Ben yılbaşı ve doğum günü kutlamalarını oldum olası hiç benimsemedim. Ömürden giden bir yılın neyini kutluyoruz? Ama gelin görün ki 2020 ‘nin gittiğine çok sevindim.

COVID-19 pandemisinin dünyayı altüst ettiği müthiş bir yıldı 2020. Yeni yıla girilirken birçok yerde yılbaşı şenlikleri yapılamadı. Sokağa çıkma yasağı geldi. Bir çok alanda salgının daha da yayılmasından korkuluyor. 83 milyondan fazla insanın hastalığa yakalandığı, hayatını kaybedenlerin sayısının 2 milyona yaklaştığı bir ortamda, yüzbinlerce insan can derdindeyken yılbaşını balon patlatarak kutlamak isteyenler ise her halde rekor kıran borsalarda milyarlarını katlayanlar oldu.

Başlıca borsaların yılı rekorlarla kapatmasının da gösterdiği gibi 2020 yılı yalnızca pandeminin hemen her tarafa yayıldığı ve hayatı söndürdüğü bir yıl olmakla kalmadı, insanlığın ve ekonominin gelişimiyle ilgili olarak ortaya atılan tezlerin ve 21. Yüzyıl efsanelerinin iflasının da hızlandığı bir yıl oldu.

İnsanlık sınıfta kaldı

21.yüzyıla, tohumu Batı’dan gelen küreselleşme sürecinin ve dijital teknolojideki atılımın dünyada yaşayan insanların neredeyse tamamını küresel yaşamın içine çektiği bir ortamda girildi. Herkesin kazançlı çıkacağı bir büyük oyun kurulmuştu sanki. Bu büyük dönüşümü sağlayan sistemin eşitsizliği hızla artırdığı ve ekonomide sağlanan gelişmenin gezegenimizin bekasını tehdit ettiği, yani sürdürülebilir olmadığı gözardı edildi. İnsanlık kendisini her şeye kadir görmeye başladığı noktada, yaklaşan büyük tehlikeyi görmedi ve çıkmaz yola girdiğini ancak pandemi şokunu yedikten sonra anlamaya başladı. Pandemi sırasında yaşananlar da çıkmazın boyutlarını gözler önüne serdi. Ticaret savaşları durdu. Suriye, Libya, vb. savaşlar geri plan itildi.

‘Gelişmiş ülke' efsanesi çöktü

Yıllardır gözümüzde büyüttüğümüz ve model olarak gördüğümüz Batı’nın önde gelen ülkelerinde pandemi sırasında yaşananlar ‘gelişmiş ülke’ imajını yerle bir etti. ABD Başkanı olan zatın olayın ilk gününden itibaren sergilediği sınır tanımaz cehalet ve bilim düşmanlığı dudak uçuklatacak boyutlardaydı. Salgının tırmandığı noktada New York hastanelerinde dehşet verici sahneler yaşanırken birkaç cadde ötede Wall Street’ de yeni rekorların kutlanması da insana verdiği değerle övünen Batı’nın lider ülkesinin bir başka ayıbını gözler önüne serdi.

Avrupa’da pandemi krizini daha iyi yönetenler oldu ama İtalya, İngiltere, İspanya ve hatta İsveç gibi pek çok konuda örnek gösterilen bir ülkede bile yanlış yola girmenin bedeli ağır ödendi. Ayrıca başta ABD olmak üzere pek çok ‘gelişmiş’ ülkede pandeminin, toplumsal eşitsizliğin açmış olduğu yaraları nasıl açığa çıkardığı ve büyüttüğü de gözden kaçmadı.

Neoliberalizm iflas etti

Başta Dünya Ekonomik Forumu olmak üzere küresel kapitalizme yön veren kuruluşların ve bazı önemli küresel şirketlerin tepe yöneticilerinin, geçen yıldan beri küresel kapitalizmin bir çıkmaz sokağa girdiğini fark ederek son yarım yüzyıla damga vuran neoliberal anlayışın artık terk edilmesi gerektiğini savundukları biliniyordu. Pandemiyle birlikte ortaya çıkan tablo ise piyasanın her şeye kadir olduğunu savunan ve devletin ekonomiye müdahalesine karşı olan neoliberal anlayışın iflasını perçinledi.

Umutlar devlete bağlandı

Pandeminin zorunlu kıldığı önlemlerin ekonomik faaliyeti büyük ölçüde felce uğrattığı ortamda firmaları ve hane halkını ayakta tutabilmek için devletlerin ellerindeki bütün mali araçları ve para yaratma olanaklarını kullanarak devreye girmesi gerekti. Bu amaçla devreye sokulan kaynakların boyutu 10 trilyon sınırını aştıktan sonra bu hesabı tutmak da iyice zorlaştı ama şu anda dünya ekonomisini ayakta tutan ve borsaları yükselten belirleyici faktörün devletin rolü olduğu apaçık ortada.

Tüm bu gelişmeler 2021 yılına farklı koşullarda girildiğini ve bundan sonra da farklı gelişmeler yaşanabileceğini düşündürüyor. Bunun işaret fişeğini ise ABD’de Biden yönetimi ateşleyebilir.