Buralar eskiden cıvıl cıvıldı, neşeliydi bu topraklar. Umut, hayal ve mutluluk hep bir arada oynarlardı bu sokaklarda, bu şehirde. Sonra düzen kirlenmeye başladı. Umut, mutluluk ve hayal büyüdü. Çok uğraşsalar da çok direnseler de onların elinden de pek bir şey gelmez oldu.

Önce umut taşındı buralardan. Bir sabah sokağa gelen uçsuz bucaksız uzunluğundaki tıra yükledi bütün eşyalarını ve umutlarını. Arkasına bakmadan gitti. Ne bizle ne de çok sevdiği o arkadaşları mutluluk ve hayal ile vedalaşmadan. Giderken bakmıştım arkasından. Gittiğine en çok o üzülüyordu. Lakin onun da elinden bir şey gelmiyordu. Umudun gidişi ile mutluluk ve hayal de kendilerini kaybettiler. Ne yapıp ne ettilerse o eski mutlu hayal dolu ve umut dolu günleri geri getiremediler.

Bir diğer taraftan kirlilik daha da büyüyordu onlar da elinden geldiğince mücadele ettiler fakat hem eksik hem de yorgundular. Ne yaparlarsa yapsınlar mücadeleleri yetersiz kalıyordu, olmuyordu.
Bir akşam vakti büyük bir ses duyuldu. Yine uçsuz bucaksız bir tır bu sefer de mutluluğun evinin önündeydi. Kimseye bir şey söylememiştik. O da tıpkı umut gibi sessiz ve üzgün bir şekilde bizlere veda etmeden ayrıldı buralardan.

Hayal tek kalmıştı. Karanlıkla mücadeleye, savaşmaya devam ediyordu fakat tek başına hiçbir şey yapamıyordu. Bir gün bizi topladı ve bizimle konuştu. ‘’Umutla, mutluluk gitti ve ben tek kaldım. Sizler için elimden geleni yapıyorum ama biliyorsunuz ki benim de gücüm bir yere kadar dayanacak. Yakında ya yok olacağım ya da umut ve mutluluk gibi taşınmak zorunda kalacağım buralardan. Ben gittikten sonra ne umudunuz ne mutluluğunuz ne de hayalleriniz kalacak. Orman yangınından sonraki havada oluşan o kül kokusu ve gri gökyüzü gibi kalkacaksınız yeni güne. Yüzünüz gülmeyecek, gününüz tıpkı sele kapılan çaresiz hayvanlar gibi olacak. Günler birbiri ardına geçecek ve siz bir şey yapamamaktan şikâyet edeceksiniz. Hayatın bu karanlık ve umutsuz seline kapıldığınızın farkında olmayacaksınız. Ve ileriyi, geleceği düşünemeyeceksiniz. Anı yaşamakla o kadar meşgul olacaksınız ki, düşünmeyi ve hayal etmeyi aklınıza getirmeyecek hatta unutacaksınız. Bütün bunları yaşamamak istiyorsanız her şeyi bizden beklemeyin. Karanlıkla mücadeleyi siz başlatın. Emin olun ki umutta, mutlulukta tekrar bu topraklara geri gelir. Yeter ki siz biraz isteyin, düşünün.’’ diyerek yanımızdan ayrıldı.

Bu konuşması bazılarımız için ilham kaynağı oldu. Bir kısmımız ise, ‘’Olur mu öyle saçma şey!’’ diye söylenip hiçbir şey yapmadılar. Kendi karanlık dünyalarında yaşadılar. Tek yaptıkları bizim aydınlık, mutlu, umutlu ve hayal dolu dünyamıza dışarıdan laf atmak ve saldırmak oldu. O günden sonra bu topraklarda yeni doğan çocukların birçoğunun ismi Hayal oldu.