İktidar ile vatandaş arasında köprü kuran aracı kurum veya şahıslardan bir tanesidir Kürşat…

O Kürşat aynı zamanda, katlı pazardan domates alacağı zaman dahi referansa ihtiyaç duyan bir toplumda, devletin neredeyse bütün hizmetlerinin ‘hamili kart yakınimdir’ anlayışına bağlanmasının tipik bir ürünüdür.

Bu iktidar aracısız çalışamadı bir türlü.

Bu eksikliği kısmen şahıslar ve çoğunlukla dernek/tarikat/cemaat türü kurumlarla kapattılar.

Buna ihtiyaçları vardı çünkü partileri kadar derneklerinin, cemaatlerinin ve sair kuruluşlarının da semirmesi gerekiyordu. Mesela sendikaları da bu sembiyoz ilişki ile büyüdü.

Mezun oldukları okulların mezunlar derneklerine kadar hepsi -kendi tanımlarıyla- adeta birer paralel devlet haline geldi.

O malum cemaat mesela, devlet ile bir işi olanın kesinlikle onların çayını içmesi, gazetelerine abone olması, çocuklarını dershanelerine-yurtlarına yerleştirmesi gerekiyordu.

Tamam, o cemaatle işleri bitti ama benzeri tarikat ve cemaatlerin devlet içinde birer paralel devlet haline geldiklerini, bakanlıkların hatta silahlı kuvvetlerden emniyete kadar paylaşıldığını bilmeyen yok.

Öznemiz Kürşat bu aracı hizmetler olayının bireysel/kişisel ayaklarından bir tanesidir.

Ve bunun gibi binlercesi vardır.

Başımızı da geldi. Bir arkadaşım, memur emeklisi ama bankalarla ilişkisi oldukça bozuk olduğu için sabıkalı ve bırakın krediyi, kredi kartı bile alamayacak durumda…

Bunun muhabbetini yaparken yanımıza eskiden iyi tanıdığım amiyane tabiriyle k.ıçına don alamayan ama bu iktidar döneminde semiren kirli sakal tiplerden birisi geldi. Arkadaşım olayı anlattı. Durun, dedi. Şimdi hallederim. Yahu neyini halledeceksin hiçbir banka delikli kuruş vermiyor işte, dedik ama nafile. Arkadaşın TC kimlik no’sunu istedi, yazdı ve gönderdi. Benim gelen şahsı ve bu olayları midem kaldırmadığı için sonucu beklemeden ayrıldım. Sonra öğrendim ki bir devlet bankası aracının ve tabi ki bu aracının kullandığı bir üst ismin hatırına 48 bin lira kredi çıkarmış. Tabi yüzde 10’u aracıya verilmek kaydı şartıyla…

Elimde örnek çok ama yerim dar, bir de tadilat ihalesi örneği vereyim.

‘Yahu bu bina daha geçen yıl tadilat geçirmedi mi’ diye birbirinize sorduğunuz banka veya kamu kurumu mutlaka vardır. Mesele onları sağlamlaştırmak veya güzelleştirmek değil, bu vesile ile birilerinin cebine rant indirmektir. İşin bir ucunda mücahit/müşahit ve en son müteahhit aşamalarını birer birer geçmiş bir sözüm ona diplomasız bir iç mimar, öbür ucunda bir aracı vardır. Para kazanma noktasında buluşurlar. Aracı bir kamu kurumunu ikna eder tadilat/tamirat noktasında, ihale adrese teslim verilir, elde edilen rant itina ile paylaşılır.

Dediğim gibi bu ülkenin Kürşat’ları çok, binlerce…

Usulleri farklı sadece ki, kimi kazandıklarıyla cami yaptırıyor, yardım derneklerine bağışta bulunup bunu paylaşırken, kimi geri zekalı da pudra şekeri alemi yaptığı yetmezmiş gibi bunu afişe ederek bütün sistemin içine ediyor, şekil A-daki gibi…

Kastamonu için Kürşat’ın, ülke olarak Kürşat’ların varlığı sır değildi ya da herkesin bildiği ama itiraf edemediği sırlardan biriydi.

Kaldı ki şu an bile Kürşat’ın aracı hizmetleri yapması ve bundan rant elde etmesi değil, kokain-pudra şekeri kullanıyor olmasıydı. Başkaları gibi yardım derneklerine bağış ve cami yaptırmasıyla gündeme gelseydi, sorun olmayacaktı.

Afişe olana kadar da kimse üzerine gitmedi, bu aracılık hizmetleri rezaletini kimse sorgulamadı.

Barış Terkoğlu’nun deyimiyle; “Kürşat’ın 20 yaşındaki yoksulluğundan birkaç yılda zenginliğe geçişini izledik. Unuttuğumuz şu ki arkada Kürşat’ları yaratan bir sistem var.

Kamunun kaynaklarıyla şahsi zenginlik üreten düzeni yaratanlar, fazla açılarak deşifre olan Kürşat’ları tepeden aşağıya atıyor. Savcılar ise “pudraşeker mi kokain mi” diye sorgularken “Nereden bu değirmenin suyu” diye sormaktan kaçıyor.

Alacakları cevabı hem biliyorlar hem de kendi kayıtsızlıklarına tanık olmamak için duymak bile istemiyorlar.

Öte yandan…

Her gün dinden imandan bahsedenler Türkiye’yi yozlaştırıyor. Tutarlı bir ahlakın özü, insanın kendi doğasıyla barışmasıdır. Türkiye muhafazakârlaştıkça kendisinden uzaklaşıyor. “Çift dinli” insanlar artıyor. Vitrine Rabia koyanlar, kapı arkasında Firavun hayatı yaşıyor.

Kürşat’ı paraladık. Kirli gömleğini yırttık. Hiçbir zaman binemeyeceğimiz arabasını yaktık. Çektiği tozu burnundan getirdik. Sözümüz, gözümüz, parmağımız yetti buna. Oysa Kürşat’ları önce yaratan, sonra uçurumdan atan düzenin suç ortaklığı sürüyor. Perdesini kaldırdığımız gün gözlerimiz de açılacak.”