Sevgili okurlar,
Şu “karantinalı”, yani “yasaklı” günlerde elbette ortaya çıkan gerçekleri burada bir, bir sıralayacak değilim..
Bu “özlem” dolu günlerde,  sevdiklerimiz ile telefon aracılığı ile hasret gideriyoruz..
Ancak bu da yeterli olmuyor?..
Torunlarım, Lena, Ayla, Okan, Ozan ve minik Elif’imizden aldığımız “ Sizi çok özledik” mektupları, özlemlerimizi daha da katmerleştirdi..
Gündemi takip etmek, dar alanda yapabileceğimiz işler bulmak, iftar için yemek seçimi ve hazırlıkları derken, günü, gün etmeye, bu günlerden dersler çıkarmayı sürdürüyoruz..
İş ve yoğunluktan, aile ortamını yeni keşfedenler gibi değil ama, bizde bu süreç içinde, ekmek yapmayı, yoğurt mayalamayı, bahçeye inerek, toprakla haşır-neşir olmayı es geçemezdik!
Bu zaman dilimi içinde ise, ofisimize bir kütüphane kazandırmayı ihmal etmedik..
Başta dini kitaplar, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk eserleri, ansiklopediler ve Cumhuriyet dönemi yazarların eserleri yanında, epey de Fransızca kitabı raflara dizdik..
Bu Avrupa Birliği’nin(AB) başkenti Brüksel’de yaşayanların hikayelerinden yola çıkarak, gelecek kuşaklar için hazırladığımız kütüphanemize, “bağış” talepleri de gelmiyor değil..
Sevgili dostum, Fahri Tuna eserleri ile kendi kitaplarım ve dost yazar arkadaşlarımın kitapları ile yeni nesil yazarların kitapları da elbette kütüphanemizde yerlerini aldılar..
Öyle çok şatafatlı olmasa da, özellikle Belçika’da 1985 Yılından itibaren çektiğim slayt ve dijital fotoğrafları, büyük bir özenle arşivledik..
Yazalı eserlerimizin en önemli bölümünü teşkil eden gazetelerimiz ise ciltlendiği gibi, orijinallerinden oluşan bölümü de, kütüphanemizde meraklılarını bekliyor..
Ve son döneme damga vuran görsellerimiz..Video kayıtları, televizyon programları, önemli toplantıların, buluşmaların, etkinliklerin görselleri de bu manada kütüphanede yer alıyor..
Ve makine parkımız..
Özellikle bize Türkiye’den ve Belçika’dan staja gelen öğrencilerimiz çok iyi bilirler.. Kamera, fotoğraf makinelerimiz, ses kayıt cihazlarımız ve diğer ekipmanlarımız ile çalışma ofisimiz, küçük bir stüdyo olarak hizmete hazır..
Eee, bu Koronalı (Coronavirüsü) günler geçerse, Allah nasip ederse, tekrar bir yerden başlayarak, aynı heyecan ve şevkle gazetecilik mesleğimizi, yediğinde öğretmenliğimizi, bilgilendirme, haberdar etme ve Türkçe Dili’ne katkı yapma ideallerimizi gerçekleştireceğiz..

***
Sevgili okurlar,
Sizleri bir başka çalışmam hakkında da haberdar etmek, bana keyif verir..
Sevgili yazar, edebiyatçı dostum Fahri Tuna ile başladığımız ama, hala bitiremediğimiz bir kitap çalışmamın olduğunu sizlerle paylaşmak isterim..
Bir nevi bir portre çalışması bu!
Yusuf Cinal’ın Akyazı, Sakarya ve Brüksel yaşam kesitlerini kapsayan, ailesi, komşuları, arkadaşları ve gözlemleri ile çevresindeki önemli gelişmelerin yer aldığı bir kitap çalışması bu!
Kısacası, Akyazı Alaağaç Köyü, Akyazı Gençlikspor, Akyazı Lisesi, Sakarya Gazetesi yıllarından Brüksel’e uzanan, uzun ve heyecanlı, maceralı bir yolculuğun hikayesi ortaya çıkmak üzere..
Arkadaş çevrem, çalışma arkadaşlarım, tanıdıklarım, yazdıklarım, tanıklık ettiklerimin hepsi bu kitapta yer alıyor..
Ve son olarak bu kitapta,Yusuf Cinal’ı yakından tanıyanların da notları var..
İnşallah bitirmek ve eserin ortaya çıkması nasip olur!
Her şey nasip işi!
Nasibin yoksa, gerisi boş!
İşte geldik gidiyoruz!
Önemli olan hoş bir seda ve eserleri miras  bırakmak ve ardımızdan güzel sözler söylenmesini sağlamaktır..
Küslüklerin, inatlaşmaların, kıskançlıkların, çelme takmaların, sataşmaların, kime ne yararı olmuştur ki?
Sultan Süleyman’a bile kalmayan bu dünya bize mi kalacak?
Ya da “ölümsüzlük iksirini” bulsan bile ne yazar!
Şairin söylediği gibi;
 “O bir köprüdür, ondan herkes geçecektir/
O bir badedir, ondan herkes içecektir!”

Sevgili dostum, şair, yazar Yavuz Nufel,”İstanbul’un aşkını çalıp,cebime koymak istedim, koyamadım!..Atı alan Üsküdar’ı geçiyor” dediler..Baktım, hepsi Karacaahmet’te yatıyor” diye noktayı koydu..
Son söz, siyasilerin bugünlerde özellikle mübarek Ramazan ayını bile dikkate almayarak, birbirlerine” kötü sözler” sarf etmesi yüreğimizi dağlıyor!..
Biz biliriz ki,” yalancının mumu yatsıya kadar yanar” sözü bile çok gerilerde kaldı!..
Artık, hiçbir yalan yatsıya bile kalmıyor!..
Bugünün çocukları,” Peygamber Efendimiz, iftarları sıcak sulu yemek ve makarna yiyordu” diyesiysen dikkatli olman gerek?..
Zira hemen Google Dede’ye müracaat edilerek, “makarnanın” tarihine bakıldığını unutmayalım!..
Palavralar karın doyurmuyor, millete gerçekleri söyleyiniz!
Milleti kandırmanın, milleti aptal yerine koymanın alemi yok!
Gelecek nesillere bırakacak güzel sözleriniz, eserleriniz ve kıymetli zengin mirasınız olsun!