Yine ve yeni temaslarımdan sonra, benim için bu konu iddia olmaktan çıkmıştır.

Evet, Üniversite yönetimi, yurt dışından gelen öğrencilerden zorunlu bağış toplamış ve suç işlemiştir. Nitekim Rektör beyin, iddialara karşılık Sözcü Gazetesine verdiği açıklama veya savunma, olayı ilk duyuran internet gazetesi ve biz yerel gazetelere yaptığı açıklamadan çok farklıdır.

İlk açıklamalarında mealen ‘öyle bir şey yok, öyle bir kişi yok, öyle bir soruşturma da yok’ diyen Rektör, Sözcü Gazetesine yaptığı açıklamada skandalı, bağışı ve soruşturmayı doğrulamış ve baktı ki pabuç pahalı, ‘biz de inceliyoruz, bakıyoruz, süreç işliyor’ babından açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, topu astlarına atma metoduyla bu işten sıyırma derdine düşmüştür.

Bir süre sonra da hiç de yabancı olmadıkları fetövari tavırlarla ‘ihbarcı ve itirafçı’ konumuna düşüp birbirlerini yakmayacaklarının garantisi yoktur.

Ama yağma yok, herkes üniversiteyi kimin yönettiğini, ben ise edindiğim delillerle bu kirli organizasyonda kimlerin parmağının olduğunu gayet iyi biliyorum.

Peki, Sayın Rektörün tüm bunlardan haberi ve dahli var mıdır?

Var mı Sayın Rektör? Yoksa sizi astlarınız mı yaktı? Yazdıklarım yalan mı?

Evet, Üniversite yönetimi bu suçu işlemiştir.

Üniversite yönetimi, 5072 Sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları İle İlişkilerine Dair Kanun’un  “ Dernek ve vakıflar kamu kurum ve kuruluşlarının sundukları hizmetlerle ilgili olarak gerçek ve tüzel kişilerden ücret, bağış, katkı payı ve benzeri adlar altında herhangi bir karşılık alamaz” içerikli 2. Maddesini açıkça çiğnemiştir.

Bağışın gönüllü yapıldığı şeklindeki komik savunma, bu suçu ortadan kaldırmaz. Kaldı ki hiç de gönüllü yapılmadığı, zorunlu yapıldığı hatta söke söke alındığına dair bilgi ve belgeler soruşturma evrakında bulunuyor.

Hafta sonu Endenozya Büyükelçisinin ilimizi ziyaret sebebi de buydu. Geldi öğrencileri topladı ve bilgilerine başvurdu.

Yaaa, koskoca büyükelçi…

Şu bizi düşürdükleri duruma bakar mısınız?

Şimdi sevgili Sakaryalılar, bu olay bazılarımız için turnusol kağıdıdır. Kim şehrini ve ülkesini düşünüyor, savunuyor veya kim haksızlığı, hukuksuzluğu yapanların yanında saf tutuyor, işte onun göstergesidir.

Ben üniversiteye ne zaman dokundursam, hemen zıplayıp Erol abi/kardeş/başkan/hocam hitaplarıyla beni ikna veya engelle çabasına girenlere sesleniyorum; Safınızı belli edin, duruşunuzu ortaya koyun ve görevinizi yerine getirin.

Nasıl ki getirdiniz, nasıl ki referans ve kefil oldunuz ise bugün götürmesini de bilin.

Hoş Sayın Cumhurbaşkanı bu isimleri tombaladan çekmiyor, size soruyor. Bu tip atamalar sizlerin referansı ile oluyor. Düne kadar ‘ben yaptım, ben getirdim, Sayın Cumhurbaşkanımızı ben ikna ettim’ havası atanları da ben çok iyi biliyorum.

Ve bu gün onlardan, sebep oldukları pisliği temizlemelerini şahsım ve kamuoyu adına rica ediyorum.

Bence, bu fırsatı kaçırmayın ve hatanızı telafi edin.

Sadece sebep olanlar değil, ismi kullanılanlar için de aynı durum söz konusudur.

Bu tipler sürekli olan/olmayan ilişkilerini kullanıyorlar.

Yok efendim Bilal Erdoğan’ın çok yakın arkadaşıymış! Yok efendim falan derneğin etkin bir üyesiymiş! Yok efendim savcılarla arası iyiymiş! Yok efendim YÖK başkanı hemşerisiymiş de ona kimse dokunamazmış falan.

Dokundular işte…

Bu ihbarı değerlendirip haber yapın internet gazetesi bizzat Cumhurbaşkanımızın teyzesinin oğlu ki başkası yapamazdı.

Bu soruşturmayı açan da bizzat hemşerimdir dediği YÖK başkanı…

Demek ki iş ciddi ve demek ki ipi çekildi.

O zaman sizler de safınızı belli edin, edin ki ipin ucu size de dokunmasın.

Bırakın bu küçük hesapları ve hemşericilik, dostluk, arkadaşlık vesaire ilişkilerini de büyük fotoğrafı görün. O fotoğraf Akparti’nin vizyonu ve misyonudur.

Ne diyor Sayın Cumhurbaşkanı;

“En iyi kadroları göreve getirerek milletimizden aldığımız desteği daha da yukarılara çıkarmanın gayreti içinde olmalıyız.

Teknokratıyla, bürokratıyla bu yürüyüşe ayağını uyduramayan kim varsa bunların hepsini kenara koymalıyız. Bu yürüyüşe ayak uyduramıyor mu, kenara koyacağız. Engel mi oluyor, kenara koyacağız. Bu millete hizmette laubalilik mi yapıyor, kenara koyacağız. Bu millete hizmette kalkıp da af edersiniz her türlü yolsuzluğa bulaşan mı var, kenara koyacağız.

Nerede işinin altından kalkamayan, nerede tembellik yapan biri varsa ismimizi kullanarak sıyrılmaya çalışıyor.

Milletimizle aramıza kimseyi sokmamak için yedi düvele meydan okuduk. Birilerinin çıkıp milletimizle aramıza girmesine izin veremeyiz.

Kim olursa olsun, sorun çözme makamında olduğu halde sürekli şikayet eden, bizi bahane ederek kendini temize çıkarmaya çalışan herkes benim gözümde başarısız kişidir. Bakan bakanlığını tıkayacak, bürokrat bürokratlığını tıkayacak ondan sonra da suçu bize atacak.

Şahsım üzerinden yeni bir bürokratik oligarşi asla kabul edeceğim bir durum değildir. Şahsımın adı kullanarak kurallar dışında bir iş yapılmasına rıza gösteremem. Hiçbir bakanlıkta kurumda şahsımın adı kullanarak herhangi bir sürecin tıkanmasına rıza gösteremem. Bu benim en yakınımda olsa bizzat ben bakanımı aramıyorsam babamın oğlu olsa kapıdan geri koysun.

İsmimi, unvanını kendi yanlışına alet etmeye kalkan hiç kimseyi affedemem.

İl teşkilatları bu konuda daha hassas davranmalı ve işleri hızlandırmayan bürokratları bizzat bize bildirmelidir.

2023 hedeflerimiz doğrultusunda kaybedecek zamanımız yoktur. Daha çok çalışarak ve daha çok vatandaşımıza ulaşarak, hiçbir ayrım gözetmeden icraatlarımızı ve projelerimizi gerçekleştirmeliyiz.”

İşte partinizin ve Reis’in manifestosu ve işte bir bürokratınızın marifetleri…

Sayın İl Teşkilatı, sayın milletvekilleri; Daha neyi bekliyorsunuz?

Benden daha iyi bilirsiniz ki bizim bir de gönül coğrafyamız var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle ‘ecdadımızın bize bıraktığı miras gereği ilgilendiğimiz, zor zamanlarında yanlarında olduğumuz’ ve son yıllarda bu politika sayesinde Türkiye’ye Cumhurbaşkanımıza dualar eden bir coğrafya…

Şimdi o coğrafyada ‘rüşvetçi’ diye anılmamızı sağlayanlara gereğini yapacak mısınız yoksa yapmayacak mısınız? Ses verin de bilelim…