“Eczacı olamadım diye çok üzüntü yaşadım. Hiçbir eczanenin önünden geçmek istemezdim. İçine bakamazdım. İçimde hep bir üzüntü vardı” diyen Aydoğan Karaman’ının en çok tanınan eczacısı… Çünkü o sadece raftan ilaç alıp vermiyor, hastalarla birebir ilgileniyor. Öyle ki, hastalara daha fazla yardımcı olabilmek için Tıp Fakültesi’ne misafir öğrenci olarak ders almak üzere başvurmuş…

İrem KARABACAK

 “Ben sıfırdan başlamadım, eksiden başladım”

-Tekrar okula dönme fikri nasıl oldu?

50 yaşından sonra okudum. Tesadüf olarak gazete de gördüm. Gazete okumazdım, 3 tane çocuk var evin içinde. Tesadüf o gazete bize gelmiş yazlıkta, hadi bakalım bir gideyim, beni almazlar dedim ama yine de sordum. Oğlumda o zaman İstanbul’da koleji kazanmıştı. Onu kayda götürürken bende gittim sordum. Öğrenci işlerine gittim. Dedim benim evveliyattan kaydım var, bir sene de okumuştum, tekrar alınabiliyor muyum diye. Çünkü Türkiye tarihinde ilk defa 30 sene geriye yönelik bir af çıkmış. İnanamadım, beni almazlar diye düşündüm. Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Öğrenci işleri tabi sizin burada kaydınız var, okuduğum dersler belli, benim numaramı buldular. 3041 hiç unutmuyorum. Onları çıkardılar, kaydımı buldular. Geçtiğim dersleri buldular. Dekanla görüştüm, İki tane ders var eğer o iki dersten geçebilirsem, okumaya hak kazanabilirsin dediler. ODTÜ’den mezun bir hoca bana kimya dersi, oğluma da İngilizce dersi vermesi için tuttuk. Biz ikimiz beraber başladık. Kimya dersini alıyorum ama bir tek lamdayı biliyorum. Yalnız bana Dekan dedi ki “Bir şey rica edeceğim. Adapazarı’ndan kalkıp derslere gelmek zorundasın.” Ben de sabah 5’te kalkıyordum, o zaman Yeni Cami’den geçiyor otobüsler, saat 5’te otobüse biniyorum, saat 9’da ben dekanın verdiği genel kimya dersinde en ön sırada oturuyorum. Gidiyorum geliyorum ama hiçbir şey bilmiyorum. Bir tek lamdayı biliyorum. Ama not almaya, yapmaya çalışıyorum. Geliyorum kendi evimdeki özel hocama, o da bana bir şeyler öğretiyor. Ben sıfırdan başlamadım, eksiden başladım. 30 sene geçmiş, hiçbir bilgi kalmamış. Bir arkadaşımın kızı “İlim Abla bırakalım bu iş olmayacak” diyordu. Bende “Yok çalışacağım yarın bak göreceksin” diyordum. Bazen benim moralim bozuluyor. Bazen benimde moralim bozuluyordu. 3 tane hakkım vardı. Birincide geçemedim, ikincide de geçemedim, dekan çok ilgileniyordu. Onlarda benim başarmamı istiyordu. Üçüncü sınavda 90 alarak geçtim. Çok çalıştım. Fizikten de 80 almışım. Hoca dedi ki sen aslında 100 almıştın 20 puanı vermedim dedi. Çünkü 30 seneden sonra bir kişi gelip fizikten 100 alamaz demişti. 20 puanı keserek 80 vermişti.

-Kaç yıldır eczacısınız?

16 yıldır eczacıyım. 70 yaşındayım. 50 yaşında üniversiteye başladım, 54 yaşında da Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun oldum. Elimden geldiğince de çalışıyorum. Her sabah kalkarım, mutlaka eczaneye gelirim. Yorgun olsam bile sürekli kulaklarım açıktır. Kendi mesleğimle alakalı kadın olduğum için biraz daha kadınlara daha yakın davranmaya çalışıyorum. Onların dertlerine biraz daha ortak olmaya çalışıyorum. Yeni bir okula başlamanın heyecanı da var bende.

-Okulun ilk günü ya da hatırladığınız anınız var mı?

Okulun ilk günü heyecanlıydım tabi. İkinci sınıfı sordum, geçtim oturdum. Bir kadın geldi benim yaşlarda, o bana baktı ben ona baktım. Sonra eğildi bir öğrencinin yanına burası ikinci sınıf değil mi? dedi. Sonra geldi benim yanıma çok özür dilerim hocam, dersinizi mi aldım acaba? Yok, hocam ben öğrenciyim dedim. İşte bende başladım bir oğlum Vefa Lisesi’ne ortanca oğlum Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliğinde, büyük oğlum da üniversiteyi bitirdi, askerliğini yapacak. Biz böyle başladık. Mesela bizim aile yemeklerindeki konuşmalarımız, Fizikten ne oldu? Kimyadan formüller… bizim artık hayatımızda yemek tarifleri yoktu. Kimya formülleri vardı, dersler vardı. Hatta ortanca oğlum “ Anne sen heves ettin ama yapamazsın, mesela gazlar için farklı bir formül vardır” dedi. “ Paydaya 2,303 koyacaksın” dedim. Pes, ben sana daha da bir şey demiyorum” dedi. İşte böyle başladım.

Tabi ben okurken çok güzel hatıralarım oldu. Hem acı hem tatlı hem üzüldüğüm hem sevindiğim.  Bir gün laboratuvardayız asistanın biri geldi. Bugün bayram abla elini öpeyim dedi. Şimdi bir hoca öğrencinin elini öpüyor. O zaman ben ağlamaya başladım, duygulandım. Hayatımın en güzel dört senesi diyebilirim. Benim laboratuvarlarda ayaklarımın altı su topladı. Belki 500 tane imtihana girdim, vizelerle birlikte, kaldıklarımla. Kaldığınız dersten de bir daha vizeye giriyorsunuz. Bazı derslerden 4-5 kez kaldığım oldu. Her şeyim ayrı bir hatıra, ayrı bir güzel. Sınıf arkadaşlarımla aramda 30 yaş vardı. Onlarla zaman zaman dersten de kaçtık. Bir yerlere gitmek istiyorlar, onları istedikleri yere götürdüm. Ben anneleri gibiyim tabi istediğim yerlere girip çıkabiliyorum. Onların girmek istediği yerlere anneleri olarak ben soktum. Sinemalara gittik. Çok eğlenceli bölümlerini de yaşadım ben.  Kantin de oturuyorum. 5-6 öğrenci var birbirleriyle konuşuyorlar. Döndü dedi ki, “Teyze sen ne yapıyorsun burada” “Ne yapabilirim, bilene çay ısmarlayacağım” diye karşılık verdim. Burada çalışıyorsun, hocasın, profesörsün, temizlikçisin diye tahminde bulundular. İçlerinden biri de alaylı alaylı ‘öğrencisin’ dedi. Ona ‘Sen kazandın’ dedim.

-Hiç başaramayacağım korkusu oldu mu?

Zaman zaman ben ümitsizliğe düştüm. 80 yaşında bir hocamız vardı. Farmasötik kimya dersine bir gireyim, hoca ne anlatıyor diye. Bir girdim bütün tahtayı doldurmuş. En sona geldi. Öğrencinin biri parmak kaldırdı, “Hocam şurayı yanlış yaptınız” kadın orayı düzeltti, sonucu çıkarttı. Ama bu bana çok tesir etti. Yani 80 yaşında bir profesör eğer şaşırıyorsa ben nasıl yapacağım? diye Haydarpaşa Kampüsünden Kadıköy’e kadar ağladım. Allah’ım ben nasıl bir yere düştüm. Bir tahta formülü imkânı yok ezberleyemem ben. Ya başıma bir taş düşsün bunları anlayayım, bir şey olsun. Mümkün değil bunları yapamayacağım. Ama herhalde o istediğim oldu. Başıma o taş düştü. Ondan sonra ben birkaç dersi bir kez dahi okuyarak yaptım. Çünkü istiyordum. Çünkü ben eczacı olamadım diye çok üzüntü yaşadım. Hiçbir eczanenin önünden geçmek istemezdim. İçine bakamazdım. İçimde hep bir üzüntü vardı. İnsanın elde edemediği o duygu, imkan varken ben bunları bıraktım. Gerçi şartlar da öyle gerekti. O sıra evlendim, Allah’a çok şükür pişman olacağım hiçbir şey olmadı. Çocuklarımı çok güzel yetiştirdim ama kendimde birtakım eksiklikler hissetmişim demek ki. Mezun olduktan sonra o mutluluğu elde ettim. Bütün eczanelerin içine varıncaya kadar hangi dolabı var, neresinde ne var diye bakıyorum. Çünkü ben kendim elde ettim bunu. Mezun olunca kep atılacak, tabi benim hakkım çok, benim her 10 seneye bir tane kep atmam lazım. 3 kere kep attım. Ben 97 girişlilerle okudum. 4,5 yıl sürdü.

“Eczanemi açarken ilk torunum oldu”

-Karaman’da eczane açtınız.

Karaman’ın İlim ablası oldum. Eczacılıktan ziyade ki eczacının yapacağı ilk işlem insana yakın olmak ve onların dertlerini dinlemek ve onlara danışmanlık yapmaktır. İlaç bilgisini sonradan veriyor okullar. Benim laboratuvarlarda ayaklarımın altı su topladı. O kadar çok ilaçların peşine, etken maddelerin peşine düşüyorsunuz. Hesaplarını yapıyorsunuz. O koşturmada ayaklarımın altı su topladı. Benim yaşıtlarım güne giderken ev ayakkabısı alırlar. Ben yanımda laboratuvar ayakkabısı taşıyordum. Ayaklarım şişerdi. Çünkü 8 saat laboratuvarda çalışıyorsunuz. Çocuklar büyüdü onları evlendirdim. Eczanemi açarken ilk torunum oldu. Bu arada müzik hayatımda devam etti. Sahne de solo yapıyorum. Birçok eğitimlere gittim. Eczacılık birliğinin açtığı eğitimlere gittim.

“Adapazarı’nın ilk danışman eczacısıyım”

Adapazarı’nın ilk danışman eczacısıyım. Sırdaş eczacı oldum. O sertifikayı da aldım. O ara mastır için müracaat ettim. Mastır için özel öğrenci olarak kabul edildim. Ama ALES’i kazanamadım, 10 kere girdim ama kazanamadım. Şimdi bütün hastalar İlim Abla olarak gelirler bana. İlaç almak için değil sadece, yanlış ilaç almasın diye arkalarından bağırdığım olmuştur. Sen bu ilacı daha önce kullandın mı? Hamile misin? Bir başkasının ilacını mı alıyorsun? Ben böyle çok ince sorularla hastaların doğru ilaç kullanmasını gözlemlerim. Bunları yapmam lazım. Yoksa bilgisayardan bakar raftan herkes ilacı verir. Ama eczacılık o değildir. Eczacılık çok daha hastalarla birlikte yakın olmaktır.

“Daha faydalı olabilmek için yeni dersler alacağım”

-Bu eylül ayında Tıp Fakültesinde dersler alacakmışsınız?

Şimdi ben bazı konularda hızlandırılmış okuduğum için kendimi bazı şeylerde yetersiz buluyorum. Buradaki tıp fakültesine gittim. Farmakoloji derslerine girmek istedim. Oranın hocasıyla görüşmek istedim. “Hocam ben bazı konularda kendimi yetersiz görüyorum. Bu sene gelip tıp fakültesinde bu dersleri alabilir miyim? Misafir öğrenci olarak katılabilir miyim?” dedim. Hoca ayağa kalktı, nasıl ya çok güzel bir şey bu dedi. Gelin siz misafir öğrencimiz olun. Zaten farmakoloji derslerini ben veriyorum. Şimdi tıp fakültesine başlayacağım. Farmakoloji derslerine gireceğim. Çünkü anatomi ile birlikte anlatılıyor. Ben ikisini birleştirip insan vücuduyla etki mekanizmalarını bir kere daha bir doktorun ağzından öğrenmek istiyorum.

Bir ilacı verdiğim zaman o ilacın etki mekanizmasını daha iyi bilmek, biliyorum ama bilmediklerim olabilir. Organlarla birlikte öğrenmek çünkü bir ilaç gittiği zaman hangi organa etkileriyle birlikte anatomiyle birlikte gösteriyorlar. Başlayacağım. Bilgim daha çok artacak. Çünkü ilaç bir hayaldir. İlacı hayal edersiniz. Etki mekanizmasını bilisiniz. Bunları çok iyi biliyorum. Ama organlarla birlikte öğrenirsem yan etkilerini çok daha iyi kavrayabilirim. O insanın başka bir hastalığı varsa o hastalıkla nasıl bir etkileşim oluru anlamak için ben bu dersleri almak istiyorum. Öğrenmek istiyorum. Daha faydalı olabilmek, daha nasıl yakın olabilirim ben bunun peşindeyim. Hastalara her şeyin doğrusunu ve iyisini anlatmak istiyorum. Bir ağrı kesici alana bile karışırım. Bu ilacı niye alıyorsun. Elimden geldiğince doğru almalarını çabalarım. Sen bu ilacı komşun alıyor diye mi alıyorsun diye sorarım. Çünkü onlarda beni kendilerine çok yakın gördükleri için çok özel şeylerini bana anlatırlar. Hatta doktora bile telefon açmışlığım olmuştur. İlacı yanlış kullananların elinden almışlığım da olmuştur. Benim için ilaç satmak önemli değil. İnsan kazanmak önemlidir. Parayı nasıl olsa kazanırsınız. Ama insanı kazanmak çok önemlidir. Elimden geldiğince onu yapmaya çalışıyorum. Hatta kendimi hala yeterli görmüyorum.

Bir yazarla iletişime geçmiştim. Anlattım benim bir okul hayatım var. 50 yaşından sonra okul okudum diye anlattım. Başka dedi. Valla başka yok dedim. Sonra ne oldu? Diye sordu. Mezun oldum dedim. Anladım ben tabi. Siz benim romanımı yazamazsınız dedim. İsmini hatırlamıyorum, herkesin romanını yazan birisi. Siz eğer böyle konudan, bu şekilde okuyan bir kadından eğer esinlenmediğiyseniz, heyecanlanmadıysanız, siz benim romanımı yazamazsınız dedim. Çünkü bir heyecan duyması lazım bir insanın. Ben farklı bir iş yapmış olsaydım benim romanımı yazabilirdi. Çünkü daha çok dikkat çekecek diye. Ben beklerdim ki okuduğum için heyecan duymasını. 

Türk sanat Müziği ile ilginiz varmış?

Hem musiki cemiyetinde hem de Marmara Üniversitesinde çalıyorum. Okuldan arta kalan zamanlarda oralara da gidiyorum. Bülent Oral vardı bizim hocamız.  Birde radyo evinden sanatçılar geliyor. Ben notayla çalarım, öyle öğrendim. Biz konserimizi verdik. Radyo evi sanatçıları çıkacak. İçeri girdim, hocaya çok yoruldum, bugün laboratuvarım vardı. Ben çıkmayayım dedim. Hayır, siz bizim vitrinimizsiniz, playback yap, İyi dedim bende. Ön sırada da bütün Marmara Üniversitesinin hocaları var. Bir kırılıyorlar gülmekten. Eyvah bir şey yaptım, eteğim mi açıldı diye eteğimi düzelttim. Playback yaparken sağı solu da seyrediyorum.  Ben uyumuşum sahnede. Gözüm açık ama dalmışım. Saz çalarken bir elim oynuyor diğer elimi oynatmıyorum. Ön sıradakiler kırıldılar. O konser başka bir şekilde eğlenceli oldu. Sahnede saz çalarken uyuyan birisi, işte o benim.

Dekan Mürşit Pekin genel kimya hocamız. Onunda çok etkisi oldu. Ben 40’ımdan sonra saz çalmaya başladım. Hocama da bunu anlattım. 40’ından sonra saz çalınmaz dediler. Ben uda başladım. Erol Sayan’dan dersler aldım. Erol Sayan Adapazarı’na da geldi. Hocam ben sizin sayenizde eczacı oldum biliyor musunuz? Ona da anlatma fırsatı buldum. Müzikle uğraşan kişi toplumda mutlaka belli bir yere gelir. Dikkati çeker ve siz farklı olacaksınız demişti. Bende dekanla konuşurken anlattım. Tesadüf bu ya benim dekan da darbuka çalıyor, evde piyano çalıyor. Musiki Cemiyetlerine gidiyor. Tam öğrenci bana göre demiş.

Ben önce aşkı tercih ettim. Şartlarda onu gerektirdi. Sonra döndüm okudum. Ama aşkı bulamazsan hayatta hiçbir şeyin değeri kalmayabilir. Önce mutluluğu bulman lazım. Hayat yaşamaktır. Hayat mutluluğu bulabilmektir.

Editör: TE Bilişim