşurken öbür yanda da sağlık ve sosyal yardımlaşmaya dair planlarını yapmıştı.

Kendi ifadesiyle amaç; ‘Ulusumuzun sağlığının korunması ve kuvvetlendirilmesi, ölüm oranının azaltılması, nüfusun artırılması, sosyal ve bulaşıcı hastalıkların etkisiz hale getirilmesi, bu suretle millet fertlerinin dinç ve çalışmaya yetenekli bir halde sağlığına kavuşturulması’ydı. (1922)

Milli Mücadele günlerinde tifo, tifüs, kolera, trahom, verem, sıtma, çiçek, frengi gibi salgınlar Anadolu'da çok yaygındı. Hastaların çoğu doktorsuzluk, ilaçsızlık ve hastanesizlik nedeniyle yaşamını kaybediyordu.

Atatürk, Milli Mücadele'nin daha başlarında bir sağlık cephesi oluşturdu.

2 Mayıs 1920'de, henüz düzenli ordu bile kurulmadan önce “Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı” kuruldu.

1921'de kurulan Sivas Aşı Kurumu'nda 1922'de 5 milyon kişilik çiçek aşısı, 537 kilogram kolera aşısı, 477 kilogram tifo aşısı üretilip halka uygulandı.

Bakteriyoloji, kimya laboratuvarı, aşı istasyonu ve kuduz tedavi merkezinden oluşan hıfzıssıhha kurumları kuruldu.

Sıtmanın en etkili ilacı olan kinin İstanbul Kimyahanesinde üretilip Ziraat Bankası eliyle bütün bölgelere dağıtıldı.

Milli Mücadele yıllarında kuduz tedavi merkezi ve karantina merkezi, aşıhane ve bakteriyoloji laboratuvarları, tıbbi malzeme merkezleri açıldı.

18 Mart 1924'te kabul edilen Köy Kanunu ile köylerde “Köy Sağlık Korucusu” bulundurma ve köylere “Seyyar Tabiplik” uygulaması başladı. Yolu izi olmayan köylere at, eşek, katır sırtında seyyar tabipler gönderildi. Köylerde yapılan muayeneler ve hastalara verilen ilaçlar ücretsizdi.

1923'te Türkiye'de sadece 86 hastane ve 344 doktor bulunuyordu. Ankara'da sadece 5 eczane vardı.

1923'te 369 sayılı kanunla doktorlara mecburi hizmet zorunluluğu getirildi. Bu kanunla doktoru olmayan ilçelere “hükümet tabibi” gönderildi.

Doktor sayısı 1925'te 725'e, 1930'da 1182'ye, 1935'te 1625'e çıktı.

1923'te 6437 yatakla hizmet veren 86 hastaneden 1930'da 11398 yatakla hizmet veren 182 hastaneye kavuştuk.

Ankara, İstanbul, Sivas, Erzurum ve Diyarbakır'da 5 “Numune Hastanesi” kuruldu. Elazığ ve Manisa'da 2 “Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi” açıldı. Ankara, Konya, Balıkesir, Adana, Çorum, Malatya, Erzurum ve Kars'ta 8 “Doğum ve Çocuk Bakımevi” açıldı.

1926'da il merkezlerinde acil müdahale için 5 yataklı “Cankurtaranlar” hizmete girdi.

1933'te Tıbbiye Mektebi, “Tıp Fakültesi”ne dönüştürüldü.

Fakültelerde Hitler baskısından kaçan Alman ve Avusturyalı 76 sürgün bilim insanına görev verildi. Burada okuyan yoksul öğrenciler için İstanbul'da parasız-yatılı 300 yataklı bir “Tıp Talebe Yurdu” açıldı.

Tıp öğrencilerine yurt ve burs imkânı sağlandı. 1932'den itibaren yalnızca tıp yurtlarında parasız-yatılı kalan öğrencilere zorunlu hizmet uygulanmaya başlandı.

1924'ten başlanarak hastanesi bulunmayan birçok il ve ilçede “Muayene ve Tedavi Evi” adlı dispanserler kuruldu. Burada hastalar ücretsiz muayene edildi. Yoksul hastalara ilaçları parasız verildi.

1922'de tüm Türkiye'de sadece 22 dispanser ve buralarda 189 yatak varken bu sayı 1932'de 339 dispansere ve 1318 yatağa çıktı.

1930'da Ankara'da “Etimesgut Toplumsal Sağlık Numune Dispanseri” kuruldu.

1925'te Kızılay Hemşirelik Okulu açıldı. 1925'te İzmir'de engelliler için 100 yataklı bir engelli okulu açıldı.

1 Eylül 1925'te Ankara'da Birinci Ulusal Tıp Kongresi toplandı.

1928'de “Merkez Hıfzıssıhha Müessesesi” yani “Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü” kuruldu. Hani bu iktidarın lüzumsuz diye kapattığı enstitü…

Burada birçok hastalığa karşı aşı ve serum üretildi. Öyle ki 1938'de Çin'de başlayan kolera salgınına karşı Çin'e aşı gönderildi.

24 Nisan 1930'da “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu” çıkarıldı. Sağlığın anayasası durumundaki bu kanunla halk sağlığı devlet güvencesi altına alındı.

1936'da “Hıfzıssıhha Okulu” kuruldu.

‘Bakın burası çok önemli Berat bey’ cumhuriyet döneminde bir sıtma savaşı hekiminin maaşı validen fazla, trahom savaşı teşkilatı başkanının maaşı ise milletvekili maaşının üç katıydı.

Cumhuriyetin sağlık devriminin en önemli ayağı salgın hastalıklarla mücadeledir. Sıtma savaşı için Adana'da “Sıtma Enstitüsü” kuruldu. Yurdun değişik yerlerinde 11 sıtma dispanseri kuruldu.

Bataklıklar kurutuldu. Halka kilolarca bedava kinin dağıtıldı. 1925-1936 arasında 4 milyona yakın sıtmalı tedavi edildi.

Frengi Mücadele Merkezleri kuruldu. 1926-1934 arasında 1 milyon 47 bin 683 frengi hastası tedavi edildi.

“Verem Savaş Dispanserleri” kuruldu. 1924'te Heybeliada'da bir “Verem Sanatoryumu” açıldı. 1927'de ilk BCG aşısı uygulandı.

1925-1936 arasında yurt genelinde 12 trahom hastanesi, 14 trahom dispanseri açıldı. Yurt genelinde 40 bin trahomlu tedavi edildi. 1930'da Gaziantep'te “Trahom Mücadele Reisliği” kuruldu. Trahomlular için ülke genelinde 25 trahomlu okulu açıldı.

Kuduz Tedavi Hastaneleri açıldı.

Rize ve civarında ortaya çıkan ankilostomiasis hastalığı ile mücadele edildi. 1930-1933 arasında bölgeye gönderilen doktorlar yaklaşık 45 bin hastaya bakıp tedavi etti.

Ha, bütün bunlar yapılırken bir yandan da Osmanlı bakiyesi bütün borçlar ödendi!

Halk sağlıyla ilgili çok önemli çalışmalar yapıldı, anne ve çocuk sağlığı konusunda yoğunlaştı. Çocuk ölüm oranları ciddi oranda azaldı.

Cumhuriyet unutulan sağlık devrimiyle her şeyden öce halkı sağlığına kavuşturdu.

Cumhuriyetin salgın hastalıklarla mücadeledeki başarısı dünya ölçeğinde bir başarıdır.

O yokluk ve yoksulluk yıllarında çok sayıdaki salgın hastalığı yenmeyi başaran cumhuriyet doktorları bugün de korona virüs pandemisini yenmeyi başaracaktır, inşallah…