Sevgili okurlar,
Sizlerle her hafta farklı konularda,  görüş ve düşüncelerim dışında, tüm dünyadaki gelişmelerin analizlerini paylaşmaya özen gösteriyorum..
Geçtiğimiz günlerde, Amerika’da patlak veren siyahi vatandaş Georges Floyd’un bir polis tarafından sorgusuz, sualsiz infaz edilmesinden sonra, gelişen tepkiler hepimizin malumudur..
İnsanlık adına hepimiz, o sahneyi, o ölüm sahnesini gördük, insanlık adına üzülmeden edemedik!
Hala tepkiler, dinmiş değil..
Bu tepkiler, sadece Amerika ile de sınırlı kalmadı..
Başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere, dünyanın birçok yerinde “ırkçılığa, ayrımcılığa, fanatizme, nefrete” lanet eylemleri gerçekleştirildi..
Bu tepkilerden Belçika’da nasibini aldı..
Belçika Kralı Leopold II’nin Kongo’da gerçekleştirdiği “soykırım” nedeni ile Belçika’da yaşayan Kongo aidiyetli vatandaşlar ile diğer insan hakları savunucuları,” Kral Leopld II’nin heykellerini boyadılar, zulmü, soykırımı dile getirip, tüm dünyadaki ırkçılık ve diğer katliamları “lanetlediler..
Bu gelişmeler bağlamında Belçika Kralı Philippe bir açıklama yaparak, tarihte olan ve Kral Leopold II döneminde yaşananlar için özür diledi ve Belçika olarak, o yıllarda yaşanan katliamların sorumluluklarını kabul etti..
Peki, bundan sonra ne olacak, bekleyip göreceğiz!
Sadece Kongo mu?
Elbette hayır!
Şimdi sıkı durunuz, bu Belçika’daki zihniyet, yıllarca Türklere, Ermeniler üzerinden “Soykırımcı” demeyi, kendilerinde hak gördüler..
Yani Belçika’da yaşayan bir Türk çocuğu, gittiği okuldaki tarih kitaplarında, dedelerinin “Ermeni katili” olduğunu okumak zorunda bırakıldı!..
“Ermeni” ve “soykırım” kelimelerini, ilk defa hayatında duyan, öğrenen çocuklarımızın yaşadığı “travmayı” düşünebiliyor musunuz?
“Kendi arkalarındaki pislikleri, zulmü, katliamı, soykırımı görmeyenlerin pişkinlikleri”, bu kadarla da sınırlı değil?
Belçika’da 2000’li yıllardan itibaren siyasete adım atan Türk gençlerinin önüne de engel olarak, “Ermeni, soykırım” kelimelerinin yanı sıra,” Kürt, Süryani, Pontus..” kelimeleri de çıkarıldı!..
Onları siyasetten men etmek için, örgütlenmiş, Ermeni diasporası ile birlikte Belçika siyasetinin duayenleri de kolları sıvamışlardı..
Bunlar unutuldu mu?
Elbette hayır?
Hala taptaze hafızalarımızda duruyor, bu suçlamalar!..
Yakalarında “Kongo, Ruanda “ ve diğer katliam ve soykırım rozetleri olanların maskesi, işte Amerika’da nefessiz bırakılan Georges Floyd’un öldürülmesi ile gün ışığına bir kere daha çıkarıldı..
60. Bağımsızlık yıldönümünü kutlayan Kongo Cumhuriyeti’nin Belçika’daki temsilcileri, işte Türk gençlerinin dedelerini  soykırımcı ilan edenlerin maskesini öyle bir düşürdüler ki, bu durumda ilk açıklama Belçika Kralı Philippe’den geldi..
“Acıyı, katliamları, soykırımı “ kabullenen Kral Philippe’nin, basına yansıyan açıklaması altına not düşen Türkler,” Biz tarihte yüz kızartıcı bir suç işlemedik. Tarihte ne yapılmışsa vatan savunması için yapılmıştır..Türkleri arkadan vurmaya kalkanlar ise yasalar çerçevesinde “tehcire” tabi tutulmuş, bu konuda mahkemeler kurulmuştur..Birleşmiş Milletlerin “soykırım” tanımı, Türkiye’deki yaşanan tarihsel olayları tarif etmiyor..Üstelik bu alanda alınmış uluslar arası bir mahkeme kararı da yok” diye uyarılarda bulundular..
Şimdi, tarihin bir başka yüzü ile yüzleşiyoruz..
Herkes eteğindeki taşları dökecek ve insanlık adına, evrensel hukuk adına, gerekeni yapacaktır, yapmalıdır..
Eğer bunu bugün yapamaz isek, gelecekte daha çok vahşete tanıklık eder, üzülür, bağırır, çağırırız..
Bu yüzyılda insanlık, tarihin karanlık devirlerini  sorgulamalı, tarihi gerçekler ile yüzleşmeli ve gelecek için bunlardan ders çıkarmalıdır..
Hani Afganistan’a, Irak,Suriye ve diğer ülkelere “ demokrasi ” getirmek için yola çıkan, bin bir zulüm ve işkence ile insanlık suçu işleyenleri, Bosna’da masum insanları katledenleri unutmamamız gerekir..
“Esir edilen, köle olarak boynuna zincir vurulan, hayvan parklarında, kafeslerde teşhir edilen, aç, susuz çalıştırılan insanların ahu feryadı” bugün hala yürekleri yakıyorsa, gelecekte bu tip olayların yaşanmaması için gereken birlikteliği, hassasiyeti göstermeliyiz..
Çin’de mahsur, esir ve köle olan kardeşlerimizin sesi, çığlıkları unutulabilinir mi?
Ailelerinden, annelerinden daha süt emerken koparılan ve rahibelere teslim edilen Kongolu çocukların hikâyesini ah bir bilseniz?!
Hem Kongo’da” işbirlikçi” olarak suçlanan, hem de “köle” olarak getirildiği Belçika’da  “ayrımcılığa, dışlanmaya, ırkçılığa” tabi tutulanlar adına, 6 Kongolu annenin başlattığı hukuk savaşı anlamlıdır..
“Hakların iadesi” için başlatılan, bu sembolük hukuk savaşı, Belçika’da yaşayan biz Türkler için de önemlidir..
Soykırım yapanların, bizlere, çocuklarımıza “soykırım dersleri” vermeye, ne hakları vardır, ne de yetkileri vardır..
Ülkenin her yanına  sözde “soykırım anıtı” dikenlerin, parlamentolarda “soykırım kararları” alanların, Kral Philippe gibi aynaya bakmaları gerekmektedir..
Son olarak şunu ifade edeyim ki, Türkiye’de AK Parti iktidarı,” mağduriyet edebiyatı” yaparak, ülkenin  temelini sarsacak adımlar atmıştır..
İş dünyasını ters-yüz etmek için kurulan TUSKON gerçeğini unutmadık.. Fetullahçı (FETÖ) işadamlarının TUSKON bünyesinde örgütlenip, TUSİAD ve TOBB ile diğer sivil örgütlere kafa tutması, onları etkisizleştirmesi, paralel bir yapılanmaya gitme planları, şimdi Türkiye Barolar Birliği’nde tekrarlanıyor.
“Çoklu baro” yasa teklifi mecliste, baro mensubu avukatlar ayakta!..
“Siyasetin her şeye ayar çektiği, iktidardan gitmemek için her yolu kendinde mubah gördüğü”  bugünlerde Türkiye, “kendi reel gerçekleri ile uğraşacağına, yapay sorunlar, bölen ve parçalayan, ayrıştıran, dışlayan politikalar” ile nereye varacaktır?..
Bu yol, emin olun ki Türkiye’yi, daha da çıkmaza ve geri dönülmez bir sokağa çıkarır!
Ülkeye, insanımıza ve geleceğimize yazık ederiz!
“Mağdur” edebiyatı ile iktidara gelenlerin, başkalarını “mağdur etme” haklarını kendilerinde görmesi ise, acı bir tekerrürdür”..
Hatırlatalım!
Yusuf Cinal yazıyor,30 Haziran 2020 Brüksel