Sevgili okurlar,
Türkiye’de elbette gündemin birinci maddesi; siyasilere ve gazetecilere yönelik gerçekleştirilen menfur saldırılardır..
Üzülerek ifade edeyim ki, bu işin önü alınmazsa ve bu failler bulunup cezalandırılmazsa, işin boyutu farklı yönlere kayacaktır..
Bundan hem ülkemiz, hem insanımız, hem de siyasi partiler, velhasıl herkes zarar görecektir..
Biz bunları 1970’li yıllardan itibaren yaşadık!..
Bu bitmeyen kavganın, adına
“sağ-sol çatışması” denilen çekişmenin, ne kurbanları, ne mağdurları oldu!..
O yılları yüreğimiz, içimiz yanarak hatırlıyoruz!..
Tekrar, o günlerin hatırlatılması, hortlatılması mı isteniyor?
Nedir?
Ne isteniyor?
Neyi paylaşamıyoruz?

“Bu siyasi hazımsızlık, bu çirkin saldırılar”, nasıl yorumlanmalıdır?
Allaha şükür ki, insanımız sağduyu sahibi ve yetkililerden, adaletten bu manada,”
bir çözüm, sonuç” bekleniyor..
Siz saldırı faillerini “ hafif
bir yaralama, sataşma, mahalle kavgasından öteye geçmeyen bir öfke patlaması “ olarak görür, bu eli silahlı, sopalı kişileri ortalığa salıverirseniz, yarın olacakların da sorumlusu siz olursunuz!?
Peki, bir şehit törenine katılan ve linçten, devlet erkânı gözü önünde linçten zor kurtulan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun faillerinin yargılanması sırasındaki şarlatanlıkları, gazetelerden okumadık mı?
Ya, İYİ parti Genel Başkanı Meral Akşener’in, siyasi parti kurma çalışmaları sırasında
,” uğradığı haksızlık, evinin kuşatılması ve kendisine, ailesine yönelik küfürlerin, tehditlerin havada uçuşması “ sonrası gelişmelerden ne sonuç alındı?
Şurada AK Parti’den ayrılarak, bir siyasi oluşuma giden ve partilerinin adını da
“Gelecek Partisi” koyan gruba karşı estirilen şiddet ve” Genel Başkan Yardımcısı, eski milletvekili Selçuk Özdağ’ın başının, gözünün yarılması, hastanelik edilmesi” ne ile nasıl izah edilecek?
Yine bu oluşum içinde yer alan
“hemşerimiz Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcılarından Ayhan Sefer Üstün’ün, evinin kurşunlanması”, ne anlama geliyor?
Kim, kime
,” gözdağı veriyor”, Allah aşkına!?
Öte yandan gazeteci büyüklerimiz Orhan Uğuroğlu ile Afşin Hatipoğlu’nun güpegündüz, evlerinden çıktıkları sırada kıstırıp dövülmek istenmesi, teşebbüsü, neyi işaret etmektedir?
18 Yıl sonra Türkiye’de şiddet ve korkunun hüküm sürdüğü bu günlerde, endişe ve kaygıların yaşanmasına, iktidarın sessiz kalması,
“adet yerini bulsun türünden gözaltılar ve yargılamalar ile göz boyanırsa, bu işten cesaret alacakların yarın daha büyük olaylar yaratmayacağını” kim garanti edebilir?
Başta, iktidarın yetkili bakanları, kurumları, bu tür olaylar karşısında hızlı çalışmalı, failleri bulup adalet karşısına çıkarmalı ve ülkede yasaların olduğunu, kişi hak ve özgürlüklerine, fikir ve düşünce serbestisine karşı silah çekilemeyeceği, sopa sallanamayacağı, bu mafya bozuntularına gösterilmelidir.

“Davanın delileri var” demek yakışık alıyor mu?
Bunun yerine,
“ülkede hâkim ve savcılar, adalet var” dense daha iyi olmaz mıydı?
Kimse,
“şiddeti, saldırıları, terörü, organize suç işlenilmesini” savunmamalı,  “yumruk atanlara, yakalım, yıkalım, dövelim “ diyenlere arka çıkmamalıdır!
Elin, eli armut toplamıyor ya!
O’ da bu hukuksuzluğu gördüğü, anladığı an
, “kendi başının çaresine bakar, kendi davasının delilerini” yollara salar!
Allah korusun!
Yukarıda da söylediğim gibi biz, bu ayak oyunlarını gördük!
Biz,”
bu kardeşi, kardeşe düşüren oyunların” içinden geldik!
Biz bu acıları yaşadık!..
Şimdi aynı oyunları tezgahlamak, kimseye yarar getirmez!..

“Bir iki yıl daha iktidarda kalalım, bizi kimse eleştirmesin, yaptığımız yanlışları hoş görsün, davamıza, siyasetimize, liderimize karşı olanları, biz kendi usulümüze göre susturalım, cezalandıralım, herkes payına düşeni alsın” demek, neyin nesi?
İşte mağdurların sesi televizyonlarda, gazetelerde, manşetlerde ama, iktidar yanlısı medyadan ses yok!?
Ne oluyor Allah aşkına, saflar iyice belirlendi mi, silahların çekilmesine ramak mı kaldı?
İktidarın korku ve endişeleri ötesinde
, “sözde darbelere karşı alınan tedbirler, neyin nesi, bu silah, dövüş talimleri, bu gizli talimlere tabi tutulanlar, kime karşı dövüşecek, savaşacaklar?”
Yani, “ülkede soru sormak, neyin olup bittiğini anlamak bile suç sayılır” hale gelmişse, vay halimize!
Bakınız, Almanya’nın başlattığı bir oluşum operasyonu Hollanda’da da gerçekleştiriliyor..
Adına
“Osmanlı Ocakları” denilen bu oluşum içinde toplanan gençlerin, silahlı eğitime tabi tutuldukları, Türkiye’de, Suriye’de operasyonlara iştirak ettikleri yolunda gazete haberleri ve resimler ortalığa saçıldı..
Türkiye’de de benzer oluşumların varlığını dile getiren siyasiler, gazeteciler var..
Nereye hazırlanıyoruz, Allah aşkına?
Biri çıkıp bunu izah edebilir mi?
Şu Amerika’daki kalabalıkların kalkışmasını görünce, insan endişelenmekten, kaygılanmaktan edemiyor!..
Bu otoriter, bu baskıcı, bu korku ve sindirme politikaları ile ne hedefleniyor?
Türkiye, terör ile mücadele ederken, Suriye, Libya cephesinde olduğu kadar Akdeniz’de, Azerbaycan’da asker bulundururken, içte böyle bir kaos rüzgarının estirilmesi kime, ne yarar getirir?
Maalesef, bu yolun yolcuları yurtdışında olmamıza rağmen bizi de tehdit ediyor, edebiliyor!
Bir haber ile ilgili olarak, üstelik facebook ortamından
“Seninle alakası var mı yazının, pardon da yaşında bayağı ileri duruyor. Bizlere sataşma, bu yazıyı da kaldır derim,rica etmiyorum kesinlikle,sadece bu yazıyı KALDIR DİYORUM.Demedi deme.İstediğin yere de gelirim.Bu yazı kalkacak,başını kıçını  sallama, köpeksiz köy değil burası bilmiş ol.”
45 Yıllık bir gazetecilik geçmişi olan birini, tehdit edenler,bu cesareti nereden alıyorlar?
Cahilliklerinden mi?
Sanmam?!
Kısacası,
“bu mafya bozuntusunun, Belçika’da yaşadığı, Brüksel’de ikamet ettiği, Belçika’da hâkim ve savcıların olduğu, kuralların bulunduğu ustaya vız gelip, tırıs” gidiyor!
Öyle ya, burası da onlar için
“Küçük Anadolu” salla gitsin!
“İnsanımız” diyerek, suç duyurusunda bulunmadık..
Kendisine arkadaşlarımız ulaşmış ve beni telefon ile arada Sayın R.T..
İlk açıklaması
“Beni konsolosluğa sorabilirdin” oldu..Sonra “yazıyı kaldırmışsın, göremedim” diye devam etti..Ve “ Ben Müslüman’ım, Müslüman Yılbaşı kutlamaz” yazı sahibinin yeğeni olduğunu söyledi.
Bugüne kadar terör örgütlerinden, fanatiklerden çok tehdit almış bir gazeteci olarak, bu kişi hakkında suç duyurusunda bulunmadığımı söyledim ya, aynı tehdidi alan bir başka vatandaşımız suç duyurusunda bulunmuş..
Mahkeme süreci ya
, “tanık ve mağdur “ olarak, gidip ifademizi vereceğiz..
Bakalım,
“Belçika’da adalet nasıl tecelli” edecek?
Merak etmiyor değilim ya?
Daha öncede tanıklık ettim..Bu defa durum başka!..Bu Türkiye’deki yapılanmaların yurtdışı bağlantıları içinde yer alanlar üzerine devletler gidiyor..
Bakın
“Bozkurt” işaretinin yasaklanması ve “Ülkücü oluşumların kapatılmak istenmesi” son derece manidar!..
Demek ki, devletlerin elinde önemli bilgi ve belgeler var..Öyle olmazsa, devletler, yetkili kurumlar niye böyle kararlar alsın, operasyonlar başlatsın?..

“Ateş olmayan yerden duman tütmez!”
Bakalım, bu Türkiye ve Avrupa’daki gelişmelerin sonucunda, nelere şahit olacağız?
En iyisi bekleyelim, görelim de..
Unutmayalım ki,
“ne ekerseniz, onu biçersiniz!”