Sicil affının çözüm olmadığını düşünen Alişan, tavşana kaç tazıya tut demekten başka bir şey olmadığını belirtti. Alişan, “Karar vericilerin siyasi anlayışı değiştirmesi lazım.  Oy devşirmek için bir kesimin oyunu almak için o kesime abdestsiz namaz kıldırmaya çalışırsanız olmaz” diye konuştu.

Katlı pazarda çok sıkıntı olduğunu dile getiren Alişan, Katlı pazarda değişime ihtiyaç var. Üstüne kat çıkmalı, otopark yapılmalı. Merkezin tam göbeğinde tuvaleti çalışmıyorsa bir sıkıntı var demektir” dedi.

Gazetemizin soru yağmuru köşesinin bu haftaki konuğu Sakarya Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (SESOB) Başkanı Hasan Alişan oldu. Gazetemiz yazarlarından Kamil Özkan, Erol Afşar, Orhan Topçu, Şadi Tanış ve Gaga Erol’un sorularını yanıtlayan Hasan Alişan ile esnafın ve kentin sorunları üzerine konuştuk.

Ara eleman yetişmediğine değinen, çıraklık sisteminin yok olduğunu, bu nedenle küçük mesleklerin yok olma sürecine girdiğini anlatan Alişan, sicil affın ve e-haciz uygulamaları üzerine görüşlerini belirtti.
Katlı Pazar’ın dönüşümünde kendisine görev düşmesi halinde bundan kaçınmayacağını da vurgulayan Alişan, Sakarya’da yaşayan yabancıların kayıtlara göre 166 işyeri açtığına işaret ederek, Sakaryalı esnafa uygulanan kanunların ve denetimlerin yabancılara uygulanmadığını iddia etti.

İrem KARABACAK

Hasan Alişan kimdir?

12.11. 1955 Hendek doğumluyum. İlkokulunu orada bitirdikten sonra ailem, şeker fabrikasında çalışıyordu, bizde buraya yerleştik. Orta ve lise de endüstri meslek lisesine gittim. Tabi sanat sahibi olduğumuzu zannederek hemen piyasaya atıldık. 10 yılı aşkın çalıştık. Daha sonra arkadaş sohbetinde o gün ki şartlarda adı dernek olan oto sanatkârlar derneğinin yönetim değişikliğine gidildi. Allah rahmet eğlesin Namık Önsal dedi ki sen yönetici ol. Ben yapamam dedim. 1988 yılında oto sanatkârlar derneğinin yönetimine girdim.  Baktım yönetim bize göre değil.1990 yılında dedi ki rahmetli ağabeyimiz ben yokum siz devam edin. Ben dedim olmak istemem, İsmail Günay arkadaşımız ben olacağım dedi, biz de yardımcı oluyoruz. Seçime bir hafta kala arkadaşımız, bazı arkadaşlarımız diğer rakiplerle görüşüyor. Ben görüşüyorum, görüşeceğim de dedim. Görüşmemizde lazım. Çünkü bunların meslek arkadaşlığımız var, semt arkadaşlığımız var, sanayi arkadaşlığımız var. Bunları bir seçim var diye yok sayamayız dedim. Çok istiyorsan kendin çıkacaksın gibi tartışmalar oldu. Tabii o zaman genciz, çabuk etkileniyoruz. Seçime girdik 3 adaydan bize verdiler oy. Seçildiğimiz zaman çok şey yapacağımızı hayal ettik. Sadece meslek mensupları çerçevesinde olduğunu zaman içerisinde öğrendik. Akabinde buna benzer tüm meslek kuruluşları o günün şartlarında birliğin seçimi de vardı. Bir arkadaşımızı aday gösterdik çok az bir süre kala seçimden çekildi. Biz bu sefer aday olacağız dedik, 14 oy ile kaybettik.  Hırslandık.  Çalışmalarımıza gün geçtikçe devam ettik.  1991 yılında olağan üstü kongre kararı aldırdık.  Bu sefer 14 oy ile kazandık.  Ondan sonra hep kazandık devam ediyoruz. Başarımın sırrı da aradan zaman geçtikten sonra çeşitli rakiplerimiz oldu. Ama bana 1990 yılında seçim kaybetmenin psikolojisini hala yaşıyorum. İşim, görevimi ve sorumluluğumu biraz daha bilinçli yaparak bu noktaya geldim. Eğer o gün kaybetmeseydim o işin sarhoşluğunu yaşardım. Oysaki başarı diye bir şey yok. Bu bir tesadüftür. Daha iyi seçilmek için, mahcup olmamak için çalışmam gerektiğini öğrendim.

“Zamana ayak uydurmak gerekiyor”

Bir de zaman çok hızlı.  Zamana ayak uydurmak gerekiyor. 91 yılında oda değişti. Oda hüviyetini aldı. Hatta kanunla bazı edinimler elde ettik. Bu süre içerisinde sadece üye odaklı, ikna odaklı ve sevgi odaklı sistemin yavaş yavaş bittiğini görüyoruz. Bir şeyler yamak lazım. En önemlisi mesleki eğitimdir.  Biz bununla ilgili çalışmalara başladık. Önce kurum olarak TESEV’den yetki belgesi aldık. Bizim ihaleye girme dâhil hiçbir yetkimiz yok. Standardı önce biz oturtalım istedik. Şu an biz 26 meslekte Türkiye’de akarette olduk. Tarafsız bir şekilde uluslararası standartlar çerçevesinde sınavlar ve belgelendirmeler yapıyoruz. Sakarya Esnaf ve sanatkârlar odalar birliği olarak yapıyoruz. Yetmedi bilirkişi eğitimi veriyoruz. Bazıları dedi ki sana ne. Nasıl rapor yazacağımızı bilmiyoruz, ne yazacağımızı bilmiyoruz. Bizim esnafımızın vizyonunun değişmesi gerekiyor dedik, buna başladık.  Türkiye genelinde yetki aldık. Yetmedi az tehlikeli meslek dallarında işveren ve işveren vekillerinin iş güvenliği eğitimi olmak zorunda. Bu yetkiyi Türkiye’de tek biz aldık. 26 meslekte başarılı olduk, Avrupa Birliği’nde başarısızdık. En son ABD ile ilgili proje yaptık. Bölgede 300 tane genç girişimciye eğitim vereceğiz. Bunları daha sonra 32’a düşüreceğiz.  Yeniliğe açık olmalıyız. Bu sektörün değişime, yeniliğe ihtiyacı var. Bunun için genç girişimcilere ihtiyaç var. Genç beyinlere ihtiyaç var. Ülkemin buna ihtiyaç var.

“Sanatkârlar azaldı esnaflar arttı”

Eskiden sanatkârların sayısı yüksekti. Son yıllara baktığımızda sanatkârların azaldığını görüyoruz. Esnaf ve sanatkârların kayıt işlemlerini biz yapıyoruz.  Son yıllara baktığımız zaman sanatkârların azaldığını esnafların arttığını görüyoruz. Herkes alım satım kolay işlere girmeye başladı. Alt yapıda kimse yetişmiyor, çırak yetişmiyor.  Girişimcilere ihtiyaç var. Maksadımız Sakarya'daki esnaf ve sanatkârların tacir ve sanayici olmasını hedefliyoruz. Büyük tüccar olsun, sanayici olsun. Tüccar olsun ki yerine yenileri gelsin. Eğer aynı yerde sayıklıyorsa, aynı işi yapıyorsam ve 30 yıldır aynı dükkânda hala dükkânın metre karesini büyütmediyse kimse ben iyi esnafım, sanatkârım demesin.

Orhan Topçu: Son günlerde esnaflar arasında odalar ne işe yarıyor diye bir düşünce var?

Bizim hukuki şeklimiz esnaf gruplarının istek ve taleplerini ilgililere iletmek için aracı olmaktır. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu ve ya neye ihtiyaç duyulup neye duyulmayacağını önceden tespit etmek, karar vericilere sunmak ve bunun olmasını sağlamaktır. Başka bir görevimiz yok. Biz esnafa para, kredi veremeyiz. Yönetmeli çıkartmayız.

Borçları öteleme, sosyal güvenlik borçlarını öteleme, bize fayda sağlamıyor. Asla yoktur. Bugün ödeyeceğin borcu yarın ödeyeceksin. Yarına kadar çalışabileceğin, kazanabileceğin sistem kuruluyor mu? Ona bakmak lazım. Biz iktidardan şunu istiyoruz. Biz atölyemizin imkânı kadar, kapasitesi kadar, birikim, sermayemiz kadar payımızı alırız.

“Burası büyükşehir değil mi”

Orhan Topçu: Şehirde gözünüze çarpan ilk sorunlar nelerdir

Şehirde en büyük sorun. Bizim dolmuşlarda 'çarşı' yazar. Burası büyükşehir değil mi? nüfusu 1 milyon 100 bini geçmedi mi? Çarşı ne demek? Niye çarşı yazılıyor diye sorulduğunda işte yaşlılar var, okuma yazma bilmiyorlar. Bana ne, bundan benim sorunum değil ki. Benim sorunum Sakarya halkını bir tık öteye götürmektir. Eğer okuma yazma bilmiyorsa öğrensin.  Okuma yazma öğretecek kurum biz değiliz.  Eğer çarşının bugün ki karşılığı gümrük önü, bulvarsa ya da neyse onu yazacağız. Bir iki sefer yanlış gider. Ama üçüncü de doğru yere gider. Dolayısıyla biz toplumsal eğitime katkı sağlarız. Örnek olmamız, sorgulayıcı olmamız gerekiyor.  Ben vergi veriyorsam harcamaları sorgulamalı. Sen düzgün veriyorsan ben düzgün sorarım. Sen düzgün aidat ödüyorsan, bana hesap sorarsın. Bizim meslek kuruluşlarımız sermaye açısından mütevazıdır ama sayısal açıdan Sakarya'da en öndedir.

“Şimdi devlet e-haciz yapıyor”

Sadi Tanış: Esnafın durumu iyiye gitmiyor. Artık değişim dönüşüm rüzgarı içerisinde esnafların daha güçlü ayakta kalabilmesi için neler yapılabilir?

Biz bir şey yapamayız. Sadece biz yapamayız. Bu bir sistemdir. Bunun için biz siyasi otoriterlerle, karar vericilerle iş birliği içerisindeydik. Olmaya da devam edeceğiz.  Daha sonra onların yanlışlarını ben özellikle söylemeye gayret eden birisiyim. Ben öyle de bilinirim piyasada. İktidarda olsa eleştiririm. Karar vericilerin siyasi anlayışı değiştirmesi lazım.  Oy devşirmek için bir kesimin oyunu almak için o kesime abdestsiz namaz kıldırmaya çalışırsanız olmaz. Şu an Türkiye'de bir gerçek var. Çalışmamak çalışmaktan daha karlıdır. Şu parası bu parası, herkese para veriliyor. Kimse çalışmıyor. Biz esnaf ve sanatkârdan bahsederken sadece küçüklerinden bahsetmiyoruz. Eskiden yanımızda çalıştırdığımız işçiyi sigortalı yapmak ayıptı. Sigortasız çalıştırmak kolaydı. Daha sonra zamanla sigortasız çalıştırmanın çok külfet olduğunu öğrendik. Siyaset bunu bize öğretti. Devlete borcun olacağına Ahmet'e Mehmet'e borcun olsun. Eskiden devletten utanmazdık, Ahmet'ten Mehmet'ten utanırdık. Şimdi devlet ne yapıyor e-haciz koyuyor. Şimdi piyasaya çıkın yabancı piyasa denetmenleri varmış. İçmeyenlerin hakkı olduğu kadar içenlerinde var. Onlarca kafeterya var, en 20 kişi çalışıyor. Kafeteryalarda bir tane kimse yok. Vergi ödemediği zaman, sigorta ödemediği zaman e haciz koyuyorsun, sigara yasağı koyuyorsun kimse gitmiyor. Ama sigara denetimi olmadığı zaman şikâyet edenler bile sigara içenlerin yanında oturuyor. Demek ki toplumun çoğunluğu bu sektörün lokomotifi içenler. o zaman niye çoğunluğun lafına bakılmıyor da içmeyenin lafına bakılıyor. Sigara için yapılan doğru ona laf yok. Ama bu sektörü de canlı tutmak gerekiyor. Önerim şu, içen içmeyen ayrılmalı. İçenin hakkı olduğu kadar içmeyenin de hakkı var.  Alkollü alkolsüz ruhsat verirken günah diye ruhsat vermeyenler var. Bu sektörlerin bu istihdamın yaşaması lazım. Bu devlerin vergi alması lazım.

Küçük işletmelere esnaf ve sanatkârlar büyük işletmelere ticaret sanayi odasına kayıt oluyordu. Eskiden böyle bir şey yoktu. İki tane dükkân az vergi vermek için şirket kuruyorlardı. Ticaret odasına kayıt oluyordu. Bir tane berber şirket kuruyordu, ticaret odasına kayıt oluyordu. Şimdi bu sistemler kalktı. Şimdi siz işletmeye tabiyseniz isteseniz de meslek kuruluşlarına kayıt edemem. Ticaret odası da kayıt edemez. Bir sınırlama bir standartlar geldi.

“Eskiden ticaret odasına kayıtlı olmak üstünlüktü”

Tuncer Kalaycı:  Ticaret Odasına kayıt olmakla esnaf ve sanatkârlara kayıt olmasının farkı nedir?

Eskiden ticaret odasına kayıtlı olmak üstünlüktü. Şimdi ticaret odasına kayıt olanların hepsi esnaf ve sanatkâr odasına kayıt olmak istiyor. Çünkü sadece küçük esnafa verilen krediler sayesinde. Biz 200 bine kadar kredi alıyoruz yüzde 5 faizle. Ticaret sanayi odası yüzde 12 faizle alıyor.  Bugünkü şartlarda 200 bin az para değil. İnsanlara fırsat verirseniz cazibeniz artar. Her işte böyledir. Şimdi esnaf ve sanatkâra kayıt olmak istiyor. Sistem kadrolaşma değişiyor.  Önceki dönemlerde çoğunluk ticaret erbabıydı. Şimdi işin özeti oy deposu küçük esnafta. Ona da istediği olanakları sağlıyor.

Kamil Özkan: Kaç üyeniz var?

Şu an bizde güncel sayı 30 bin 373 kişi, ortalama da 14 bin küsur güncellenecek kişi vardır. İlçelere göre de örnek vereyim. Taraklı ‘da güncel 241 kişi var. En çok merkezde 16 ve 214 kişi var. Güncellenen, tamamen aktif olanlar.

Meslekler yeni Nace kodlarına göre tanımlanıyor. Büfelerde, bakkallarda, marketlerde yapılan ticaret, 2 bin 705 kişi. Toplu taşımada halk otobüsü işletmeciliği 900 küsur. Şehirlerarası taşımacılık bin 600 tane. Lokantacılık, yemek ve içecek sunan faaliyetler bin 912. toplam 30 bin küsur kişinin mesleklere göre ayrışmasından bahsediyorum. Son yıllarda Sakarya'da alım satım hizmet ve ulaştırma sektörlerinde büyüme var.

“ Ara eleman yetişmiyor”

Tuncer Kalaycı: Bunu neye bağlıyorsunuz?

Ben ara eleman yetişmeyişine bağlıyorum. Çıraklık sisteminin yok oluşuna bağlıyorum. Doksanlı yıllarda Sakarya'da bir tane çıraklık eğitim merkezi vardı. 2 bin 900 tane öğrenci vardı. Fiilen çalışanlardan bahsediyorum. Öğretmen sayısı 49'du. Bugün 5 tane çıraklık okulu var. Bin 800 öğrenci sayısı var. Bin 800 öğrencinin bin 300 ü fabrikalarda çalışan işçilerdir. Hükümet ara elemanla ilgili kaynak aktarırken çıraklığın yaş sınırını kaldırdı. Kurnaz patronlar işçileri çıkarttı. Yeni işçi aldı hepsini çıraklık okuluna kaydetti. Milli eğitime de uygun olduğu için gel sana sınıf açayım diyor. Sigortalarını devlet ödüyor. Aradan çıraklık ve kalfalık süresi geçtikten sonra 100 kişiden 5 kişi çıkartıp yenisini alıyor. Devletin ara eleman yetiştirmeyle ilgili ayırmış olduğu bütçeyi böyle kullanıyor.

Orhan topçu: SESOB başkanı olarak ben yönetimde olsaydım şunu yapardım ya da şu projeyi yapardım dediğiniz oldu?  Nasıl proje yapardınız?

Bir 4 + 4+4 sistemi ikinci dörtten sonra mesleklere ayırırdım.

Tuncer Kalaycı: çırak olmadığı için zorluk çeken meslek grupları hangisi?

Sakarya’daki en az meslekler, bileycilikte 1 kişi var, yorgancılıkta 2 kişi var, tornacıda 2 kişi var, bakırcılıkta 3 kişi kalmış, dökümcülükte 5 kişi kalmış. Dövme salonu işletmeciliğinde 5 kişi kalmış, kuyu ve sondajcılıkta 7 kişi, kaplıca hamam işletmeciliğinde 12 kişi, kalaycılıkta 13 kişi kalmış.

Tuncer Kalaycı: Teknolojik gelişmesiyle de alakalı değil mi bu durum. İnsanların çocuklarını artık olmayan mesleklere yönlendirmemesi doğal değil mi?

Şimdi bunlar kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerdir. Teknolojiye yenilmiş ve günün şartlarına göre değişim ve dönüşüm yapmamış insanlardır. Bunların suçu karar vericiler değil. Bu bizim arkadaşlarımızın imkânsızlığı. Yapmamız gereken birinci şart, kendi kendimizi yenilememiz lazım.

Tuncer Kalaycı: Esnaf kredilerden yararlanabiliyor mu? Nasıl yararlanıyor?

Devlette artık bedava para vermek yok. Devlet diyor ki sen başla para yatır ben sana yatırdığını vereyim. Girişimcilik dersleri veriliyor artık e devletten bile. 50 bin lira hibe 150 bin lira da destek veriyor. Herkes sanıyor ki girişimcilik derslerini alayım 200 bini de alayım 50 bini ödemeyeyim. Yok böyle bir şey. Soruyorlar ne iş yapacaksın, başla diyor devlet. Bütçeni belirle öde ben ödeyeceğim diyor.

“Kamu bankaları özel bakalar gibi”

 Orhan Topçu: En büyük sıkıntı sicil af gelmedi. Ne düşünüyorsunuz?

Sicil affının çözüm olduğunu düşünmüyorum. Sicil affı çıkıyor. Tavşana kaç tazıya tut demekten başka bir şey değil. Özel bankalar vermeyebilir. O zaman devlet bankalarına bunu ver sorgulama. Şimdi biriyle ilgili sicil bilgisi çıktıktan sonra depolanıyor. Kamu bankaları yapmasın. Kamu bankaları da özel bankalar gibi hareket ediyor. Önemli olan şu, bir yönetmelik çıkarıyor, tarihi bir yıl sonra. Vatandaşa 1 yıl içerisinde adaptasyonu sağla. Son gün geliyor ben bunu bir yıl daha erteledim. Neden? Madem ödemeyeceğini biliyorsun neden baştan 2 yıl yapmıyorsun. Bunu bilemeyecek kapasite yok. Öyle bir sistem kuruldu ki Türkiye’de hiç bir yerde vasfa gerek yok. Milletvekili, beldiyse başkanında vasfa gerek yok. Sistem yukarıdan aşağıya oturuyor. Meslek kuruluşları ve diğer sektörde kendi gücüyle seçimle iş başına gelen insanlar, genelde bize sivil toplum kuruluşları derler. Biz sivil değiliz. Kamu kurumuyuz biz. Kamu kurumunun çizmiş olduğu çizgiler dışarısına çıkamayız.

“Sicil müdürünü ben atamıyorum”

Orhan Topçu: O zaman genel sekreterleriniz memur sıfatında.

Biz memur olduk. Esnaf ve sanatkârın kayıt olmuş olduğu sicil müdürü var. Sicil müdürünü ben atamıyorum. Bakanlık atıyor.  Ama maaşını ne kadar vereceğini bakanlık söylüyor ben veriyorum. Sanılıyor ki bu meslek kuruluşu istediği gibi at koşturur.  Öyle değil miydi evet öyleydi. Dün öyle olan bugün olmuyor. Sicil müdürüne kimin atayıp atamayacağına bakanlık karar veriyor. Müdür yardımcısı onay veriyor.

Tuncer Kalaycı: Esnafın içinde olduğu sıkıntı var. Bu borçlarının yapılanmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Borçlarının yapılanması hani sektörde faydası olacak.  Vergilerini düzgün ödeyenler var, düzgün ödemeyenler nasılsa af çıkar, seçim olur siler diye düşünüyordu. Eskiden böyleydi. Ödememe alışkanlığı doğuyor. Borçların ötelenmesinde fayda var. Peki bu süreç içerisinde piyasa canlanacak mı? Para akışı sağlanacak mı?

“Türkiye’de ticaret mi var da vergi çıktı”

Tuncer Kalaycı: E haciz için ne düşünüyorsunuz?

Şu an yeni vergi yasası çıktı. Türkiye’de ticaret mi var da vergi çıktı. Sadece kaynak aktarmak için vergi çıktı. Deminden beri ticari hacmin daraldığını söylüyoruz. Mevcut vergi sistemiyle kazanılmayacağını ve sektörün zarara uğradığın gördük. Ama hal böyleyken vergi dilimleri artıyor. Şu sayılamayacak kadar vergi var. Piyasa da ne var ki vergiler artıyor. Benim kendi düşüncem zor olan ekonominin biraz daha zorlandığını göreceğiz.  Ebetteki vergileri ödememiz gerekir. E haciz neden konur? Borcunu ödeyemediği için koyuyor. Dükkânın vergi borcu, sosyal güvenlik borcundan bahsediyoruz.  Enflasyon yüzde 26 deniyor. En azından biz o kadar olmadığını biliyoruz. Direnç gösteriyoruz. Asgari ücret 2 bin lira olduğunda satılan ürüne zam yaptık mı yapmadık. Aynı fiyattan verdik, buna rağmen vergi ödeyemiyoruz. Devlette vergini ödeyemiyorsan e haciz devreye sokuyor. Bitiririm seni diyor. E haciz ticaret hacmini bitirir. Daha çok vergi ve ya mevcut vergileri ödememizin tek şartı piyasa ekonomisinin canlı olması. Biz bunu istiyoruz. Örneğin adamın kamyonunu durduruyor, kasasında malı var çekiyor arabayı. Bu kadarını tefeci de yapmaz. Uygulama yanlış. Kötüyü daha köyü yapılmaz.

Tuncer Kalaycı: Sakarya'da toplu taşımanın kötü gittiğine inanıyoruz. 6-7 kişilik dolmuşla 13 kişi taşıyor.

Trafik düzenin kontrol atına alınması birinci maddemiz. Bunu biz yapamayız. Trafik düzeni akışını sağlayan UKAME var. Trafik koordinasyonunu sağlayan büyük şehir var. Sadece siyaseten kaldırımları geniş tutmak bir çözüm değildir. Dolmuşlar 4 kişiyle başladı. Şu an resmi 8 artı 1 oldu. Buna kim izin veriyor?

“Katlı pazarda çok sıkıntı var”

Kamil Özkan: Katlı Pazar’da bir dönüşüm talebi var, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Eskiden ticaret kapalı çarşıdaydı. Kapalı çarşıda değişim dönüşüm sağlamadığı için ticari potansiyelini uzun çarşıya aktardı. Uzun Çarşıda da değişim olmadı. Bu sefer Çark Caddesine kayıldı. Kapalı çarşı mezbelelik haline döndü. Uzun çarşıda da aynı hala hastalık var. Hala değişim yok. Bizim çocuklarımız markalaşmaya gitti.  Yanlışı doğrusu tartışılır. Uzun çarşı kendini yenilemedi. Bir de siyasi otoritelerin ahbap ilişkisi yüzünden büfeci, hatırlasanız uzun çarşı önünde balıkçı vardı. bu ne perhiz.. Yetmedi Orhan Camii’nin önünde bir tane çay ocağı varken şimdi kaç tane var. Ben yanlış olduğunu düşünüyorum. Ama esnaf para kazanmaya çalışıyor. Ama bir disiplin getirilmeli. Katlı pazarında çok sıkıntı var. Ama katlı pazar yerinde şu an en keyif alarak gezende benim. Pazarcı esnafı, malı satarken bağırarak satan keyif alıyorum. Ama o insanlara haksızlık yaparsanız o sokaktan geçemezsiniz. Depremden sonra Sakarya, büyükşehir belediyesi oldu. Mülkiyeti Sakarya Büyükşehir belediyesine devredildi. Bizim binamız yok, hiçbir şeyimiz nasıl alacağız dendi. Benim bir tek şartım var dedim. Fiilen bu ticareti yapanlara devredeceğiz dedim. Fiyatı aynı miktarda paylaştırdık. 8 milyon hiç unutmuyorum. İstedikleri gibi taksitlendirdik. Parasını ödeyende tapusunu aldı. 841 tane mülk var. 841 tanesini doğru yaptık diyemeyiz, mümkün değil. ama yüzde 90 oranında doğru yaptık. Şahsen bu işte çok zarar gördüm. Her şey söylendi. Ama onlar mülk sahibi oldu. Katlı pazarda değişime ihtiyaç var. Üstüne kat çıkmalı, otopark yapılmalı. Merkezin tam göbeğinde tuvaleti çalışmıyorsa, su birikiyorsa orada sorun var demektir.

 “Suriyeliler resmi olarak 166 işyeri açtı”

Tabii orada yabancı arkadaşlarımız oldu. Bu şehir de ve bu ülkede yabancı sorunu var.  İstersen yok de bana göre var. Bize bugüne kadar misafir diye çaktılar. Misafir ama şu an benim kayıtlarıma göre 166 kişi iş yeri açmış. Misafir benim köyümde, mahallemde iş yeri açmaz. Yardım edilir ama bize rakip olmasına izin verilmez. Kafeteryalarda sigara denetimi yapılırken onların çalıştırdığı kafeteryaya denetim için gidilmiyorsa bizi incitiyor. Burada çok göçmen var. Ama göçmen ayrıdır, misafir ayrıdır. Bunlar gelirken göçmen olarak gelmedi. Kanun bana görev vermiş, kanunda ustalık belgesi olmayanlar esnaf ve sanatkârlar odasına kayıt olamazlar. Benim esnafıma uygulanıyor. Yabancılara uygulanmıyor. Bizim çocuklarımız sınava tabi tutuluyor, onların çocukları gitmiyor. Bu mudur misafirperverlik. Kim ne derse desin, ben böyle misafirliğe karşıyım. Tabelaların sadece Türkçe cep numarası var. Kanun var tabelaların yüzde 75'i Türkçe olacak, yüzde 25'i yabancı olacak. Geçen gün biri tamirhane açıyor, kafeterya, bakkal açıyor, yine kendi insanları gidiyor. Sen ben gitmiyoruz. Benim vatandaşım ekmek satmak için izin alması gerekiyor. Onlar orada peksimet satıyorlar. Hani hijyen kurallar? Kimse kusura bakmasın. Farklı boyutlarda ele alına bilir ama o zaman misafir demeyi bırakalım. Misafir dediğin ben nereyi veriyorsam orada oturur. Bunlar benim şahsi görüşüm.

“Görevim ilgili kurumlar arası köprü oluşturmaktır”

Tuncer Kalaycı: Benim gözümde başarısız olduğunuz bir konu var. Kermesleri engelleyemediniz. Kermesleri engelleyememenizin nedeni ne?

Ben kamu kurum ve meslek kuruluşu temsilcisiyim. Benim görevim ilgili kurumlar arası köprü oluşturmaktır. Bu kermesi kim yapıyorsa bunun yanlış olduğunu söylemektir. Benim önümde kermesi önlemek yok. Liyakatli kadrolar yavaş yavaş gidiyor. İtaat et rahat et modeli geliyor.  Bakın düne kadar cemaat dediklerimin hangisinin ülkeye faydası oldu.  Ya da belki de ben göremiyorum.  Şu bu cemaat olmaz. Cemaat cemaattir. Bunlar örgüttür. Cumhuriyet gitse de bu örgütler olacak, olsa da örgütler olacak. Cemaatlerde körü körüne itaat var. İlkokul mezununun imam olduğunu gördük. Kermeslerin ciddi olumsuzluğu oluyor esnaf açısından. 15 Temmuz sonrası şehitler gaziler kermesi oldu garın önünde. Ne et sattıkları belli değil, ne yaptıkları belli değil. İki kurnaz, acıtasyon yaparak insanları kandırdı. Adapazarı Belediyesi’nden kimin izin verdiğini göremedim. Toplattıkları etleri kediler yemedi. Oradaki şartlardan çok rahatsız oldum. Daha sonra Garın orada panayır açtılar. Bana göre panayır onlara göre fuar. Ayaklarına bastım. Köşkten insanlar çıktı, sesini kes diyor, niye keseceğim. Bu adamlar bu şehre ne kazandırıyor? Benim bu şehrime bunları layık görende suç.

Şadi Tanış: Aynı tepkiyi Çarşamba pazarına koyuyor musunuz?

Kuruluşundan beri varım. Çünkü Çarşamba pazarında satılan kumaşın metre karesi buradaki adam alamıyor. Aynı kumaş, aynı marka. Ürünün nereye gittiği belli değil. O zaman bu çalıntı maldır. Gelirinin nereye gittiği belli değildir.

“Üniversitenin görevi kantin düzenlemek midir”

Nurettin Eryılmaz: Sakarya Üniversitesi’nde yaşayan kampüs projesi kapsamında kantinlerin sözleşmesinin sona ermesiyle ilgili sıkıntı vardı.

Şimdi ülke bu. Benim görevin esnafı temsil etmektir, üniversitenin görevi de ilim bilim adamı yetiştirmektir. Herkesin bir görevi var. Üniversitenin görevi kantin düzenlemek midir? Yanlış olduğunu söyledim. Şuradan kalkmak nasip olmasın bir tane kantinci tanımıyorum. Sizin göreviniz ilim, bilim yetiştirmek. Bana dediği şu, ‘Ben Cumhurbaşkanına bu projeyi sundum. Onun için rektör oldum’ dedi. Pes dedim. Eğer bu Cumhurbaşkanlığı sistemi bu kadar zaafa uygulanacaksa kusura bakmayın.   Dava açın dedim, açtılar kazandılar da. Herkes alanında muktedir olmalıdır. Ama bir rektör diyemez, bu rektörlüğü bu kantin projesiyle kazandım deme hakkına sahip değil. O hakkı cumhurbaşkanlığı da verdiyse o da yanlıştır.

Orhan Topçu: Rektörün yaptığı açıklamalara ve projeye baktığınız zaman sadece oradaki kantinleri değil, esnafları da etkileyecek bir projenin peşinde. Bu adam diyor ki ben üniversitenin etrafına duvar öreceğim, öğrenciyi dışarı çıkartmayacağım diyor. Herkes zamanında sözleşme imzalamış. Bu da tehlikeli bir durum.

Yıllardan beri şöyle konuşulur. Üniversite ve Sanayi entegrasyonu konuşulur. Yukarıda olduğu sürece fizikken olmaz. Yukarda olursan halktan uzak olursun. Biz de bugüne kadar böyle oldu. Bu arkadaşların bir sene sonraya taahhüt etsinler. Ek süre ver dedik. Başka bir şey demedik. Kararından vazgeç demedik asla.

Gelecekte siyaset var mı?

Hayır. Asla yok.

Editör: TE Bilişim