Çığlık çığlığa ağlayarak hayata gözlerini açtı. Annesinin sarılmasına, babasının öpmesine rağmen ağlaması kesilmedi. Annesi emzirmeye çalışsa da susmadı. Doktoru çağırdılar. Doktor genel muayenesini yaptı fakat bir sorun göremedi. Son olarak ciğerlerini dinledi ve bir gariplik olduğunu fark etti. Bebeği annesinin yanından aldılar ve yoğun bakıma götürdüler. Bebek var gücüyle ağlamaya devam ediyordu. Doktor yaptığı kontrolde bir nefes problemi olduğundan emindi. Birkaç meslektaşını yoğun bakıma çağırdı. Detaylı kontroller yapıldı ve bir sorun olduğunun farkına vardılar. Fakat hiçbiri neyin ters gittiği hakkında bir bilgiye sahip değildi. Profesörlerden yardım istendi. Bebeğin annesi ve babası durumdan çok korkmuştu. Baba yoğun bakımın kapısında bekliyordu. Giren çıkan hemşirelere, doktorlara sorular sorup durum hakkında bilgi sahibi olmak istiyordu fakat kimse tatmin edici bir cevap vermiyordu.

   Ülkenin en iyi profesörlerinden kurulu bir ekip hastaneye geldi. Bebeği kontrol ettiler. Onlarda bir sorun olduğunun farkına vardılar fakat teşhis koyamadılar. Ciğer filmleri temizdi. Aralarında kısa süren bir toplantı yaptılar. İlk etapta bebeğe oksijen verdiler. Bebek oksijeni soluduğu anda daha da ağlamaya başladı. Oksijen tedavisini kestiler. Yurt dışındaki meslektaşlarından yardım istediler. Filmleri, sonuçları ve raporları bütün detaylarıyla onlara yolladılar. Gelecek cevabı beklerlerken birkaç ufak tedavi daha denediler. Onlar da sonuç vermedi. Bebek var gücüyle ağlamaya ve huysuzlanmaya devam ediyordu.

   Yurt dışından bir cevap geldi. İlk etapta cevap garip görünse de denemek zorundalardı çünkü bilinen tedaviler bir yanıt vermiyordu. Oksijen maskesinden verilen oksijenin oranını düşürüp, karbondioksit oranını arttırdılar. Normal bir insan bünyesi bu seviyelerde çok zor nefes alırdı. Bebek bir iki nefes aldıktan sonra ağlaması kesildi ve normal bir şekilde nefes alıp vermeye başladı. Herkes şaşırmıştı. Nasıl olur da bir insan bu kadar karbondioksit soluyabilirdi. Doktorlar tedavinin başarılı olduğunu düşünüyorlardı. Yurt dışındaki meslektaşlarına durumu bildirdiler fakat ortada bir sorun vardı. Bu bebek nasıl normal hayata adapte olacaktı ve nasıl sürekli olarak belirli bir oranda karbondioksit soluyacaktı.

   Bu sorunun cevabını ise tezleri, projeleri ve fikirleri çılgınca bulunan profesöre sordular. Aldıkları cevap herkesi şaşırttı.

 ‘’Ben oksijenin insan hayatının zehri olduğunu düşünenlerdenim. Oksijen insan ömrünü maksimum yüzyıl yaşatan ve sonra onu yaşlandırıp, ölüme terk eden bir gaz olduğundan şüpheleniyordum. Nitekim bu bebek sayesinde tezimin doğruluğu kanıtlandı. Artık bu tehlikeyi görmezden gelemeyiz ve bu konuda tedbirler almalıyız. Bebek için de, daha önceleri üzerinde çalıştığım bir karbondioksit solunum aleti vardı. Bunu geliştirip onu yaşama tutundurabileceğimizi düşünüyorum.’’

 Bu açıklamayı izleyen ve okuyan bütün herkes şaşkınlığını gizleyemiyordu. Gerçekten de insanı yaşlandıran ve öldüren şey hiç farkında olmadan soluduğumuz oksijen miydi? Derin nefes alarak rahatladığımızı düşündüğümüz gaz aslında bizim en ölümcül düşmanımız mıydı? Bundan sonra insanlığı bol soru işaretli cümleler bekliyordu.