Ahmet Takan, toplumsal muhalefetin önemli kalemlerinden biridir.

Öyle havayı civayı da sevmez.

Yazılarını, haberleri kaleme alırken, “ilk ben yazmıştım”, “ilk ben söylemiştim” gibi ego şişkinliklerinden uzak duran, kibir ve enaniyetten korkan, sürekli doğruları yazan, yeri geldiğinde hiç çekinmeden toplumu uyarmak uğruna bütün riskleri göze alan örnek gazetecilerdendir.

Hatırlarsanız, Devlet Bahçeli-Saray görüşmesini ilk deşifre eden ve karşılığında dayak yiyerek bedelini ödeyendir.

İşte o Ahmet Takan, daha kimseciklerin haberi yokken veya kimsecikler oralı değilken, bu Adnan Tanrıverdi ve oluşumlarının ne kadar büyük bir tehlike olduğunu, SADAT’ın arkasından kurulan ASSAM’ın Türkiye’nin başına ne gibi belalar açabileceğini, bölücü emellerini belgeleriyle çarşaf çarşaf kaleme alan adamdır.

Tanrıverdi, mehdiyi beklediğini ilan edince konuyla ilgili en fazla dinlenilmesi gereken Ahmet Takan’dır.

Biz de son gelişmeler üzerine dinledik ve özetledik;

“Mehdi’yi bekleyen Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Tanrıverdi istifa etti tehlike geçti mi? Hayır.

Bağımsız yargının tam anlamıyla işlev kazandığı gün, 15 Temmuz hain darbe girişimin tam olarak aydınlatıldığı an, bazı gayri meşru yapılanmalar ve faaliyetleri de gün ışığına mutlaka çıkacaktır.

Birileri, hain yapılanmaların kuyruğunda taklalar atarken, menfaat kovalarken, siyasi bekalarını güçlendirmeye çalışırken bizler sürekli tehlikeye dikkat çekiyorduk.

Oluşan ve oluşabilecek tüm millî güvenlik sorunlarını dilimiz döndüğünce anlatmaya gayret ediyor, ağır bedeller ödüyorduk.

Bugün gelinen nokta; Mehdicilik, Türk milleti ve devleti için en az FETÖ kadar büyük bir tehlikedir…

Adnan Tanrıverdi bir maşadır. 1993-94 yıllarında Trakya bölgesinde kendisi ile birlikte görev yapan bir komutandan dinlemiştim; Adnan Tanrıverdi, bir gün, o bölgenin bir din görevlisi ile birlikte, askeri birlik içinde elinde sopayla yatır aramaya çıkar. Tanrıverdi’yi elinde sopayla yatır aradığını gören askerler olaya büyük tepki gösterir. Hatta bir üstteğmen Adnan Tanrıverdi’ye gider, yaptığının ne kadar saçma sapan bir iş olduğunu yüzüne söyler. Tanrıverdi de tepkiye hiddetlenir, üstteğmeni 15 gün hapse atar, sonra da mahkemelik olurlar.

İşte o Adnan Tanrıverdi generalliğe kadar yükselir ama daha sonra bilindiği gibi YAŞ’ta emekliye ayrılır. Sonraki yükselişini tekrarlamaya da gerek yok!

Peki, beklenen Mehdicilik nedir?..

ABD’nin yeşil kuşak projesiyle cemaat ve cemiyetlerde mehdicilik anlayışı, bütün İslam aleminde hızla yayıldı. Dış manipülasyonlar sonucu özellikle, “oryantalist batı”nın Müslümanları ayrıştırma amacına da uygun bir araca dönüştü.

Kısaca, yeşil kuşak projesiyle “neo mehdicilik” diyeceğimiz bu akım, İslam dünyası ve Türkiye için bir millî güvenlik sorununa dönüşüyor.

Neo mehdicilik, dini amaçlardan ziyade siyasi amaçları hedefliyor.

İtikaden zararına gelince; bu felsefe Müslüman ile Kur’an’ın ve Peygamber’in bağını zayıflatarak Müslümanları tevhit dininden uzaklaştıracak riskler taşımaktadır.

Yeşil kuşak projesi sonrası Türkiye ve İslam dünyasında tüm tarikat ve cemaatler bir anda kendi şeyhlerinin beklenen mehdi olduğu iddiasıyla rekabete ve husumete giriştiler.

FETÖ’nün yeşil kuşak ve mehdicilik konusunda en tehlikeli kadrolarla Türkiye için bir millî güvenlik sorunu olduğunu, hep birlikte yaşayarak, ağır bedeller ödeyerek gördük. Ama bu tehditkâr felsefenin yalnızca FETÖ ve cemaatlerle sınırlı olmadığı, bunların Cumhurbaşkanlığı makamına kadar sızdığı bu son açıklama ve istifa ile gözler önüne konuldu.

Buradaki temel problem, yeşil kuşak projesine hizmet eden, bu “neo mehdici” kişi ve yapılar

Millî güvenliği nasıl tehdit ettiğine gelince; bunu bir soru ile cevaplamak gerekiyor. Bir an için, Adnan Tanrıverdi’nin beklediği mehdiyi bulduğunu kabul edersek ve bu mehdi devletin başındaki kişi veya kişileri, “mürtet” ilan eder veya “tekfir” ederse, Adnan Tanrıverdi acaba kime ihanet eder?

İşte bu sorunun cevabı nasıl bir millî güvenlik tehdidi altında olduğumuzu gösterir. Temel problem, sadece kişilerde değil… Her türden yapılanmalara çok dikkatle bakmak lazım!..

Millî güvenliğimizi tehdit eden bu felsefeye mensup başka kişilerin de Cumhurbaşkanlığı makamında bulunup bulunmadığı önem arz etmektedir.

Cumhurbaşkanlığı baş danışmanlığından istifa etmiş gibi görünen Adnan Tanrıverdi’nin hedeflerinden ve yolundan vazgeçeceğine inanmıyorum.

Bildiğim kadarıyla, Tanrıverdi kendisi gibi önemli sayıdaki SADAT’çıları Cumhurbaşkanlığı’nda önemli pozisyonlara taşıdı.

Vaktinde, cemaat yapılanmalarıyla ilgili Milli Güvenlik Kurulu’nda yapılan uyarılar hep göz ardı edilmişti.

Artık mehdici cemaatlerin devlet kadroları içindeki yayılmaları ve etkinlikleri mutlaka mercek altına alınmalı, Milli Güvenlik Kurulu’nda mehdicilik mutlaka enine boyuna masaya yatırılmalıdır.

Devlet mekanizması, Cumhurbaşkanı’nın en yakınına dahi FETÖ hain yapılanmasının nasıl sızdığını bir kez daha dikkatlice analiz etmelidir.

Mehdiciliği hiç yabana atmayın!.. Tehlike kapımızın önünde hala duruyor…”

Merhum Erbakan’ın konuyla ilgili bir sözüyle nokta koyalım;

“500 sene evvel İspanya'da, büyük bir hahamlar toplantısı yapıldı. ‘İsa peygamberin, söylediği Mesih'in), yeryüzüne gelmesi, Allah’ın takdirine mi bağlıdır, yoksa kullar olarak bizim bazı olayları hızlandırmamızla bu olay çabuklaşır mı’ sorusunu ortaya attılar. Biz ne kadar çabuk İsrail'de toplanırsak ne kadar çabuk Süleyman Mabedi’ni yaparsak, kurtarıcımız o kadar çabuk yeryüzüne gelecektir. Öyleyse bunları bir an evvel gerçekleştirelim dediler. Bu Amerikalı yazar da kitabın adını bunun için, ‘Tanrıyı Kadere Zorlamak’ koydu.”

Tanrıverdi ‘Mehdi’ye hazırlanmalıyız’ derken hiç de yalnız değilmiş, meğer…

Gerisini siz düşünün!