Sakarya Üniversitesi Tasarım ve Mimarlık Fakültesi öğrencilerinin Sakarya nehri çevresinde yer alan yerleşimlere dair gerçekleştirdiği proje çalışmalarına ilişkin bugünkü konuklarımız Enise Üzüm, Melih Kuruçay ve Nilay Koçak oldu. Üzüm, Kuruçay ve Koçak, “Sakarya Nehri’nin zedelenmiş bölgelerinin tespiti ve ifşa edilmesi”   başlıklı çalışma ile Sakarya Nehrinin ne kadar kirli olduğunu ifşa edip, insanların bu duruma tepki göstermesini sağlamak ve bu bölgelerin daha yaşanabilir hale gelmesine katkıda bulunmak istediklerini söylediler.

 “Birçok noktada nehrin erişimi sağlanmamış”

-Konuyu seçerken nereden yola çıktınız neyi göz önünde bulundurdunuz?

Enise Üzüm: Konu bize ilk verildiğinde Sakarya Nehri üzerinde bir yer belirlememiz istendi. Pamukova kısmında Sakarya Nehri’nin yer alan hattını aslında ele aldığımız bir proje konusuydu. Biz de şöyle başladık, nehir kenarına gitmeden önce su nasıl bir organizmadır, hayatımıza nasıl etki eder ve kentsel anlamda nehrin kente nasıl bir yararı var bunu araştırmaya başladık. Daha sonra kentin daha yoğun olduğu merkezdeki nehrin kolunun o hattın nasıl olduğuna hem harita hem makaleler üzerinden baktık. Alana gittiğimizde de Sakarya Park’tan Sakarya Köprüsü’ne kadar olan kısmı alan gezisinde gezdik. Şunu fark ettik nehir aslında kırla, kırsalla kentin arasında bulunan eşik gibi görev alıyordu. Biz gezerken fark ettik ki birçok noktada nehrin erişimi sağlanmamış. Bir noktada fabrika noktaları diğer yerde tarım bölgeleri vardı. Sakarya Park’ta nehir kenarına oluşturulmuş bir park düzeni var ama nehirden bir o kadar uzak. Bunun sebebi de Sakarya Park’ta ki HES projesi. Bunları gözlemledik. Gezerken psikolojik anlamda da sınırlar var. Atıl kalması sebebiyle giriş yapamadığımız ve bir yol olmaması sebebiyle aslında giriş yapamadığımız bölgeler var. Tam tersine bu nehrin kent tarafına olan müdahaleler. Bunun karşı tarafına baktığımızda da daha çok tarım bölgelerinin daha müstakil evlerin olduğu alanları görüyoruz. Aramızda şunu tartıştık, fabrika orada özel bir mülkiyet bu noktada erişememeyi anlıyoruz. Onun içerisine dahil olma hali içerisinde çalışmakla oluyor. Ama diğer taraftan da erişilebilme imkanı varken, olanağı varken tekrar bir erişilememe hali var. Bu da bize şunu gösterdi kentli olarak biz Sakarya Nehri’nden uzak kalmış noktadayız. Hem bulunduğu yer ve onun etrafında oluşan yapılar bağlamında hem de kentli olarak nehre bakış açımızla alakalı olan bir durumda. O atıllık sebebiyle nehre uzak kalmışız ve gitmekle çözülebileceğine inandık biz.

Melih Kuruçay: Sakarya Nehri kentle kırsal arasında bir sınır çizgisi aslında. Yol arterlerine bakarsanız haritadan oradan geçen yollar hep kent içine nehre uğramadan yönlendiriyor. Bizim derdimiz kentle kır arasındaki bu nehri neden kentin içine dahil olamadığı insanların neden ilişki kuramadığı, bu ilişki kuramama nedenlerinin de neden olduğu. Ulaşamamanızda psikolojik olarak etmenler mi var bunun nedenleri ne nasıl çözebiliriz. Yol mu yok ya da insanlar mekan bulup orayı tercih mi edemiyorlar gibi sebeplerle yola çıkıldı.

“Yapılmış olan hataları göstermeye çalışıyoruz”

Nilay Koçak: Erişip ne yapacaksınız diyebilirsiniz. Bu soru herkesin düşündüğü bir soru. Erişebiliyor olmamız bizimle onun doğasıyla alakalı. Tıpkı bir daireye bir merdivenden ulaşabiliyor olmak kadar ya da bir sokaktan bir yere gidiyor olmak kadar normal ve onun doğasında çalışması gerektiğini savunuyoruz bu şekilde. Su bir organizma tıpkı toprak gibi ve insan gibi. Onu aslında doğasıyla kendisiyle bütünleşik tüm yaşamıyla olan kopukluğunu tekrar kazandırmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de oraya yeni bir şey önermektense yapılmış olan hataları göstermeye çalışıyoruz. Biz nasıl herhangi bir iş yaparken yanlışı nedir diye çok bakmasak da aslında yanlışlar bizi daha doğruya iletiyor. Biz o yolda doğruya giderken yanlışları göstermeyi seçtik. Suya, toprağa, insana, kurbağa larvalarına yapılan yanlışlık. Suya erişilemezlik çok yönlü bir erişilemezlikti. 

Enise Üzüm: Tarihsel süreçte o üretim alanların bir yere konumlanması gerekiyordu. Belirtilen sanayi bölgeleri olabileceği gibi nehir kenarları da olabilir. Bu aslında ülkemizde olan bir durum yani birçok örneğini gördüğümüz bir durum. Biz fabrikalarında orada yaşayan bir organizma olduğunu düşünüyoruz.

Nilay Koçak: Fabrika zaten şehrin dışındaymış. Şehir oraya kadar ilerleyince içinde kalmış bu onun suçu değil. Hata ona karşı yapılan saygısızlık. Nehrin organizmasını kabul etmeyip atıklarını oraya atması.

Enise Üzüm: Nehir şu an haliyle kirli. Sekiz kilometrelik alanda kirli bir su var. Bir makalede nehrin o noktasıyla daha kırda olan noktasının arasında kirliliği bakımından çok fark olduğunu gördük. Öyle oluyor olmasının sebebi üretim alanlarının çokluğu ve oranın kullanılmamasından kaynaklı bir durum.

Nilay Koçak: Her üretim alanı kötü değildir her üretim alanının çok olduğu yerde hatalarla ya da saygısızlık çerçevesinde değerlendirdiğimiz şeyle bezeli de değildir. Fakat burada yapılan bazı uygulamaları ifşalamak yoluyla öne çıkararak düzeltmeyi önerdik. Mimari olarak aslında ifşalamak. Bunların türleri analizlere göre değişti. Tasarımı yaparken oradaki yerleşim karakteristiklerinden geldi.

Erişilmezlikle birlikte kullanılmayan şey atıllaşır”

-Nehre gittiğinizde birileriyle görüştünüz mü? Çevrede nelere dikkat ettiniz?

Enise Üzüm: Gittiğimiz zaman itibariyle çok kurak bir alandı. Kış mevsimine denk gelmişti Şubat-Mart ayları gibi orada bulunmuştuk. Nehrin çevresinde belki daha yeşil bir alan vardır bilmiyorum. Şunu söylemek isterim ‘erişilmezlikle birlikte kullanılmayan şey atıllaşır’ Nehrinde bu şekilde atıllaşmasının sebebi kullanılmaması. Oraya atık atılması bir kullanım biçimi değil. Fabrikaların orada bulunması bir kullanım biçimi değil. Bizim kullanımdan kastımız aslında daha kamusal bir yaklaşımla oluşturulmuş bir tavır. Şu an ki durumunda böyle bir şey olmadığı için orada yaşayan ve fabrikada çalışan insanlar dışında konuşabileceğimiz biriyle görüşemedik. Yakın çevresinde zaten bir kent oluşumu var. Onun karşısında herkesin kendi özel mülkü var. Tarımla uğraşan orada evi olduğu için bahçede ekip biçen biriyle görüşmüştük. Şöyle bir şey söyledi ‘fabrikalar burada atıklarını atıyorlar ve biz tarlamızı burada sulamaya çalışıyoruz bu da döngüyü bozuyor’ Fabrika orada olmasın diyemeyiz karşı tarafa da ‘burayı ekemezsin’ diyemeyiz. Bunların hepsi bir döngü içerisinde. Hem nehre saygı duymakla alakalı bir durum var hem de oradaki farklı yaşama saygı duymakla alakalı bir problem var. Bizde analizlerden yola çıkarak bunu söyleyebilirim. Projeyi oluştururken en çok zedelenmiş bölgelere müdahale ettik. Geri kalan diğer bölgeler gelişmeye açık olan bölgelerdi. Bu bölgeleri tespit ederken aslında onların geçmişte nasıl olduğu ve günümüze kadar nasıl geldiğiyle ilgilendik. Hatta orada bir kum ocağı bölgesi var. Kum ocağı ilk kurulduğu zaman ki yüzölçümüyle şimdi ki yüzölçümü arasında kat be kat fark var. Bunun oluşuyor olmasının sebebi belki imarla alakalı bir durumda olabilir. Şunu görüyoruz kum ocağı büyüdükçe nehrin kenarına müdahalesi artıyor ve o erişimde onunla birlikte azalıyor. Karşı tarafta da yıllar geçse de değişmeyen bir popülasyon ve yıllar geçse de değişmeyen bir sistem var, tarım yapılmaya devam ediliyor. Aslında bizim projenin başından sonuna oluşturmak istediğimiz şey şu; fabrika var evet ama bir atık problemi de var. Bu görünür kılınınca geçilebilecek bir şey. Nehrin temizlenmesi bile belki bu noktada geçici bir çözüm olabilir çünkü fabrikaların atık atmamayı öğrenmesi gerekir. Kent bilinci olarak da nehrin korunma bilincini oluşturmak gerekiyor. Daha çok kentliyle nehri buluşturarak, fabrikayı görünür kılarak ikisi arasında etkileşim oluşturarak bir şey yapmaya çalıştık.

“Sakarya Park atıllaşmaya başlamış”

-Projede nerelerde değişiklik yapacaksınız? Nasıl seçtiniz?

Nilay Koçak: Sakarya Park belediyenin bir park çalışması olarak işlevini sürdürüyor. Orada bir su erişimi sıkıntısı var ve kenarında bazı yapısal problemlerden ötürü suyun kirlenmesi söz konusu. Zaten oraya uzantılı bir şekilde yapılmış yürüyüş yollarının herhangi birine doğru gittiğinizde o kirliliği görebiliyorsunuz. Yine aynı şekilde atık borularını görebiliyorsunuz. Bu kirliliğin en net göründüğü yerlerden birisi ve aynı zamanda üzerinde HES yapısını da barındırıyor. Zaten HES yapısının işlevi itibariyle birlikte suyu durduruyor, akışını bozuyor, suyun yatağını bozuyor. Aslında dediğimiz gibi doğasını bozan bir durum var. Biz HES kaldırılsın gibi romantik bir yaklaşımla gelmiyoruz. Evet, elektrik yine üretilecek fakat nasıl üretilecek, olduğu yerde nasıl işlev görecek Sakarya Parkı bu sebeplerle seçtik.

Melih Kuruçay: Sakarya Park en ağır müdahalelere maruz kalan yer. Yatağı değişiyor, o akışla birlikte durağanlık değişiyor. Parkın yanında hemen bir nehir var ve nehir yatağının değişmesi debisinin bozulmasından dolayı da tüm pislikler orada birikiyor vaziyette. Nehir üzerindeki hareketsizlik Sakarya Park’ın işlemesini de engelliyor. Oradan gelen koku parkın varlığını bitirmiş durumda. Oraya büyük bir proje yapılmış ama insan kullanımı yok. Hemen yanında nehrin yatağının değişmesiyle gelen kirlilikle birlikte başlayan 10-15 tane problemin art arta devam ettiği şey buranın faaliyetini de etkiliyor. Böyle bir proje yani Sakarya Park atıllaşmaya başlamış. HES’le birlikte park çok büyük bir sorun odağı olduğu için başlangıç noktası olarak onu aldık.

Nilay Koçak: HES’i durdurmakta durdurmamakta bir proje. Biz projemizde katılımcıyı ön plana çıkarmaya çalıştık. Aslında toplumda yaşayan herkesin bir sözü var ve orayı görmediğimiz zaman bilemeyiz. Biz mimari eğitim alıyoruz tek bakışta veya birkaç bakışta sorunu çok net görüyor olabiliriz. O eğitimi almadan önce bende göremiyordum. Fakat böyle bir projeyle onu ne kadar göz önüne çıkarırsak sürekli göz önünde olduğu için ifşalanmış olacak. Proje de aslında sürekli olarak bunun üzerine yoğuruldu, bunun üzerine tekrar revize edildi.

Enise Üzüm: Biz proje mantığı olarak aslında orada bulunan hiçbir şeyin kaldırılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü bir şey yapılırken müdahale edilmiyorsa hali hazırda bu kabullenilmiş bir şeydir ama bunun sonuçları var. Mesela HES’in sonuçlarından biri yatağının değişmesi orada kirlilik oluşturulması. Bu düzenlenmesi ve müdahale edilmesi gereken bir şey çünkü kirlilik insanın doğasına aykırı olan bir şey. Sakarya nehri de bizim hali hazırda kullandığımız bir şey ve proje mantığını oluştururken burayı böyle kabul edelim ama bunu kullanılabilirliğini, erişilebilirliğini artıralım, görünmesini sağlayalım. HES dursun ama kaldırılıp kaldırılmayacağına kentli karar versin.

Melih Kuruçay: Sonuçlarını görsünler ve bu sonuçlara göre müdahale hakkı doğsun. Kalabilirlik durumunu biz belirleyelim istemedik. HES yapılmış bir yandan elektrik üretiliyor tamam ama hangi sonuçlara sebep vermiş insanlar kendileri görsün.

-Oradaki insanlarla konuştunuz mu? Rahatsızlar mı durumdan?

Enise Üzüm: Bunu kesin olarak biz söyleyemeyiz. Şunu söylemek istiyorum, HES gerekli bir şey bunu kabul etmek gerekir belki bunu yaparken daha iyi analizlemek gerekir bölgeleri. Çünkü Sakarya Park’ın olduğu noktada HES yapıyor olmak park dediğimiz oluşuma aykırı. Çünkü park dediğimiz şey çocuklarımızla beraber gittiğimiz temiz hava aldığımız bir doğa parçası. Park nehrin kentle birleştirildiği nokta olarak oluşturulmuş ama şu an buluşmuyor. Buluşturmak için ne yapabiliriz diye düşündük.

Nilay Koçak: Bir çerçeve alıyoruz baktığınız zaman. Bu çerçeve güzelse ardını çok önemsemiyoruz. HES o çerçevenin dışında olduğu zaman çok sıkıntı yapmıyoruz. Yürüyüş yolu üzerinden ne kadar üzerinden geçersek bir gün onu bize gördürecek. Gördüğümüz zaman mimar karar almış olmayacak. Tek kişiden söz çıkmayacak aslında katılımcının olduğu herkesin sesinin çıktığı bir kent parçası oluşturmaktı derdimiz. Bu amaçla çıktı bu proje.

Enise Üzüm:  Kum ocağı bölgesini ikinci bölge seçtik ve bir analiz yaptık. O bölgede şöyle bir olay var. Kum ocağı bir noktayken süreç içerisinde daha fazla büyüyerek bir yuvarlak haline gelmiş ve müdahale ettiği alan çok büyümüş. Bu müdahaleyle birlikte aslında alanda nehre verdiği zedeleme de büyüyor. Atığını attığı kumların nehre düştüğü ve endüstriyel atıkların boşaltım alanı olarak kullanılmaya başlıyor. Biz proje mantığı olarak oraya çocuk ve uçurtma alanlarını yerleştirmiştik. Çocukta bizim bu noktada çok düşündüğümüz bir şeydi çünkü çocuk herkesin hassas olduğu konudur. Bu alanları şu sebepten dolayı oluşturduk. Herkes ailesiyle geldiğinde gördüğü ilk şey kum ocağının etkileri olacak ve bu konuda hassaslaşma olacağı için çocuğu konuya dahil etmeye çalıştık.

“Soru sordukça çözüm üretmeye başlayacaklar”

-Siz oraya çocuk alanı yaptığınızda çocuğu olan insanlar oraya gelmezse ve projeniz negatif bir etki yaratırsa? Sorunu göstermeye çalışıyorsunuz ama zaten orada bir sorun var aileler neden götürmek istesin?

Enise Üzüm: Bunu kendi aramızda da konuştuk ve şöyle dedik, birinci ve üçüncü bölgede yaptığımız müdahaleler genel kamu alanı olan müdahaleler. Hali hazırda park olgusunu yaşatabilecek bir müdahale. Birinci bölgede konser alanı var mesela, oraya geldiğinizde yürüyüş alanıyla devam ediyorsunuz.

Nilay Koçak: Bizim orada konser alanını tekrardan öneriyor olmamamızın sebebi konser alanı bir betonarme alan. Aslında sizin sanatçıya ya da gösteriye baktığınız zaman arkasında gördüğünüz beton bir blok var. Yani kente ve oradaki su parçasına dahil olmadan yapıyorsunuz. Bizim yaptığımız konser alanında oradaki kesitleri daha eğimli bir alanda konser alanını daha aşağıda tutarak yukarı doğru kademeli bir yerleşim önerdik. Aslında bakan herkes oraya doğru olacak. Orası bir iz yani 8 kilometrelik bir tasarım izi var. Baktığınız zaman bir yürüyüş yolu oluyor kimi zaman bir oyun alanı oluyor. Buna dahil olmak zorunda değilsiniz. Yolunuz düştüğünde oradan geçebileceğiniz ya da günlük yürüyüşünüzü yapabileceğiniz bir alana olarak tasarladık.

Melih Kuruçay: Bir yandan da bilinçaltı yerleşimi oluşturuyor. Oradan geçerken görüyorsun o imaj gözünde kalıyor. İkinci sefer üçüncü sefer geçtikçe insanlar artık soru sormaya başlıyor. Yani ilkinde sormayabilir ikinci de sormayabilir ama bir yerden sonra soru üretmeye başlıyor. Soru sordukça çözüm üretmeye başlayacaklar. Bizim amacımız insanlara soru ürettirmek yani onu görmeyenlere göstermek, ifşalamak.

Nilay Koçak: Aslında götürmem dediğini yerde birileri yaşıyor ve onlar çocukların oyun alanı olarak kullanıyor. Orası düzenlenmemiş ama kırsal böyle zaten. Toprağı kapısının önü onun oyun alanıdır. Biz de öyle bir oyun alanı önerdik. Çok farklı bir oyun alanı değil; plastiklerin konumlandığı bir oyun alanı değil. Daha üretken bir oyun alanıydı. Topoğrafyanın değiştirilmesiyle oluşturulmuş bir sistem var aslında. Gündelik yaşama dair bir şeydir. Çocuğunuz geçerken oynamak isteyebilir.

Enise Üzüm: Üçüncü bölge olarak atıl fabrikayı seçtik. Bizim uğraştığımız şey nehrin kirlenmemesi. Diyoruz ki buraya bir kamusal alan oluşturuyoruz. O kamusal alandan çıkan bir atıkta var. Atıl fabrika geri dönüşüm alanı olarak önerdiğimiz bir nokta. Şu an kullanılmıyor, kullanılmış şu an işlevsiz olarak duruyor. Bizde diyoruz ki kentlinin geri dönüşüm mantığını kazanması gerekir. Atıl fabrika alanı aslında bu noktada bir geri dönüşüm alanı olarak kullanılabilir. O yüzden biz o alana bu şekilde öneride bulunmuştuk.

Melih Kuruçay: Konser alanından çıkan pet bardaklar, şişeler nehir üzerinde bizim proje alanında tasarladığımız, insanların kullanmasını istediğimiz yerlerde insanların oluşturduğu kirliliği göstermek çözümünü kendi içinde aramak.

 Nilay Koçak: Tüm kent için önerilebilecek bir tasarım aslında her yerde uygulanabilir. Çöp torbaları bir şekilde toplanabilir böyle yapılarla. Onlar yine dönüştürülebilir bu da onun küçük bir örneği gibi yaşamını sürdürüyor atıl olan bölgelerde.

Nilay Koçak: Bazı alanlar sadece yüksek otlar sebebiyle giremediğimiz alanlardı. Neden öyle kalsın dedik ve düzenlemek amaçlı bir şeyler planladık. Peyzaj anlamında bir düzenleme değil ama elverişsiz yerleri daha elverişli hale getirdik.

Enise Üzüm: Derya Süt Ürünleri Fabrikası var dördüncü bölgemiz. Aktif fabrika atıklarının olduğu bir bölge ve hafriyat atıkları da var. Orada bir semt pazarı oluşturduk. Projeyi baştan alırsak ana mesele olarak aslında başlarken nehrin direk iyileştirilmesine müdahale etmekten ziyade mevcut durumu kabullenip onun iyileştirilmesi için ne yaparız diye başladık. Bunu yaparken oradaki fabrikaların olduğunu onlarında bir organizma olduğunu, fabrikaların yakın çevresinde fabrikada çalışan insanların olduğunu, asıl kullanıcısının baktığımız zaman çalışanların ailelerinin olduğunu gördük.

“Nehrin ne kadar kirlendiğini insanlara göstermek istiyoruz”

- Sizin istediğiniz şey çevredeki organizmalara müdahale etmek değil onların nehre verdiği zararı göstermek değil mi?

Nilay Koçak: Fabrikalar kurulduğu tarihten beri aslında Sakarya’nın gelişimine de çok büyük katkı sağlamış yapılar. Onları tamamen yok saymakta açıkçası Sakarya’ya haksızlık olur. Tıpkı gar binasının önemli olduğu gibi onlarda Sakarya’nın gelişmesi için bir zamanlar çok faydalı oldular.

Enise Üzüm: Projenin üst başlığında da bahsetmiştik. Biz ifşa konusu üzerine gittik. Bu ifşa dediğimiz şey aslında şu: nehir şu an halihazırda bir boşaltma alanı olarak kullanılıyor. Biz bu nehri boşaltma alanı halinden nasıl kurtarabiliriz bunu düşündük. Oradaki problemleri, sorunları ifşalayarak daha doğrusu kentliye göstererek bu durumdan kurtulabilir miyiz? Bunun üzerine giderek bir şeyler yaptık. Bu alanlar için de daha öncede bahsettiğimiz; sezonluk market, uçurtma alanı, festival ve konser alanları, yürüyüş yolları, şeffaf köprüler ve kamusal alanlar önererek o alanlara müdahale ettik.

Nilay Koçak: Projenin genelinde özelleşmiş bir alan yok tamamı kamusal alan. İstediğiniz zaman önünden geçebilirsiniz, yürüyebilirsiniz, pazardan sebzenizi meyvenizi alıp gidebilirsiniz. Girdiğiniz her yerde gördüğünüz tek şey var; o da nehrin ne kadar kirlendiği. Amacımız da bu.

 “Nehrin kirlilik oranın arttığı yerlere şeffaf köprüler oluşturduk”

-Projenizin aşamalarından bahseder misiniz?

Enise Üzüm: Projeye başlarken bir yol analizi yaptık. İlk oluşturduğumuz şey o nehrin kenarına inen yollar oluşturmak. Bu problemli bölgelerin karşısında yollar var aynı zamanda diğer atıl kalmış ve bizim psikolojik olarak girmeyi reddettiğimiz bölgelerin karşısında oluşturduğumuz yollar var. İki kıyıyı birleştiren aslında kent ve kırı ağlayan normal yolun dışında köprü ve şeffaf köprüler var. Şeffaf köprüler köprünün işlevinden biraz daha farklı. Şeffaf köprüleri oluşturduğumuz yerler nehrin kirlilik oranının arttığı yerler. Üzerinden geçerken o kirliliği görebildiğimiz noktalar. HES’in oraya oluşturduğumuz bir şeffaf köprü var. Genişliği diğer köprülerden daha farklı. Hem üzerinde etkinliklerin yapılabildiği festival alanına dönüşebildiği hem de hâlihazırda üzerinden yürürken alttaki kirliliği görebildiğiniz bir nokta.

Devamında kum ocağında genişliğin farkına varılması için kum ocağının başına ve sonuna iki adet köprü yerleştirdik. Aradaki mesafeyi insan ölçeğinde görülebilir kılmayı amaçladık. Kum ocağının Sakarya Park’a yakın olan kısmında bir konser alanı oluşturduk. Bunu oluşturuyor olmamızın sebebi kum ocağıyla parkın birleştiği nokta belki de nehrin en kirli noktası. Konser alanının burada olmasının sebebi konseri dinlerken ve gündüz geldiğinizde gördüğünüz ilk şeyin o kirlilik olması. Siz orada bir etkinlik olurken de kirliliği görüyorsunuz bu yüzden oraya bir sahne yerleştirdik. Oradan kum ocağını da görebileceksiniz bu da kum ocağının oluşturduğu etkiyi göstermeyi aslında problemlere dahil olmayı sağlıyor.  Konser alanından kum ocağının ikinci köprüsüne giderken bir uçurtma alanı ve çocuk oyun alanı oluşturduk. Bunu oluştururken iki ürün için de topoğrafya verilerini kullandık. Çocuk oyun alanı oluşturduğumuz alan yer yer tepeciklerin olduğu, çocukların daha özgür davranabildiği, kendini ifade etme özgürlüğünün olduğu alanlar tasarladık.   

Enise Üzüm: Uçurtma alanı nehirle kırın arasındaki dar olan bir alan. Uçurtma uçururken koşacağımız bir alana ihtiyaç duyarız ve bu yüzden o dar alanda yaptığımız ağaçlarla rüzgarında yönünü belirleyerek uçurtmanın aslında bir kum ocağı bölgesinden diğer bölgeye geçen rüzgar koridoru şeklinde oluşturmak istedik.

Melih Kuruçay: Oranın topoğrafyası buna uygundu. Biz o topoğrafyayı gerekli ağaçlandırma sistemiyle daraltıp bir koridor şekline getirip rüzgar koridoru elde etik. Bundan dolayı orayı bir uçurtma alanı konsepti koyduk.

Nilay Koçak: Ama bunlar dediğimiz tarım arazilerinin içinde değil. Karşı kıyısında tarım arazileri var kast ettiğimiz yer orası değil. Tarım arazisiyle nehir arasındaki atıl alanlardı. Tarım arazilerinin olduğu bölgeye bir müdahalemiz yok. Onlar da önemli ancak oradaki her şey kadar önemli. Hiçbir tarım alanına dokunmadan sadece atıl olan alanlarda yani orası dar bir koridor da olabilirdi yani evet, o koridoru belli işlevlerle yeni fonksiyon kazandırarak oraya bir tasarım önerisinde bulunduk.

Melih Kuruçay: Önceliğimiz nehrin kenarındaki atıl alanları değerlendirmek. Bu proje işlemeyebilir. Kendi içinde öngörüleri var. İnsanlar burayı yapıldığı halde hiç tercih etmeyebilirler yani tepki de göstermeyebilirler. İnsanlar tepki gösterip bizim belirlediğimiz alanlarla birlikte değişimi de başlayabilir. O değişim artık tarım ve fabrika alanlarına müdahaleleri de beraberinde getirebilir. Yani kötü müdahaleler olarak söylemiyorum. Bizim yaptığımız projenin gereklilikleri olarak çevrelerde de müdahaleler gerekebilir. Bizim amacımız şu an için bu öngörüleri yani bunu insanlara mal edebilmek. Bunun cevabını bunun çözümünü kentli bulabilsin, çözebilsin durumunu oluşturmak.

Enise Üzüm: Son olarak Sakarya Köprüsü tarihi bir köprü. Onun orada Derya Süt Ürünleri Fabrikası var ve hafriyat bölgesi, atıl kalmış alanlar var. Buraya biz sezonluk market bir pazar oluşturduk. Pazar oluşturmamızın sebebi olduğu nokta karayolunun geçtiği yer. Yani hem kentlinin hem de diğer illerden gelenlerin geçtiği bir nokta. Kentle direk buluşulabilen bir alan ve pazar, market dediğimiz şey hepimizin gittiği bir yer. O yüzden nehrin akışı sağladığı yerde bir pazar alanı oluşturmaya çalıştık.

-O civarda başka pazar yeri var mı?

Melih Kuruçay: Küçük semt pazarları var. O nokta yol arterleri buluşma noktası aslında. Kent içerisinden gelenlerde o yola çıkıyorlar kırdan gelenler de o yola çıkıyorlar. Yani orası aslında kentle kırın anayol üzerinde buluştuğu bir nokta. O noktada biz büyük ölçekte bir pazar kurup hem oradaki zaman geçirme süresini çoğaltmak hem de artık onu her seferinde görünür kılmak yani durumu görünür kılmak için oraya bir semt pazarı konuldu.

Enise Üzüm: Tarım alanları var burada. Hâlihazırda o üretime de destek olabilecek bir sistem olarak gördük pazarı oluştururken. Toparlamak gerekirse: nehrin kenarındaki atıl bölgelerin erişemediğimiz bölgeleri erişilebilir kılmak ve atıllıktan çıkması için oluşturulmuş müdahaleler var. Bu müdahaleler hiç işlemeyebilir ve nehir bu haliyle devam edebilir. Tam tersi olarak bir kent bilinci oluşup sonrasında daha da büyüyebilir. Belki nehrin başka noktalarında olan zedelenmelerin de bu şekilde önüne geçebilir diye düşünüyoruz.

“Uygulamaya son derece açık bir proje”

-Sizin minimalize bir projeniz var. Yapacağımız projemizin sonrasında insanlar ne tepki verdi diye mi bakacağız?

Enise Üzüm: Aslında şöyle; bu bir siz ne yapıyorsanız yapın şeklinde bir tavır değil. Geri dönüşüm fabrikası oluşturmamızın nedeni de buydu. Bu bilincin kazandırılması gerekiyor. Bu bugün nehir kenarında olabilir, yarın çark deresi etrafında oluşan müdahaleler olabilir. Aslında genel olarak organizmaları bir yerin nasıl korunması ve tutulması gerektiği bilincini oluşturmak.

Melih Kuruçay: Türkiye’de ki durum şu: kamudan bağımsız projeler yapılıyor. Kamuya söylenmiyor yani hepsi söylenmiyor. Belli başlı şeyler söyleniyor ve insanlarda bu konuda bilinçsizce davranıyor. Üç beş cümle ile bu geçiştiriliyor. Bizim amacımız tepkisiz kalınmasın.

Nilay Koçak: Tepkisiz kalınabilir ama bu birilerinin derdi olmalı. Belli bir zümrenin derdi olmaktan çok daha büyük toplulukların derdi olmalı. Ve o olmalıyı göstermek için yapmak gerekir. Bir şeyleri toplayıp anlatmaktan ziyade mimari olarak bu göstermelik biçimi nasıl olabilir. Gerçekten göstermek olabilir dedik. Bu kadar küçük bir düşünceden çıktı.

Melih Kuruçay: Fikir projesi aslında ama uygulamaya son derece açık bir proje. Tamam, mimari çözümler isteniyor ama mimari çözüm olarak biz bunu gösterdik. Başka bir arkadaşımız yapılaşmaya gidebilir. Sakarya üzerinde yapılaşmamı yoksa bu şekilde bir müdahalemi seçeneğinde bizim projemiz bu şekilde bir çözümdü. Oluşmaya, yapılmaya daha müsait.

Editör: TE Bilişim