Hepimizin hayatında dönüm noktaları vardır. İşte o anda ne yaptığımız yaşamımızın geri kalanını belirler. Pek çoğumuzun hüzünlü sonu ile bildiğimiz ‘’ Kibritçi Kız ‘’ masalındaki kahramanımız eğer o akşam hayallere dalıp gitmeseydi, sığınacak sıcak bir yer bulsaydı, acaba masal nasıl biterdi? Pınar Demiral ilk eseri olan ‘’ Merhaba Kibritçi Kız’’ adlı şiir kitabında bunun cevabını ararken bir yandan kendimizi keşfe davet ediyor.

Serap ÖZER

HEPİMİZ ASLINDA KİBRİTÇİ KIZIZ

-Pınar Demiral kendini nasıl anlatır?

Aslında ben de tüm diğer insanlar gibiyim, üzülüyorum, kırılıyorum, hayatımı yaşamaya çalışıyorum, mutlu oluyorum. Herkes gibi bir insansın aslında ve kendine ait bir dünyan var.  O dünya da sen bir tanesin, ona göre yaşıyorsun.

Neler yaptım diye konuşacak olursam aslında küçük yaştan beri anne gibi bir çocuk oldum, annem çalıştığı için yedi yaşımdan beri kardeşlerime annelik yaptım. Daha sonra Sağlık Meslek Lisesi’nde hemşirelik bölümünü okudum. Hemşirelik okurken bir yandan da çalışmaya başladım. Üniversiteyi de çalışarak okudum. Bundan beş sene önce de buraya tayinim çıktı Milli eğitim Bakanlığı’nda hemşire olarak atandım.

Hayatta bir sürü şey yaşadık, sevgi, aşk, ailevi durumlar gibi. Bu bana çok şey öğretti. Yaşadıklarından ders çıkarmayı ve öğrenmeyi seven bir insanım. Kötü bir şey de yaşasam bunun bana bir artısı olacak diye bakıyorum. Ne kadar kötü şey yaşarsam yaşayayım, bu durumun hep böyle kalmadığını, yaşadığım durumun bana bir şeyler öğrettiğini ve güçlendirdiğini gördüm. 

-Birçok insan roman yazarken siz neden şiiri tercih ettiniz. Bu ilk kitap için biraz riskli değil mi?

Şiirle duygularımı daha net anlatabiliyorum. Biraz hayalperest bir insanım. Örneğin; Bu hayatı yaşarken gözümü kapatıp, başka bir yerde başka bir şekilde yaşıyormuş gibi de hissedebiliyorum. Roman yazmayı da düşünüyorum ancak bu konu da henüz yeterli olmadığımı hissediyorum.  Roman için de hazır olduğumu hissettiğim de okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

Bu kitapta aslında benim beş yıldır yazdığım ve sosyal medya da paylaştığımda beğenilen, paylaşılan şiirlerin bir araya getirilmesi ile oluştu. Bu beğeni ve paylaşımlar yazdıklarımın sadece benim tarafımdan değil başka insanlar tarafından da yaşandığı ve hissedildiği izlenimi yarattı. Ben de şiirlerimi kitap haline getirmeye karar verdim.

-Kitabın kapağında Marilyn Monroe ön planda, bu seçim size mi ait? Neden Marilyn Monroe?

Evet, bana ait. Çünkü dışarıdan dünyanın en güzel, en seksi, en mükemmel, en mutlu kadını gibi görünmesine rağmen aslında kendi içinde öyle değil. Kendini sürekli kimsesiz ve yalnız hisseden, sürekli depresyonda kendini uyutmaya çalışan ve dışarıya çıktığında da  etrafa polyanna gibi davranan bir kadın, aslında O da kibritçi kız.

-Sevgi ve aşk üzerinden konuştuk, siz sevgi ve aşkı nasıl tanımlıyorsunuz?

Aslında aşk hem çok güzel  hem de çok da kötü bir şey. Hissettiğin ve yaşadığın anda çok güzel ama sonra onun ardından gelen durumlar kötü ve üzücü olabiliyor. Bazen akıl daha öne çıkmalı ama duygusal bir insansanız akılın öne çıkmasını engelliyorsunuz. Garip bir denge var.

Nasıl tanımlıyorum aslında bu çağa yakışmayan bir şey, eskiden daha temiz aşklar varmış. Onu bu çağda göremiyorum bu çok üzücü.

-Kitaptan devam edersek, kitap farklı hikâye anlatımı olacak şekilde bölümlere ayrılmış, neden böyle bir tercih yaptınız?

Benim tercihim. Hikâye kibritçi kız ile yani  masallarla başlıyor aslında. Küçük kızlara anlatılan masallarda Prenses kurtarılmayı bekler, prens gelir prensesi kurtarır,  kavuşurlar ve mutlu son. Aslında gerçek dünya  böyle değil, buna biraz dikkat çekmek istedim. Gerçek hayatta çoğu insanın aslında bir kibritçi kız olduğunu ele alarak ilk bölümde ilerlemek istedim. Kitabın sonuna kadar da herkesin o yaşadığı hayatta bir kibritçi kız olduğunu ve bunun evrim geçirdiğini anlatmak istedim. Eğer kibritçi kız o masalda ölmeseydi sonunda dünyaya kafa tutan bir karakter olurdu. Çünkü o zorluğun içinden geçiyor. Örneğin kitabın en sonunda ‘’ bunlar tanrının bile gücüne gidiyor’’ diyor. Burada dünyadaki kötülüklere kızan bir kız var. Bundan önceki şiirlerde de  ‘’ aldığım yaralaradır beni  ben yapan, güçlendiren’’ diyor . Bir kadının kendi içindeki dönüşümü anlatıyorum, hikâye tarzında olmasının sebebi de bu.

-Kadınların güçlü olması gerektiğini düşünüyorsunuz.

Evet, ne kadar sıkıntıda olurlarsa olsunlar, ne yaşarlarsa yaşasınlar asla o sona gitmemesi, o kibritçi kızın ateşte gördüğü umutlara kapılıp kendi sonunu hazırlamaması gerektiğine inanıyorum. Kitapta zaten o şekilde gidiyor. İçimdekileri de kusuyorum. Şiirleri sırasıyla okuyan zaten bunu anlayacak.

- Son dönemlerde artan kadın cinayetleri ve buna karşı oluşan kadın mücadelesi ve İstanbul Sözleşmesi hakkında neler söyleyeceksiniz?

Son Aleyna Çakır olayında içim gitti. Kadınlar bana göre hayatlarına alacakları adamı önce duygularıyla değil aklı ile seçmeli. Kendisini döven, şiddet uygulayan erkekten sonucu ne olursa olsun uzaklaşmalı. Aslında bu da çok zor. O kadar eril zihniyetin var olduğu, erkeklerin egemen olduğu bir dünyadayız ki birçok kadın istese de bunu başaramıyor. Ailevi olarak da bende aynı sıkıntılardan geçerek büyüdüm aslında. Ben babamdan şiddet gördüm. Örneğin dayak yedim, ardından babandır deyip affediyorsun. Aslında bunu bize toplum yaptırmak zorunda bırakıyor. İnsanı yaralayan nokta bu zaten. Bütün bunlara karşı isyanımı ‘’Bunlar Tanrının bile gücüne gidiyor’’ şiirinde dile getirdim.

-Sizce Çözüm Yolları Nedir?

Bir kere her öldürülen kadının arkasından o saatte orda ne işi vardı? açık giyindi gibi sözlerden vazgeçmeliyiz çünkü bir dahaki cinayeti bu cümleler doğuruyor. Çocuklarımızı kadını kendine eşit görecek şekilde büyütmeliyiz. Okullarda bunu öğretebiliriz. Hem toplumdan hem de devletten bunu talep etmeliyiz. Suçluları rehabilte etmeliyiz.

Son olarak eklemek istediğiniz var mı?

Umarım beğenirler.

Editör: TE Bilişim