Çocukken yakışıklı olduğunun farkında değildi. Anneannesi ile gittiği günlerde herkes ona ‘’Yakışıklı oğlum.’’ ‘’Ah bu çocuk ileride çok kızın gönlünü çalacak.’’ gibi iltifatlar ediyordu. Daha çok küçüktü bu iltifatların anlamını bilmiyordu. Aynaya bakmayı da çok sevmezdi. Anneannesine ‘’Ben hırsız mı olacağım?’’ diye sorardı. Anneannesi de şaşkınlıkla ‘’Olur mu öyle şey! Hem nereden geliyor böyle şeyler aklına.’’ demişti. O da ‘’Çok kızın gönlünü çalacakmışım. Çalmak kötü bir şey değil mi?’’ demişti de anneannesi torununa sımsıkı sarılarak sessiz bir karşılık vermişti.

Orta okul ve lise çağlarında işler artık değişmeye başlamıştı. Okuldan keyif almıyor, derslerinde başarısız oluyor ve ona karşı gösterilen gereksiz ilgi ise onu rahatsız etmeye başlıyordu. O kendi hemcinsleriyle top oynamak, kavga etmek, onların arasında olmak istiyordu. Fakat hemcinsleri kızların ona olan yoğun ilgisinden rahatsız olmuştu ve onu dışlamışlardı. Ona da kala kala karşı cinsin abartılı ve inanılmaz bir ilgisi kalmıştı. Aşk mektupları, kokulu mendiller, doğum günü davetiyelerinin ardı arkası kesilmiyordu.

Üniversite yılları biraz daha farklı oldu. Tam istediği gibi olmasa da en azından hemcinsleriyle aynı masada oturuyor. Onlarla sohbetler ediyor hatta kızlar hakkında, aşkları hakkında sabahlara kadar konuşup, içiyordu. Bir gün bir arkadaşının buna samimi olarak ‘’Oğlum sen de çok yakışıklısın. Ne işin var burada? Git manken olsana. Hem para kazanırsın hem de hayatını kurtarırsın.’’ sözüyle bir aydınlanma yaşadı.

Eve gittiğinde arkadaşının bu samimi sözünü düşündü. Çocukluğundan beri çok sık bakmadığı o aynanın karşısına geçti ve kendini uzun uzun inceledi. Kendince ‘’Nerem yakışıklı benim?’’ diye öz eleştirisini yapsa da ‘’Herkes böyle düşünüyorsa vardır bir doğruluğu.’’ diyerek ertesi gün bir mankenlik ajansına gitme kararı aldı. Hem kendini test edecek hem de ya olursa umuduyla hayatına farklı bir yön verecekti.

Ertesi gün ajansa gitti. Ajansa girdiğinde diğer bekleyenlerle ufak bir oda da beklemeye başladı. O sırada odanın önünden geçen biri onu gördü ve hemen onun kim olduğunu sordu. Diğer adaylar beklemeye devam ederlerken onu hemen stüdyoya alıp fotoğraflarını çektiler. İletişim bilgilerini alıp en kısa sürede ona döneceklerini söylediler. O da kafasını sallayarak ajanstan çıktı. Kendi içinde söylenip durdu. ‘’İşte ben yakışıklı değilmişim. Sizi ararız diye kapı dışarı ettiler beni. Zaten burada size döneceğiz, sizi sonra arayacağız dedikleri hiçbir iş olmamıştır.’’ diyerek evin yolunu tuttu.

Eve gittiğinde telefonu çaldı. Bilinmeyen bir numaraydı. İlk başlarda açmak istemedi. ‘’Bıktım şu reklamlardan…’’ diye diye açtı telefonu. Karşıdaki ses daha birkaç saat önce bulunduğu ajanstan aradıklarını. Yarın görüşmeye gelmesini ve ona birkaç teklifin olduğunu söyledi. İnanamadı. Bu kadar hızlı mıydı?

Ajansın elinde bir reklam filmi projesi ve bu projede oynayacak bir oyuncuya ihtiyaçları vardı. Beklenen oyuncunun özellikleri tam ona uygun olduğu için ona hızlı geri dönüş yapmışlardı ve ona bu oyunculuk teklifini ve ne kadar kazanacağının teklifini sundular. Hiç düşünmeden kabul etti. O günden sonra şu zamana kadar yaşadığı hayattan daha farklı bir hayat yaşamaya başladı. O artık bir manken, küçükken anneannesinin söylediği gibi bir gönül hırsızıydı. Artık sadece çevresindekilerin değil bütün ülkedeki kızların kalplerini çalmıştı.