Sevgili okurlar,
Bütün dünyayı, insanlığı yakından ilgilendiren “Coronavirüs” salgını ile ilgili olarak, ülkelerin aldığı bir dizi tedbirlerin gevşetilmesi sürecini yaşıyoruz..
Hala, “Coronavirüs” ile ilgili birbirinden ilginç bilgiler, açıklamalar, virüsten korunma tedbirler ve “ maskeli hayat” hakkında öneriler, birbirini takip ediyor.
Ülkelerin, koca, koca devletlerin en büyük çaresizliği, pısırıklığı, kısaca beceriksizliği şu üç kuruşluk “maske” konusunda yaşandı..
Kimi maske bulamadı…
Kimi hemen maske dikimi için harekete geçti..
Kimi maske siparişi verdi..
Kimi de başkasının maskelerine el koydu..
Kimi işin ticaretine baktı..
Kimi de başka ülkelerin yardımına koştu..
Kimi bencillik krizinden çıkamadı..
Kimi, kimi, kimi?

Okurlarım,bu satırlardan kendilerine farklı pay ve bilgiler çıkarabilirler..
Adıma söylüyorum, tam 80 Gün sonra Brüksel Schaerbeek Belediyesi tarafından bir zarf içinde  adıma bir adet maske, bir broşür ve Belediye Başkanı Cecile Jodogne imzalı bir mektup geldi..
Mektubun içeriğini merak ediyorsanız, hemen söyleyeyim;” hijyenik kurallara uyunuz, maskenizi takınız, sosyal mesafeye riayet ediniz, evde kalmaya özen gösteriniz…” türünden bilgilere yer verilmiş..
Hani, “yine de sağ olsunlar” diyeceğim, ama muhterem eşimi unutmuşlar!?
Niye ki?
İşte böyle, maalesef bir yerde hizmeti götürmede eksiklikler olabiliyor..
Alt tarafı bir maske ama, yinede “hatırlanmak” insanın gururunu okşuyor..
İşte küçük bir maske de olsa, eşitlik,adil dağıtım konusunda ölçüyü kaçırmamak gerek..
Devlet, devleti yönetenler ellerindeki bilgileri iyi kullanarak, vatandaşlarına ulaşabilmelidirler..
Bu konuda eğer eksiklikler ortaya çıkıyorsa, “orada bir sorun var” demektir..
Bu sorunu küçük görürseniz, yarın daha büyük sorunların çıkmasına neden olacağınızı bilmelisiniz..
Hani o hikâyeyi biliyorsunuzdur:
Bir çivi deyip geçme?
“Bir çivi, bir nalı, bir nal, bir atı, bir at ise, koca bir orduyu kurtarır “ diye bir tekerleme ile büyütülmüş, üzerimize bir değil, binlerce sorumluluk yüklenmiş, bir ülkenin vatandaşları olarak, irdeleyeceğiz, sorgulayacağız, yetkilileri dürteceğiz, görevlerin yapılmasında, hizmetin eşit ve adil dağıtılmasında üzerimize düşen vatandaşlık görevini yerine getireceğiz..
İşte bu “Corona virüsü” salgını ile mücadele ettiğimiz günlerde, insan daha ince eleyip, sık dokuyor ve olup biteni sorguluyor..
Hafta içinde, hepimizin ”Yassıada” diye bildiğimiz, Marmara Denizi ortasındaki adada bir tören düzenlendi..
Törende AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Başkanı Şentop ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ısmarlama konukların alkışları arasında törende konuşmalarını yaptılar..
Ülkenin bir de “Demokrasi ve Özgürlükler Adası” oldu..
İnşallah, ”Yap, işlet, devret” projesi ile yapılmamıştır!?..
Bundan 60 Yıl önce olup, biteni bilen, yazan ve hatta o adadaki yargılamaları takip eden, bizzat orada görev alanlar, hala mevcut iken, bu geçmiş tarihe farklı boyutlar getirmek, anlamlar yüklemek yerine, gerçeklere işaret ederek, geleceğe “uzlaşma” eli uzatmak, herkesin önceliği olmalıdır..
Yaraya kaşımak, kan akıtmak demektir!
Türkiye AK Parti iktidarı döneminde büyük acılarla karşılaştı..
Kumpaslar birbirini takip etti, hapishaneler dolduruldu, düzmece mahkemelerde yargılamalar, mahkumiyetler verildi ve sonunda “15 Temmuz Darbe Kalkışması” olayı yaşandı!..
Öncelikle “1960 Darbesinden” olduğu kadar, “15 Temmuz Darbe Kalkışması’ndan” alacağımız çok dersler var..
Çok uzağa gitmenin, alemi yok!
Devrin Başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idamına karar verildiği Yassıada, 27 Mayıs darbesinin 60. yıl dönümünde “Demokrasi ve Özgürlükler Adası adıyla” açıldı.
Tarihten ders almak çok iyi ama, şu yaşanılan günlerden kim ders alacak?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Her üç kahraman idam sehpasına inançla, gururla yürüdü. 16-17 Eylül 1960 tarihinde gerçekleşen bu idamlar, milletimizin yüreğine kor gibi düşmüştü. O gün hukuk ve adalet ayaklar altına alınarak idama götürülen bu 3 yürek, milli iradenin kendisi olmuştu.." dedi..
Herkesin “idama” karşı olduğu şu günlerde, Türkiye’de idam isteyenlere karşı,” Meclis karar alsın,ben gereğini yaparım” diyen Erdoğan’ın açıklamaları gazete sayfalarında, televizyon konuşmalarında duruyor!..
Şu yaşadığımız günlerde “özgürlükler” adına hapse attığımız masum gazeteciler, siyasiler, gençlerin hangi durumlara maruz kaldıklarını bilmeyen mi var?
İçinde bulunduğumuz,”sosyal, ekonomik, siyasi, hukuki “durum sanki çok mu iyi ki, “demokrasiden, özgürlüklerden” söz ederek, böyle bir adaya “Demokrasi ve Özgürlükler Adası” adının verilmesi çok iyi..
Ya ülkede ki durum, fotoğrafı nereye koyacağız?
Bir adaya bu adı vermek yetmez, önce ülkede; ” demokrasinin kurallarını, gerekleri hayata geçirmek, barış rüzgarları estirmek, insanımızı ekonomik olarak rahatlatmak, milli zenginliği eşit, adil dağıtmak, her işe liyakat usulü ile insanımızı yerleştirmek, dini siyasete alet etmemek, askeriyede, emniyette velhasıl resmi kadrolarda kadrolaşmamak, işçinin, memurun, emeklinin, çiftçinin sesine kulak vermek” gerekmez mi?
Sözle, göz boyamak ve ağdalı cümleler kurmak ile bu işler olmuyor?
Hele bir adaya, “Demokrasi ve Özgürlük Adası” demekle hiç olmaz?
Ülkeyi, demokrasi ile hukuk ile adalet ile eşitlik ile doğru ve tarafsız uygulamalar ile donatmanız gerekiyor!..
Bu yolda yapılanlar, eylemler, ayrıştırdıklarımız, ötekileştirdiklerimiz, özgürlüklerini kısıtladıklarımız ne olacak?
Bu bağlamda, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise bizleri konuşması ile bizleri hepten şaşırtmıştır!..
“Bugüne kadar söylediklerini bir çırpıda kenara iten, kendilerinden ayrılan milletvekillerinin bir parti kurarak seçime girmesinin önünü tıkayan, tehditkar sözler söyleyen, ülkücü gençliği, milletvekillerinin üzerine gönderen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli”, 27 Mayıs 1960 İhtilalı içinde, kurucu genel başkanlarının olduğunu ise hepten unuttu?!..
Devlet Bahçeli’nin söylediği gibi, sandık önemlidir, seçmen önemlidir..
Hele de; ” Eşit, gizli, genel oy ilkesi demokrasinin can damarıdır” söylemini havada bırakacak konuşmalara imza atan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, işte bu konuşma ile eylemleri, söylemleri arasında farklılık yaratarak bizleri şaşırtan lider oldu!

Demokrasi içinde, ”adalet, hukuk, eşitlik, seçme ve seçilme, özgürlükler” herkese gereklidir..
Bu bağlamda, AK Parti’den ayrılan eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Bakan Ali Babacan için,“Seçime sokmayacağız, önlerini keseceğiz, ne demektir” acaba?
Peki, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ve arkadaşlarına reva gördüğünüzü, ne ile izah edeceksiniz?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun linç girişimi sineye mi çekilecek?
Bu,” ölüm listeleri hazırlayan, karılarınızı, kızlarınızı, bakalım ne yapacaksınız” diyenleri nereye koyacağız?
Unutmayınız ki, herkes ektiğini biçer!
Kim, ne yaparsa, bir gün o çıkar karşısına..
Böyle bir ilahi adalet olduğu unutulmamalıdır..
Şu bir gerçek ki,tarihi olaylardan bile ders almıyoruz, her şeyi kendi lehimize, kafamıza göre yorumlamaya, bundan menfaat çıkartmaya özen gösteriyoruz..
Demokrasi bu değildir!..
Burada “özgürlüklerden “ söz etmek ise hiç mümkün değildir..
Bir adaya “Demokrasi ve Özgürlük” tabelası asmanızın ise hiçbir hikmeti mucibesi yoktur!..
Millet tabelaya değil, icraata bakar usta, icraata?
30 Mayıs 2020 Brüksel