Merhabalar,

Bugün biraz farklı bir konu hakkında konuşmak istiyorum. Sosyoloji temelli bir olguyu ele almaya çalışacağım. Lider sevdasını inceleyeceğiz.

İlk olarak belirtmek isterim ki olaya belirli kişileri kast ederek yaklaşmıyorum. Genel olarak toplumların lider sevdalarını, bunun nedenlerini incelemeye çalışıyorum. Anlattığım şeylerden ötürü aklınıza spesifik isimler geliyor ve rahatsızlık hissediyorsanız bunun sebebi ya alınganlık ya da yaralı olmaktır.

Lider sevdasından kasıt, toplumların ilerleyebilmelerini, gelişebilmelerini ve geleceklerini, bir veya birkaç kişiye bağlı hissetmeleridir. Her şeyi yapanın o lider olduğu algısı, sanki o lider olmazsa her şey kötü olacakmış, her iyiliğin müsebbibi o şahısmış düşüncesi, lider sevdasının doruk noktasına ulaştığı durumların en başında gelir.

Bunun altında pek çok sebep vardır elbette. Bunlardan ilki toplumun zayıflığıdır. Bu zayıflığın en basit örneği kişilerin sergilemek istedikleri hayatı kendilerinde mevcut kılamamaları, erişmek istedikleri noktalara asla erişemeyeceklerini düşünmeleri gibi şeylerdir. Özellikle inandıklarından uzak yaşayan insanlar yaşanılması gerektiğini düşündüğü hayatı yaşayan birini gördüklerinde, eğer ki iradesizlerse, ona benzemek onun gibi olmaya çalışmak yerine onun boyunduruğu altına girmeyi tercih ederler. Tam bu noktada kişilerin zihninde oluşan algı o liderin tüm değerlere sahip çıkabileceği, o değerleri yaşatabileceği algısıdır. Çünkü toplum kendi başına bu değerlere sahip çıkamamaktadır.

Bu sebepten lider kutsanır, kutsallaştırılır, ilahlaştırılır. Toplum geleceğini, yarının daha iyi olacağına dair umutlarını o lidere bağlar. O toplum için o lider, iyi bir geleceğin teminatıdır adeta. O lider olmazsa olmazdır. O olmazsa yarınlar karadır. Çünkü toplum kendine yetememektedir. Toplumun tüm istediklerinin vücut bulmuş hali o liderdir. Ve o liderin mevcudiyeti ne pahasına olursa olsun korunmalıdır.(Tam bu noktada aklıma inanan insanların düşünmesi gereken bir ayet geliyor. Düşünmek gibi müthiş bir yeteneği olan insanlar için paylaşayım;  “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve çirkin işlere teşvik eder.” (Bakara, 2/268) )

Dünyada, hem geçmişte, hem günümüzde onlarcası var olan örneklerden, atışın en serbest olduğu, yermenin başımıza hiç iş açmayacağı bir örneği ele alalım. Tabi ki Adolf Hitler.

Savaştan bitap çıkmış, imparatorluk gücünü kaybetmiş, ekonomisi bitmiş, bitap düşmüş Almanyanın sahte mesihi, Adolf. Hitler örneğindeki Almanya, örneğimize birebir uymaktadır. Olumlu bir gelecek göremeyen Alman halkı, her ne kadar dünyanın en saçma ve en şeytani fikirleriyle gelse de, çelik gibi bir iradeye sahip olan ve geleceğe umutla bakan bir lider adayı görmüş ve zamanla ona teslim ve tabi olmuş, onun yolunda her türlü vahşete imza atmıştır.

Bunun en temelinde yatan sebep güçsüz hisseden, yarından ümidi kalmayan halkın, kendisinde var edemediği fakat görmek istediği özellikleri kendinde toplamış (ya da toplamış imajını çizmeyi çok iyi başarmış) birini görmesiydi. Fakat sonu herkes için kötü bitti.

Bu durum her zaman kendini tekrar eden bir durumdur. Biri çıkar. Tüm umutlar ona bağlanır. Kişi yüceltilir. Sonra hızını alamayan kitleler şirazesini kaybeder ve onu kutsallaştırır. Sonrası hep fecaat.

Özellikle de eğitimsiz toplumlar bu hataya sürekli düşerler. Kendilerine yatırım yapmak gibi bir seçenek yokmuş gibi, biri gelsin ve bizi kurtarsın isterler. Çünkü sebat içinde umutla çalışıp hayatına anlam katmak ve geleceğe iyi bir miras bırakmak yerine kısa yoldan biran evvel kurtarılmayı beklerler. Unutulan şey ise kurtarılmayı bile hak etmek gerektiğidir.

Peki lidere hiç olmasın mı? Ya da lidere nasıl davranılsın?

Lider olsun elbette. Her kalabalığın bir lidere ihtiyacı vardır. Fakat burada çok önemli üç nokta vardır.

Birincisi liderin fonksiyonun ne olduğudur. İyi bir lider pek ala bir vizyon çizebilir, yeni ufuklar gösterebilir ve toplumun ilerlemesi noktasında insanlardaki potansiyeli açığa çıkarabilir. Fakat temelde liderin sorumlukları sistemi devam ettirmek ve topluma hizmet etmektir. Hedefleri kendi çıkarına göre şekillendiren, toplumun kendisine hizmet ettiği ve erişilemez kişinin liderlikle yakından uzaktan alakası yoktur.

İkinci nokta liderin abartılmamasıdır. Elbette sistemin yürümesi için direktifleri yerine getirilmelidir fakat liderin üzerinde kavramların olduğu asla unutulmamalıdır. Adalet gibi, vicdan gibi, merhamet gibi.

Üçüncü kritik nokta ise toplumun lideri var ettiğini bilmesidir. Yani toplum kendisini kabul ettiği için o şahsa lider denmektedir. Liderinin makamından ziyade şahsiyetini kendinden üstün gören toplumlar her zaman kaybetmeye muhtaçtır. Kendisine hizmet etsin diye seçtiği bireylere alttan bakan toplumların sonu her zaman hüsran olmuştur.

Toparlayacak olursak, lider aşkıyla yanıp tutuşanlar, kendilerine yetemeyenlerdir. Kendilerine yetenler daha da ilerleyebilmek için güvendikleri bir baş isterler. Kurtarılmak için değil!

Unutmamak gerek;

Aklı selim, aklını külliyen teslim etmez,

Koyuna çoban şarttır

Kurda dosttan fazlası gerekmez!