Hacı bekler gibi beklediğimiz Koronavirüsle Mücadele Eşgüdüm Toplantısı, sona erdi.

Sizi bilmem ama beni açıklanan paket hiç tatmin etmedi. Hayal kırıklığına uğradım.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, koronavirüse tedbir için en doğru temizliğin, 5 vakit abdest almak olduğunu belirtti.

Tamam, 5 vakit abdest almak önemli ama hükümetten beklentimiz bu tavsiyenin şifa ayetleriyle desteklenmesi ve halkın daha fazla bilinçlendirilmesiydi. Yapmadılar…

Kaldı ki, depremi defeden, Azrail’le pazarlık yapan, dualarıyla düşman uçaklarının koordinatlarını değiştirip ülkemizi kurtaran o anlı şanlı din adamlarımızın Koronavirüsle Mücadele Eşgüdüm Toplantısına davet edilmemeleri ve onlardan istifade edilmemesi büyük bir hataydı.

Koronavirüsle mücadele kapsamında, başta okullar olmak üzere, kafe, restoran hamam, havuz gibi binlerce işyeri kapatıldı.

İşyeri sahiplerinden tutun da aylık veya gündelik çalışan binlerce insan, ertesi gün evine ekmek götüremeyecek hale geldi.

Okulların kapatılmasıyla, ders karşılığı ücret alan ücretli öğretmenler beş parasız sokağa terkedildi.

Yine okulların kapanmasıyla kantin işletmecilerinden çalışanlarına kadar bir sürü insan işsiz kaldı.

Maçların seyircisiz oynanması bile binlerce insan için günlük ekmek kapılarının kapatılması ve aç kalmaları demekti.

Koronavirüsle mücadele kapsamında, hükümetin tavsiyesi üzerine milyonlarca insanın evlerine kapanması sebebiyle de başta ulaşım sektörü olmak üzere pek çok işyerlerinin gelirleri bir anda düştü. Çoğu vergilerini, çeklerini ama daha önemlisi çalışanlarının ücretini ödeyemez hale geldi.

Ben bu pakette onlara dair hiçbir destek göremedim, üzüldüm.

Örneğin, hadi, Koronavirüsle Mücadele Eşgüdüm Toplantısına davet etmediniz ama hiç değilse Diyanet İşleri Başkanlığına ‘Peygamber efendimizin günde iki-üç hurma ile yetindiğini, beden ve ruh sağlığımız için açlığın önemini, yokluk ve yoksulluğun kader ve Allah’ın takdiri olup müminlerin sabretmesi gerektiği’ uyarılarını yapmalarını emredebilirdiniz.

Hatta bu uyarıları ‘kamu spotu’ haline getirip gün boyu televizyon ekranlarından yayınlanması zorunluğu getirebilirdiniz.

Bazıları, ‘okullar ne zaman biteceği bile olmayan tatile girmiş ama Türkiye sağlık anlamında bir teyakkuza girmişken, neden sağlık personeli değil de öğretmen ataması yapıldı’ diye eleştiriyorlar.

Bu eleştiriyi eksik ve yanlış buluyorum.

Önlem paketinin içeriğinden ve Cumhurbaşkanımızın “Sabır ve dua ile bu süreci aşacağımıza inanıyorum” sözlerinden anlıyoruz ki bizim ne eğitim ne de sağlık, daha çok inanç ordusuna ihtiyacımız var.

Baksanıza, Koronavirüsle mücadele kapsamında halka evlerine kapanmayı tavsiye ediyoruz ama evlerinde nasıl vakit geçirecekleri, ne yapacakları hususunda da bir tedbir alınmamış.

Bizim Yeliz, bu tecridi üreme ve çoğalma bakımından büyük bir fırsat olarak değerlendirdi de içimize su serpti ama yetmez.

Şu an binlerce hanede insanlar ‘yahu akşama kadar nasıl vakit geçireceğiz’ diye can sıkıntılarına çözüm ararken, bir başka binlerce hanede insanlar karınlarını nasıl doyuracakları endişesi yaşıyorlar ki her iki sıkıntıya karşı çözümü bulsa bulsa inanç ordusu bulacaktır.

Buna rağmen neden imam değil de öğretmen ataması yapılıyor, doğrusu ben de anlayabilmiş değilim!

Israr ediyorum, ne öğretmen ne de sağlıkçı, şu günlerde daha çok imam ve din adamı ataması yapılmalı, o da yetmez ‘inanç ordusu’ molla ve meleler ile takviye edilmeliydi.

Çünkü, önlem paketinden anladığım kadarıyla artık hepimiz Allah’a emanetiz.

Paket gösteriyor ki, bu kara günleri ancak iman kuvveti ile atlatacağız…

Öbür taraftan da, tamam, çaresiz kaldık, tıpkı CHP dönemindeki gibi camileri kapattık ama hiç değilse muhtemel toplu ölümlere karşı, dosta düşmana yarın ‘AKP döneminde de cenaze namazı kıldıracak imam bulunamıyordu’ dedirtmeyelim.