Saçmalama! Türkiye ne Venezuela olur ne de bir Ortadoğu ülkesi, diyor bir dostum ve ekliyor; Müjdeden bile bir felaket tellallığı çıkarıyorsunuz, ayıp!

Bir başkası; Temel, yerde bir muz kabuğu görünce, tüh yine düşeceğiz demiş. Petrol veya doğalgaz çıkarmakla Ortadoğu’ya benzeyeceğimizi iddia etmek bu fıkradaki kadar saçmalıktır, diyor.

Dün, Venezuela ile olan benzerliklerimizi aktardım. Başkanlık sistemi, tek adam yönetimi, tüm yargının rejime hizmet eder hale getirilmesi, yasama-yargı yürütme üçlemesinin kaldırılması, merkez Bankası’nın özerkliğinin kaldırılması, bizdeki varlık fonuna benzer bir fon ile bütün gelirlerin başkana bağlanması, hamasi söylemleri, halka uygulanan algı operasyonları falan…

Ben pek farkımızı göremediğim için Venezuela’dan ibret alalım, hiç değilse sonumuz benzemesin dedim.

Ortadoğu ülkeleri konusuna gelince, bu iktidar anlayışı ile birlikte yönümüzü Batı’dan tekrar Ortadoğu’ya çevirdiğimiz muhakkak. Yeni sistemle rejimin de onlardan pek farkının kalmadığına inanıyorum.

Çok derinlere gitmeye gerek yok, sokağa bakın. Görmüyor musunuz? Şehriniz, mahalleniz, sokağınız Arap kaynıyor. Turist değil bunlar, çoğu mülteci ve kaçak göçmen olmakla birlikte, vatandaş veya çifte vatandaş konumunda binlercesi var.

Ve hiç birinin de bir yere gitmeye, iktidarın da onları geri göndermeye hiç niyeti yok.

Bu konuda en çok rağbet ettiğim bilim adamı ve siyasetçilerin başında gelen Ümit Özdağ, sürekli uyarıyor;

“Türkiye 2011’den bu yana tarihin en büyük göçlerinden birisiyle karşı karşıya kaldı. Bu göçü ancak Kavimler Göçü ile karşılaştırabiliriz. Ve bugün küçük Asya yeni bir kavimler göçü yaşıyor.

Bu göçün sonunda ülkemize 2011 sonrasında 4 milyon kayıtlı, 1 buçuk milyon kayıtsız olmak üzere 5 buçuk milyon Suriyeli sığınmacı geldi.

Ama Afganistan’dan, Irak’tan ve dünyanın değişik yerlerinden gelen diğer sığınmacılarla birlikte toplam 6-7 milyon sığınmacı ülkemizde yaşıyor. Bu Türkiye nüfusunun yüzde 8’ine tekabül edip ülkemiz üzerinde çok büyük bir yük oluşturuyor.

40 milyar dolardan fazla para harcadık ve daha ne kadar harcayacağız belli değil. Üstelik nüfusları çok hızlı artıyor. Yaptığımız araştırmalar gösteriyor ki 4 milyon Suriyeli üzerinden yapılan hesapta; kalmaları durumunda 2040 yılında Türkiye’deki Suriyeli Arap sayısı 7 milyonu geçecek. Kayıtsızlarla birlikte hesaplarsak bu sayı 10 milyonun üzerine çıkacak. Üstelik Suriyelilerin daha şimdiden ağırlıklı olarak yerleştikleri Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Hatay, Adana, Mersin gibi yerlerde olduklarını göz önünde tutarsa bu illerde 2040 yılında Türkiye çok ciddi bir demografik tehditle karşı karşıya kalacaktır.

Bu şekilde Türkiye’nin birlik ve beraberliğini, toprak bütünlüğünü muhafaza etmek çok zor hale gelecek.”

Ümit Özdağ’a göre “Suriyeliler meselesi emperyalist bir proje. Bu proje çerçevesinde ülkemize yönelik stratejik göç mühendisliği uygulanıyor.”

Ne demek stratejik göç mühendisliği?

“Stratejik göç mühendisliği tabiri, devletler ya da devlet dışı aktörler tarafından belli bir bölgede yaşayan nüfusun güçlendirilmesi, zayıflatılması ya da muhtevasının değiştirilmesini sağlayan yollarla askeri ve siyasi amaçlar dahilinde kasti bir şekilde yaratılmış iç ve dış göçlerdir.

Mühendislik eseri göçleri yaratan araçlar, tehditten askeri güç kullanımına kazanç vadinden finansal değişikliklere, hatta normalde kapalı olan sınırların açılıp, basitçe geçişin kolaylaştırılmasına uzanan geniş bir skalayı kapsıyor.”

Bu stratejik göç mühendisliğinde ilk amaç bir yandan Suriye’nin, özellikle sınır bölgelerinin etnik temizlikle boşaltılması, yerine Kürtlerin yerleştirilmesi ve orada bir Kürt Devleti kurulması. Nitekim PKK ile bir Amerikan petrol şirketi petrol çıkarma anlaşması yaptılar. Bizim Dışişleri Bakanlığı PKK/YPG’nin devletleşmesinin finansmanı olan bu anlaşmayı basit bir kınama ile geçiştirdi, o kadar.

Stratejik göç mühendisliğinde diğer ve en önemli amaç da Türkiye’nin Araplaştırılması yani demografik yapımızın bozulması. Yani her yönden zararımıza…

Bugünlerde doğalgaz bulduk diye sevinmemizi bekleyen hatta sevinmemizin altında vatan hainliği arayanlara şunu da hatırlatmadan geçmeyelim.

Müjdesini verdiğiniz doğal gaz, çıksa, işletilse ve kullanılsa bile, bu iktidarın başımıza bela ettiği Suriye belasının ekonomik faturasını ancak karşılıyor. O da usulüne uygun kullanılırsa…

Rezervin tahmini hatta iktidarca abartılması dahil getirisi ortalama 50 milyar dolar. Tabi kendi imkanlarımızla çıkarabilirsek…

Peki, Suriyeliler için harcanan para?

Devletin açıkladığı rakamlar üzerinden hesaplama yapan Prof. Dr. Mehmet Alagöz, 2011'den 2020 başına kadar Suriyeli Sığınmacılar için Türk devletinin kaynaklarından harcanan paranın 58 Milyar dolar olduğunu ortaya koyuyor. Bunun 7 miyar doları Birleşmiş Milletler ve AB fonlarından harcanmış, gerisi bizden…

Dikkatinizi çekeyim, bu harcamaya askeri harcamalar, Suriye’de 3 milyon insana yapılan sosyal yardımlar, Suriye’de devlet memurlarına ve ÖSO’ya ödenen maaşlar dahil değil.

Ha bir de Rus uçağının düşürülmesinden sonra çıkan ekonomik krizin maliyeti, S-400 faturası falan da dahil değil.

Gerçek maliyet 80 milyar doların üzerinde görünüyor.

Yani sizin müjde, sadece bir hatanızın faturasını bile karşılayamıyor ama siz ısrarla benim sevinmemi istiyor hatta sevinmeyenleri dövmeye bile kalkıyorsunuz.

Siz bilirsiniz…