Malum dün babalar günüydü, birilerine yara veren, birilerini eksik hissettiren günlerden pek hoşlanmıyorum; yaşamın evrensel olduğu ve bireysel hakların yanı sıra toplumsal hak ve faydaların da göz önünde bulundurulduğu bir dünya hayalim hep olmuştur.

Gittiğim her yolu birlikte yürümekten inanılmaz keyif aldığım can yoldaşlarım, enerji küplerim; Umut’um ve Ediz’im… Bazen izlerken yorulduğum yorulmak nedir bilmezlerim.

Ne mutlu bana ki; sırtımı hala dayayabileceğim bir babam ve ben öldüğümde şerefli bir isim bırakabileceğim iki tane evladım var.

Bu genç yaşımda nereden mi biliyorum? Çünkü ben hayatımın hangi döneminde olursa olsun kendi menfaatlerim için bir başkasını ezip geçmeyeceğim, ucunda ölüm dahi olsa.

Yaşamak azizim; yaşamak… Yalnızca şerefli olanı güzel, aheste aheste, sindire sindire; her anında huzurla.

Aslanlarım; olurda bir gün bu dünyadan göçüp gidersem, dediklerimi iyi hatırlayın.

Unutmayın ki biz yedi düvele meydan okumuş bir ecdadın soyuyuz, bizler çerkes soyuyuz; onur ve haysiyetimiz için 1864 yılında sürgün yiyenleriz. 1. Nesil atanız ben olmak üzere, atalarımız menfaatleri için hiç kimseye boyun eğmemiştir. Bunu kulağınıza küpe yapın.

Bir damla suya muhtaç kaldığın bir gün olursa bile; namerde el uzatmayasın, kanımızın her bir damlası var olduğumuz sürece vatanın bir karış toprağına feda olsun.

1864 yılındaki Çerkes Sürgününden 6 5 yıl sonra, 1929 baharında Çerkes Sürgününe tanıklık eden 91 yaşında bir ihtiyar o günleri şöyle anlatmıştır;

‘’Deniz kenarında yedi yıl boyunca atılmış insan kemikleri vardı. Kargalar erkek sakallarından ve kadın saçlarından yuvalarını kurarlardı. Deniz yedi yıl boyunca karpuz gibi insan kafataslarını atıyordu. Benim orada gördüklerimi düşmanımın bile görmesini istemem…’’

Tarihini bilesin ki, gelecekte sana ışık tutsun. Tarihini unutan bir millet yok olmaya mahkumdur.

Ey Oğul; bu yüzden Karadeniz en çok bize karadır. Kara ve bir o kadarda şerefli olan bu soyun evladısın sen.. Yüzümü kara düşürmeyesin.

Hayallerin, hedeflerin ve inandığın doğrular için mutlaka savaş ve onlardan asla vazgeçme. Ahlaksız işlere uyup arkasından gitme, paraya tamah etme.

Sen doğru ol ki, çalsınlar insanlar kapını, hayat bu elbet sıkıntılar yaşayacak; yeri geldiğinde tükendiğini hissedeceksin, sen sen ol asla pes etme. Böyle anlarda o meşhur taş ustası gelsin aklına;

“Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, onu seyrederim. Adam belki yüz kere vurur taşa; ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz onda. Sonra birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir. İşte o zaman anlarım ki taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir.” Jacob Riis

İşte o ilk 100 vuruş belki senin hayattaki sıkıntıların olacak, bu dönüm noktası. Hayat kendine yatırım yapmayanlar için hep zor olmuştur, tatsız hayat yediğin bir yavan yemek gibidir.

Hayatın tuzu ve karabiberi her daim aldığın kararlar ve yaptığın seçimler olacaktır. İlahi güce her daim inan, dini değerlerimize; vatana, bayrağa ve cumhuriyete sahip çık.

Karşınıza hep iyi insanlar çıkmayacak; kötüleri ve sana hissettirdiklerini unutturmak, en azından seni daha da güçlü yapabilmek için, yalnız olmadığını her seferinde sana haykırmak için, ne olursa olsun-"bütün dünya karşında da olsa bir başıma ben yine yanında olurum" demek için umarım kocaman sevgimle kalbine ilaç olabilirim.

Umarım Rabbim 50 yıl sonrada bir babalar gününde oturup iki üç mısra yazı yazacak gücü ve kuvveti verir.

Belki yıllar sonra aklınız başınıza erip bu yazıyı okuduğunuzda hayatta olmayacağım ama şunu bilin ki; Ölmekten, siz doğana kadar hiç ama hiç korkmadım, inanın. Sizi hissettikçe öyle korktum ki sizi babasız bırakmaktan…

Son sözümdür oğul; sana doktor ol, memur ol, mühendis ol demeyeceğim. Ama ilk günden beri kulağına fısıldadığım ulvi isteklerim var senden. En yüce anlamıyla “insan” ol. Adam gibi adam ol be Oğlum!

Sağlıklı günlerde görüşmek ümidiyle, sağlıcakla kalın.