TBMM 24 Kasım Oturumu adeta bir öğretmen güzellemesiydi.

Neler söylediler neler? Dinlerken öğretmenler ihya edilecek sandım bir an…

Ama iş icraata gelince en basit bir önergeyi dahi reddettiler maalesef…

İYİ Parti “Usta öğreticiler ve sözleşmeli öğretmenlerin yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin tespit edilmesi" amacıyla, TBMM Başkanlığına önerge verdi.

İçeriğini İYİ Parti grubu adına Şenol Suat açıkladı;

“Sayın milletvekilleri, uzun yıllardır gerek muhalefet, gerek eğitimciler hiç durmadan öğretmenlerin "sözleşmeli, kadrolu, ücretli" gibi isimlerle ayrılmasının doğru olmadığını ve tüm parti programlarında sözleşmeli ve ücretli öğretmen gibi ayrımların öğretmenin çalışma barışına çok zarar verdiği konusunda görüşlerini ifade ediyorlar.

Şu anda 114 bin sözleşmeli öğretmen, 774 bin de kadrolu öğretmen var, bir de 80 bini geçen çok az ücretli yani ucuz iş gücü olarak görülen ücretli öğretmenler var.

Bir de tabii atanamayan öğretmen ki bunun rakamını kimse de tam olarak telaffuz edemiyor. 700 bin ama artık vazgeçmiş olanlarla birlikte KPSS imtihanına girenlere göre bu rakamı 450-500 bin olarak ifade ediyoruz. 100 bin öğretmen açığı olmasına rağmen biz bu işi ucuz iş gücü olan ücretli öğretmenlerle çözmeye çalışıyoruz.

Bakanlığın Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğüne bağlı halk eğitim merkezlerinde kısmi zamanlı çalışan yaklaşık 97 bin kadrosuz usta öğreticiler var. Bu geçici personel olarak istihdam edilen kadrosuz usta öğreticiler ve ücretli öğretmenler Millî Eğitim Bakanlığı tarafından memur veya sözleşmeli olarak kabul edilmiyor, aynı şekilde, usta öğreticiler ve ücretli öğretmenler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından da işçi olarak sayılmıyor.

Şimdi, bu durum, statüsü olmayan, resmî tatiller, bayramlar, hastalık ve benzeri günlerde ücretleri kesintiye uğrayan, aldıkları ücreti asgari ücretin altında olan, sosyal güvenceleri olmayan eğitim emekçisi bir sınıfın oluşmasına yol açtı.

Kar tatili olduğunda maaşları kesilen, kıdem tazminatı alamayan, mazeret izni ve doğum izni hakları olmayan, sigorta primleri on iki ay yatmadığı için işsizlik ve kısa çalışma ödeneğinden faydalanamayan usta öğreticiler ve ücretli öğretmenler pandemi döneminde gerçekten çok büyük mağduriyetler yaşadılar. Bu yüzden, kadrosuz usta öğreticiler ve ücretli öğretmenler konusunda ve aynı zamanda aile bütünlüğü olmayan, parçalanmış aileler ortaya çıkaran sözleşmeli öğretmenlerin mutlaka ve mutlaka sorunlarının değerlendirileceği bir araştırma komisyonu kurulmasının çok önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.

Normalde kadrolu öğretmenlerin de çok büyük problemler yaşadığı, 3600'ü alamadığı, öğretmenlik meslek kanunu çıkmadığı ve öğretmenlerin zaman zaman da liyakatsiz yöneticiler yüzünden mobbing yaşadığı bu süreçte ayırt etmeden öğretmenlerimizin mali ve sosyal sorunlarının kısmen de olsa giderilebilmesi ve öğretmenlik mesleğinin daha cazip hâle getirilmesi konusunu gündeme getirmek için böyle bir araştırma komisyonu teklifi verdik.

Bu araştırma komisyonu teklifinin sizlerin de onayıyla mutlaka açılarak tüm öğretmenlerin meselelerinin tartışılmasının ve sorunlarına çözüm üretilebilecek bir ortamın hazırlanmasının önemini bir kez daha vurguluyorum.”

CHP’den önergeye destek konuşmasını CHP Grubu adına Muğla Milletvekili Suat Özcan yaptı;

“İYİ Partinin grup önerisini destekliyoruz.

Eğitim ve öğretim hakkının öğretmenler tarafından yürütüleceği, bilgili, sağlıklı, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesillerin öğretmenler tarafından yetiştirileceği göz önüne alındığında çalışma koşullarının iyileştirilmesi bir zorunluluktur.

Günümüzde 100 bine yakın usta öğretici ve 90 bine yakın ücretli öğretmen bulunmaktadır. Ayrıca, 700 binin üzerinde öğretmen de atanmayı beklemektedir. 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu'nda öğretmenlerin ve öğrencilerin iş sözleşmeleriyle ilgili mevcut düzenleme bu kurumlarda çalışan öğretmenler ve öğreticilerin iş güvencesinden yoksun olarak çalışmalarına neden olmaktadır. Öğretmen ve öğreticiler belirli süreli sözleşmeyle çalıştıkları için kıdem tazminatına bir hak kazanamamakta ve sözleşmeleri sona erdiğinde, sözleşmenin kendiliğinden sona ermesi nedeniyle, insan onuruna yakışır çalışma hakkından yoksun kalmaktadır. Bu durum, öğretmen ve öğreticilerin başta ekonomik kaygı olmak üzere gelecek kaygısı duymasına neden olmaktadır. Ayrıca, aynı işi yapmalarına rağmen özlük hakları ve ders ücretleri arasında önemli farklar mevcuttur. Bu sorunlar, Anayasa'mızın "sosyal devlet" ilkesiyle hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır. Geçici personel olarak istihdam edilen kadrosuz usta öğreticiler Millî Eğitim Bakanlığı tarafından "memur" ya da "sözleşmeli" olarak kabul edilmemekte, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından da "işçi" olarak sayılmamaktadır. Bu iktidar döneminde öğretmenler hem ekonomik hem de sosyal haklarındaki farklılıklar sebebiyle manevi olarak yıpratılan bir meslek grubu hâline gelmiştir.

Bu iktidarın on dokuz yılda öğretmenlerin temel sorunlarını çözmediği, çözemediği, öğretmenleri daha da yoksullaştırdığı herkesin malumudur.

Önergeye HDP de destek verdi.

Parti Grubu adına konuşan Mahmut Toğrul;

“Evet, bugün 24 Kasım. Aslında Öğretmenler Günü değil de sanki öğretmenlere güzelleme yapma günü gibi muhalefet, iktidar, hepimiz baktığımızda, öğretmenlerle ilgili çok önemli şeyler söylüyoruz. Peki, fiiliyat böyle midir? İşte, kutsal bir meslektir, öğretmenlik şöyle önemlidir, şöyle kıymetlidir. Peki, gerçekte böyle midir? Bugün öğretmenlerimizin sosyal ve ekonomik durumları nedir? Toplumun gözünde öğretmenlik mesleği nasıl görülüyor? Bizim yerleşmiş bir öğretmen yetiştirme politikamız var mıdır? Her gün eğitim sistemi değişirken... Normalde sistemin önce öğretmen yetiştiren kurumlarda olgunlaştırılması ve sonra hayata geçirilmesi gerekmez mi? Ama biz sistemi değiştiriyoruz, sonra okulda öğretmenler ona uyum sağlasın istiyoruz. Sosyal olarak toplumun gözünde A, B, C'yi bilen, dört işlem yapabilen herkes öğretmen olabilir gibi görüyoruz. Tüm farklı mesleklerdeki insanlar öğretmenlik yapabilir.

Peki, öğretmenler eşit midir? Kimisi kadrolu, kimisi sözleşmeli, kimisi ücretli ve her birinin sosyal ve ekonomik hakları farklı. Aynı işi yapmalarına rağmen aynı ücreti alıyorlar mı? Almıyorlar değerli arkadaşlar. Şimdi, bir taraftan böyleyken -hani derler ya, bir söz vardır, dışı seni yakar, içi beni yakar- bir taraftan da öğretmen olmak için dört yıl okuyan, yıllarca okuyan ve yıllardır ataması yapılmayan öğretmenler var. 700 bin civarında ataması yapılmayan öğretmen var. Niye atamıyoruz? Öğretmen ihtiyacı da var üstelik. 100 binin üzerinde, yüz binlerce öğretmen ihtiyacı varken bekleyen öğretmenleri de atamıyoruz. Şimdi, biraz önce muhalefeti de dinledim, iktidarı da dinledim; her iki taraf diyor ki: "Öğretmenlik meslek kanunu çıkaracağız." Arkadaşlar, eğer niyetliysek niye başka bir zamanı bekliyoruz? Muhalefet, iktidar diyor ki: Öğretmenlere 3600 ek gösterge vereceğiz. Niye bekliyoruz, ne zamanı bekliyoruz? Yıllardır tekrarlanan vaatler öğretmenlerin karnını doyurmuyor” dedi.

AK Parti Grubu adına Cemal Taşar konuştu.

Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti'mizin en öncelikli alan olarak gördüğü eğitimde, son on dokuz yıllık dönemde kapsamlı reformları hayata geçirdik. Öğretmenlerimizin çalışma şartlarını iyileştirdik. Eğitimi teknolojinin imkânlarıyla buluşturduk. Eğitim desteğiyle öğrencilerimizin yanında olduk özellikle kız çocuklarımızın eğitim hayatına katılımı için çok önemli projeler hayata geçirdik.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, İYİ Partinin sunmuş olduğu Meclis araştırması önergesine şöyle bir göz attım. Siz de bakarsanız göreceksiniz ki çok yüzeysel ve gerçeklerden uzak.

Arkadaşlar, yapmayın, etmeyin; yiğidi öldürün ama hakkını da verin. Böylesine güzel bir güne gölge düşürmeyin. On dokuz yıldır verilen emeğe saygı gösterelim. Burada on dokuz yılda eğitim alanında yapılanları anlatmak tabii ki mümkün değil ama 2002'den bu yana 713.625 öğretmenimizin atamasını gerçekleştirdik.

Kıymetli öğretmenlerim her şeyin en iyisini hak ediyor.

İyi ki varsınız öğretmenlerim diyerek grup olarak bu önergenin aleyhinde oy vereceğimizi belirtiyoruz

Sonuç malum; Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Yani öğretmenlerin hakkı ödenmez dediler, ödemediler…

GÜNÜN/GÜNDEMİN ŞİİRİ

"Her türlü hatayı, yanlışı yap yap,

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Çarşıya uymazsa evdeki hesap,

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Dış güçler de hırlı değil elbette,

Ama önce kendine bak sen gitte,

Gözleriniz malda, mülkte, servette,

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Liyakati almayarak hiç kâle,

Akrabaya, tanıdığa ihale!..

Cenabı-Hak koyunca da bu hale,

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Fırsat deyip dört tarafa dal götür,

Kitabına uydur uydur mal götür,

Yol yaparken, yolsuzluk yap, çal götür,

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Etrafınız hep yiyici tip dolu,

Altlarında dört çekerli jip dolu,

Hepisinde cukka sağlam cep dolu,

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Prof bile cehl’e hizmet ederse!

Ulemanız dahi şöyle halt yerse;

“Yolsuzluk hırsızlık değildir…” derse,

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Dış güç, mış güç diye ötmeyin hadin,

Ben inanmam, başka kapıya gidin!

Eğitim sisteminin içine edin,

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Ne beş yıllık, ne on yıllık plan var,

On laf duysam dokuzunda yalan var,

Dıştan önce içimizde yılan var,

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Tekel, Sümer, Demir-Çelik, Limandı;

Telekomu, Seka’ları kim aldı,

Yabancıya satılmayan ne kaldı?

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Tek tek saysam çok sayarım daha çok,

Benim artık boş laflara karnım tok!

Satılmayan, fabrika yok, banka yok…

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Trabzon’a bile Katar’lı girmiş,

Uzun göle Arap postunu sermiş!

Verenler vatanı kiraya vermiş,

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Utanmadan hadi satmadık deyin,

Dalga geçin dalga, gönül eğleyin!..

Tek fabrika yaptınız mı söyleyin?

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Pirinç, buğday, nohut, bulgur, soğan, et,

Ne var ise hep dışardan ithal et…

Üretmeden yaşar mı bir memleket?

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Hiç bir sıfat yokken çağrılıp piste,

Ben mi ağırlandım “oval ofis”te?

Zeytin yağı gibi çıkmayın üste!

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Dış güçlerle dostluklara giren kim?

Piçlerine kol ve kanat geren kim?

Hatta onlar ne isterse veren kim?

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Şerefli Türk Ordusuna pusu kur,

“Ergenekon” “Balyoz” diye darbe vur,

Gâvur yapamazdı bunu lan gâvur,

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Her gelen dolmuşa bindirsin seni!

Her önüne gelen kandırsın seni!

Öpülmüş sıpaya döndürsün seni!

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Koktu artık bu dış güçler söylemi!

Kimin işi “BOP” başkanlık eylemi?

Yani sizde, hiç bir suç yok, öyle mi?

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!”

Arif der ki; dış güçlere uyup be,

Bırakın bu ağızları ayıp be,

Sayenizde yıllarımız kayıp be,

Ondan sonra “vay efendim, dış güçler!"

Ozan Arif

AH ŞU ARŞİVLERİN GÖZÜ KÖR OLSUN!

“Erdoğan diyor ki başkanlık sistemi gelirse Türkiye çok başlılıktan kurtulur.

Birdenbire sanki sihirli el değmişçesine siyasi rahatlığa, ekonomik refaha kavuşacakmışız.

Yalanın bu kadarına da pes doğrusu denir. Erdoğan iyi ve olumlu ne varsa başkanlık sistemine atfetmektedir. Kötü ve sorunlu ne görüyorsa Parlamenter sistemin hanesine yazmaktadır.

Başkanlık sistemi sanki yeryüzü cennetinin siyasi ve idari yapılanmasıdır.

Parlamenter sistem ise sanki kâbusun diğer ismi, krizin diğer yüzü gibi gösterilmektedir.

Bu yorum ve değerlendirmelerin somut belge ve bilgiye dayalı makul ve mantıklı hiçbir yanı yoktur. Erdoğan boş konuşmakta, milletimizin saf ve temiz duygularını siyasi hesaplarına vasıta yapmaktadır.

Gömlekçi Erdoğan anayasal sistemi gömemeyecektir. Buna en başta aziz Kastamonu izin vermeyecektir. Erdoğan kendi adına paye arayışındadır. Kişisel kariyer kaygısındadır.

Başkan olamazsa, sistemi yıkamazsa sonunun iyi olmayacağını bilmektedir.

Başkanlık sistemini Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğini garantiye almak maksadıyla istediğini söylemektedir. Bu zihniyeti tek başına 78 milyona dayatmayla tezvirat ve gıybetle diktatörlük aşısı yapmaya çalışmaktadır.

Seçilmişten diktatör olmaz diyerek cahilliğini göstermektedir. Hitler demokratik yollardan seçilmişti. Fakat milyonlarca insanın hayatına mal olduğu, hâlâ beşeriyetin hafızalarından çıkaramadığı acıları yaşattığı bir gerçektir.

Erdoğan bu sistemle yolumuza devam edemeyiz demektedir. Biz Erdoğan'ın nasıl yürüdüğünü ve nereye yürüyeceğini aşağı yukarı biliyoruz ve bu yolun sonunda objektif ve tarafsız hukuk olduğunu, Yüce Divan'ın kendisini beklediğini şimdiden görüyoruz.”

Devlet Bahçeli/6 Mayıs 2015.

ADAM HAKLI

TÜRKİYE'NİN 2022 YILI BÜTÇESİ YOK DEMEKTİR!

Eylül ayında hazırlandığı sıradaki dolar cinsinden karşılığı, 210 milyar dolar olan Türkiye'nin 2022 yılı bütçesi, Ekim ayında 175 milyar dolara, Kasım ayında 150 milyar dolara düşmüş, Hâlen TL’deki değer kaybı karşılığı dolardaki devam ediyor, olan yükseliş sebebiyle de, yürürlüğe gireceği 01/01/2022 tarihinde 100 milyar dolara düşeceği, 2022 yılı içerisinde ki TL’nin uğrayacağı değer kaybı da nazara alındığında, Türkiye'nin 2022 yılı bütçesi yok demek olduğu açıktır!

Bu da doğrudan iflasın kendisidir!

Artık lafla peynir gemisi yürümüyor…

Murat Kılınç