Cepçi Celil, Yancı Mustafa ve Sakız Hüseyin çok yakın arkadaştılar. Ayda bir iyi bir restorana gidip kafayı çekerlerdi. Yine böyle bir akşam sonunda restauranttan ayrılmış birbirleriyle şakalaşarak yürümeye başlamışlardı. Limanın oraya geldiklerinde, iki kişinin birbirine bağırıp çağırdıklarını duydular. Liman bölgesine doğru daha da yaklaştılar ve iki adamı uzaktan izlemeye başladılar. Yancı Mustafa, gidip ayıralım dese de Cepçi Celil ve Sakız Hüseyin bu işe pek yanaşmamıştı.

   Biraz daha kavgayı izledikten sonra Yancı ayağa kalkıp  ‘’Ben ayırmaya gidiyorum.’’  dediği anda bir silah sesi patladı. Kavga eden adamlardan biri diğerini vurmuştu. Cepçi, Yancı ve Sakız arkalarına bakmadan koşmaya başladılar. Bilinçsiz şekilde koşuyorlardı. Nereye gittiklerini bilmeden...

   Biraz mesafe kat ettikten sonra Cepçi, diğerlerini durdurdu. ‘’Beyler, karakola gidelim polise haber verelim.’’ dedi. Diğerleri de kafalarını sallayarak onayladılar ve hızlı adımlarla en yakın karakola girdiler. Dizildiler ve karakol amirinin karşısına hepsi bir ağızdan olayı anlatmaya başladılar. Amir olayı özünü anlasa da detayları öğrenmek istiyordu ve bu yüzden bu üç kafadarı susturdu.

   ‘’Çocuklar ne anlatmak istediğinizi anladım. Bir cinayete tanık olduğunuzu söylüyorsunuz. Fakat hepiniz bir ağızdan konuşursanız sizden detayları alamam. Şimdi sadece bir kişi tane tane anlatsın.’’ dedikten sonra Yancı Mustafa öne atladı ve olayın bütün detaylarını anlattı. Amir odasına bir memur çağırarak durumu bildirdi. Cepçi, Yancı ve Sakız’ı da alan memur olayın olduğu yere gittiler.

   Olayın olduğu yere vardıklarında ortada ne bir ceset vardı, ne bir kan izi, ne de silah ateşlendiğine dair bir kanıt. Polisler etrafı bir kez daha didik didik aradı fakat etraf bomboş ve tertemizdi. Polisler bu üç arkadaşı aldılar ve karakola geri götürüp düler durumu amirlerine bildirdiler. Amir de bu üç arkadaşı nezarethaneye yolladı.

   Nezarethanede birbirleriyle tartışmaya başladılar. Hepsi birbirinden farklı şeyi savunuyordu. Fakat birkaç dakika sonra savundukları şey değişiyordu. Kısaca tüm tartışma “biz polise niye geldik?” sorusu etrafında dönmeye başlamıştı. Tüm bu tartışmalar sürerken içeriye biri daha geldi. Biraz sessiz kaldıktan sonra Sakız Hüseyin kendini tutamadı yeni gelen adamın yanına gitti.

‘’Hayırdır kardeş sen niye buraya düştün?’’

‘’Bir cinayet gördüğümü sandım. Adam diğer adamı silahla vurdu. Olay yerine polisler ile gittiğimde ise hiçbir şey yoktu.’’ dedi. Bu sözden sonra Yancı Mustafa ve Cepçi Celil’de adamın yanına geldiler. ‘’Nerede gördün?’’, ‘’Nasıl gördün?’’ gibi cevabını beklemeden bir sürü soru sordular. Adam eliyle üç arkadaşı sakinleştirdi ve anlatmaya başladı.

‘’Bizim orada bir liman var belki bilirsiniz. Bizim balkonun köşesi de limanı görür. Ben orada otururken sesleri duydum o tarafa doğru bakmaya başladım. O sırada silahın sesini duyup çıkardığı kıvılcım ışığını gördüm. Adamın diğer adamı vurduğunu gözümle gördüm. Hemen polise gittim ancak polisler ile olay yerine geri döndüğümde hiçbir şey ortada yoktu. Ne bir kanıt ne bir ufacık kan, kısacası hiçbir şey…’’

   Yancı Mustafa adamın omuzundan tutup teselli etti. Kendilerinin de aynı olayı yaşadığını tüm detaylarıyla anlattı. Hepsi şaşkınlık içerisinde birbirlerine bakıyorlar fakat olayın ne olduğunu anlayamıyorlardı. Durumu nezarethane polisine tekrar söyleseler de hiçbir sonuç alamamışlardı.

   Sabah olduğunda polis elindeki anahtarla demir parmaklıklara vurdu. Üç arkadaş kalkmışlardı. Polis ‘’Haydi, çıkıyorsunuz. Bir daha da polisi böyle olaylarla meşgul etmeyin.’’ diyerek kapıyı açtı. O sırada nezarethane de sadece üçü vardı. Diğer adam yoktu, işin ilginç tarafı üç arkadaş da dün geceye dair çok bir şey hatırlamıyorlardı. Tam karakoldan çıkarkenelleri kelepçeli bir adam yanlarından geçti. Liman bölgesinde bir adamı öldürmüştü. Üç arkadaş da adama göz ucuyla baktılar ve yollarına devam ettiler.