Acı haberler peşi sıra gelmeye başladı.

Sadece rakam ve istatistiki bilgi olarak verilirken ‘a yazık, tüh’ falan diyorduk ama bir şekilde isimleri duymaya başlayıp, bu isimler arasında tanıdıklarımız, arkadaşlarımız ve yakınlarını görmeye başlayınca daha bir canımız yanar ve daha bir korkar olduk.

Canımızı en çok yakan da tanıdık sağlık çalışanlarının isimlerini duymak oldu.

Ötekiler de elbet can ama sağlıkçıların yeri bir başka, öyle de olmalı.

Çünkü onlar, insanlığın virüsle savaşında en önde olanlar.

Bu mana da Meral Akşener’in ‘sağlıkçılar şehit sayılmalı’ görüşüne katılmamak mümkün değil.

Onlar direk cephede, onlar direk savaşın göbeğindeler.

Onlardan bir tanesinin iletisini paylaşayım, izninizle;

“Biz Sağlık emekçileri en önde savaşıyoruz. Bir yandan can kurtarırken öbür yandan kıymetli sarf malzeme ilan edilen ve zor bulunan eldiven ve maskelerle canımızı korumaya çalışıyoruz.

Meslektaşlarımızın, hocalarımızın kara haberini almak motivasyonumuzu çok etkiliyor olsa da, virüsü yenen her hastamızın moral desteği ile çabamızı sürdürüyoruz.

Ailelerimizi korumak adına eve gitmiyor, gidemiyoruz. Günlerdir anasını babasını, eşini, çocuklarını göremeyenlerimiz var.

Çalışma ortamlarımız, mayın tarlası gibi, her an patlayıp yok olacağımızı bile bile elimizden geleni yapıyoruz. Biz bunu yaparken hastaların ve yakınlarının tepkisiyle, tedbirsizlikleriyle ve hatta şiddetiyle uğraşmak daha da bir zorumuzu gidiyor.

‘İşiniz bu değil mi kardeşim, yapmayacaksanız def olun gidin’ diyenler, biz burada ne için, kimin için mücadele ediyoruz, anlamalılar.

Bizim yaptıklarımız, özellikle şu günlerde Hipokrat yemini ile açıklanacak kadar basit değil. Biz, az sonra öleceğini bilen asker gibi, son mermiye kadar savaşıyoruz.”

Bu sağlıkçılara sadece alkış yetmez sayın Sağlık Bakanı, sayın Cumhurbaşkanı…

Hemen hepimizin hayatlarımızın bağlı olduğu sağlık çalışanlarına bugün özen göstermeyeceksek, ne zaman göstereceğiz? Lütfen!!!

Herkesin üzerinde ittifak ettiği bir konu da sokağa çıkma yasağı…

Çok geç kaldık, Mart başında bu kararı almalıydık evet ama zararın neresinden dönülürse kardır ki hemen genel sokağa çıkma yasağı ilan edilmeli.

Kısmi yasaklarla, peyderpey alınan kararlarla bu salgını önleyemeyeceğimiz aşikar.

Görmüyor musunuz binlerce insan sokakta, otobüste, dolmuşta, metrobüste ve üst üste seyahat ediyor? Fabrikalarda işçiler, hiçbir tedbir alınmadan yemekhane, tuvalet, soyunma odaları yani ortak kullanım alanlarında dip dibeler…

Sonra her biri evlerine, sokaklarına dağılıyorken, virüs bulaşmasın da ne yapsın?

Bir okurum, ‘yaz, Erol Hocam, yaz’ diye feryadını göndermiş, yazalım;

“Kimse bizim iyiliğimizi düşünmedi. Genel bir sokağa çıkma ya­sağı gelmedi. Vatandaş parası kaç gün yetecek diye hesaplarken, devlet ödediğimiz işsizlik sigortalarını bize vermediği gibi üzerine para istiyor. Kiminle dayanışacağımıza şerh düştüler, STK’lere, belediyelere bağışları da tek merkeze isti­yorlar. Bu sırada bazı tarikatlar, hazırlamışlar kumanyalarını, ba­ğışları çatır çatır topluyorlar. Biz daha Kızılay üzerinden Ensar ve Türgev’e aktarılan doğal gaz fatura bedellerimizin şokunu atlata­mamışken şimdi faturalarda ortalamaya bağlı ödemeye geçiliyor.

Biz bize yeteriz demişler, o “biz” kimleri kapsıyor ben bile­miyorum beni saydılar mı?

Bu kutuplaştırmayı başlatanlar biz­ler değildik. Düne kadar zillettik şimdi hepimiz yeniden bir mi­yiz? O zaman neden gözaltına alıp duruyorsunuz insanları böy­le bir zamanda? Biz dediğinizden sayılmıyor mu gözaltına aldı­ğınız gazeteci, yazar, akademisyenler ve bu “sosyal mesafe” döneminde oraya buraya saçma sebeplerle insanları gözaltına alsın diye yolladığınız kolluk kuvvetler?”

Bu bağış garabeti ile ilgili bir altına imza atabileceğim bir paylaşımla noktalayalım;

“Hükümet Coronavirus ile savaşı bıraktı anlaşılan. Belediyelerin toplamakta olduğu bağış miktarının kendi toplayacakları bağış miktarını geçeceğini fark ettiler.

Uğrayacakları prestij kaybı ile milletin kendilerine olan güvensizliğin ortaya çıkma riskine karşı illerin valiliklerine gönderdikleri genelge ile belediyelerin bağış toplamasını yasakladı.

Muhtemelen toplanan paralara da el konacaktır.

Oysa adı üzerinde; yerel yönetimler. Yani, ihtiyaç sahiplerine ulaşmada hem yakınlık, hem kolaylık ve hem de pratiklik söz konusu.

Diğer bir husus da; hükümet (Artık AKP Parti devleti diyebiliriz ) bu güne kadar kendi uhdesinde topladığı bağışları amacı dışında kullanmayı alışkanlık haline getirdiğinden; yine artık kafasında nasıl bir planlama yaptıysa gene toplanan bağışları kendi kontrolünde istediği şekilde dağıtmak için belediyelerin bağış toplama yetkisini kaldırmak istiyor. Hukukçu falan değilim ama bağış toplama; belki de hükümetten ziyade yerel yönetimlere yakışan meşru bir alan gibime geliyor.

Ey muktedir; ne yaparsan yap, hangi alicengiz oyununu oynarsan oyna; benim cebimden senin arzun doğrultusunda zırnık çıkmayacak. (Mehmet Soral)

Allah yar ve yardımcımız olsun…