Sevgili okurlar.
Öncelikle geçmiş mübarek “Kurban Bayramırızı”, en kalbi duygularım ile kutlar, sağlık, mutluluk ve başarılar dileriz...
“ Kurban Bayramı” ile ilgili olarak dini otoriteler, camileri dolduran mübinlere,”Kurban İbadeti” hakkında, yeterli bilgiler verdiler ve vermeye de devam ediyorlar..
Özellikle,”Hac İbadeti” için Mekke ve Medine ile kutsal topraklarda bulunanlar ise, bu ziyaretlerinde hem kurban kestiler, hem de şeytan taşlayarak “Hacı” olmanın heyecanı ve sevinçi içinde yurda dönmeye başladılar..
Bir okurum, kendi kişisel köşesinde ilginç bir değerlendirmede bulundu:
“Bayramın ilk gününden itibaren dilimizde bir tekerleme var:
“Kurban kestin mi? Kaç kişi kurbana girdiniz? Ne kadar et çıktı? Kıyma çektindin mi? Kaç kişiye dağıttınız?” türünden konaşmalara, maalesef ben de şahit oldum!
Ne acı bir durum!
Elbette hakkı ile ibadetini yerine getiren ve hakkı ile kurbanını kesenlerin, bereketi sofralara yansıdı..
“Allah’a yakın olmak, paylaşmak, birliktelik” Kurban Bayramı’nın özünü oluşturur..
“Tereciye tere satacak” halimiz yok ya, kimse kusura bakmasın, her işimizde olduğu gibi “Mübarek Kurban Bayramı”nı da “ıskaladığımız” acı bir gerçek olarak yüzümüze yansıyor!..
Keşke “Kurban Bayramının” bereketi, feyzi, güzelliği yüzümüze yansısaydı..
Taa başından itibaren, yani demem o ki, bayram namazından itibaren, dilimizde, ne “Allah” kelamı, ne Alla selamı”, “Al tekke, ver küllah” siyaset var!
Ah be kardeşim, elbette siyasetine bir diyeceğimiz yok ama, zamanı mı?
Kimi Mekke’de duada, siyasette, kimi Sakarya’da cami de gevezelikte!..
Söylenecek çok söz var da, Allah ıslah etsin!
Bu gidiş, hayra alemet değil!
Her yerimiz, “vıcık, vıcık siyaset ve dini siyasete, alet etme ve riyakarlık” kokuyor!
Maalesef, bu sepetin içinde herkes var!
Dinin siyasete alet edildiği, sahtekarlığın, riyakarlığın bu kadar yaygınlaştığı, sahte gülücüklerin dağıtıldığı, böyle bir devir ve devran görmedim!..
Allah ıslah etsin de, nereye gidiyoruz bilen var mı?!
 

***
Sevgili okurlar,
Kurban Bayramı’nda, bir başka konu dillere dolandırıldı..
Hatırladınız değil mi, Türk-İŞ Genel Başkanı Ergun Atalay’ın, hükümet ile iş zammı müzakerelerinde, açık bırakılan mikrofona yansıyan sözlerini..
Evet, açık bırakılan mikrofondan yansıya o sözler:
“Uzasa işi karıştıracağız, en azından kapattım böyle!”
Durumun özeti elbette bu sözlerde gizli değil..
Türk-İş, işçiler adına hükümet ile görüşmede..
Bu görüşmede, ülkedeki enflasyon oranında bir zam isteği var..
Zammı, işçiler adına isteyen Türk –İş Genel Başkanı Ergun Atalay..
Hükümet adına ise, masada Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk..
Peki istenen ne?
“En düşük işçi ücretlerinin 3 Bin 500 liraya yükseltilmesi,tüm kamu işçilerine seyyanen brüt 300 lira zam ve ilk 6 ay yüzde 15, ikinci, üçüncü ve dördüncü aylarda ise enflasyona göre artı 3 puan refah artışının sağlanması..”
Söylenenler ne kadar doğrudur bilemem, Türk –İş Genel Başkanı Ergun Atalay’ın medyayı kandırmak için bu sözleri sarf ettiği irdeleniyor, nedense?
Kısacası, eleştiri oklarının uçunda olan Atalay’ın, yüzde 15’lük bir zam talabinde bulunduğu, ama yüzde 8’e razı olduğu yüksek perdeden eleştiriliyor..
Şimdi burada halkın kantarına müracaat edelim..
Ve eleştiri oklarının, neden Atalay’a ağır bir şekilde yönlendirildiğini anlamaya çalışalım..
Tek Adam Rejimi, yanı Erdoğan iktidarının, kamu işçilerine yaptığı yıllık zam oranı, yüzde 12, emeklilere yüzde 16, ancak enflasyon oranlarına göre Erdoğan’ın, kendi maaşına yaptığı zam oranı ise yüzde 26..
Anladınız mı, Vehbi’nin kerrakesini?
Hanı derler ya, “biri yer, bir bakar ve kıyamat bundan kopar”diye!
İşte kızılca kıyametin koptuğu ve Türk İş Genel Başkanı Ergun Atalay’ın hedefe konduğu, pardon “kurban” edilmek istendiği kırılma noktası burası!..
Hazretlere, Tek Adam Rejimi Patronu Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirmektense, Erdoğan’a, Atalay üzerinden yüklenmek kolay geliyor..
“Vur abalıya” meselesi, vesselam!
Biz bu halleri çok severiz ya, işte Türk-İş Genel Başkanı Ergun Atalay’ın, işçi ücret görüşmelerine kurban edilmek istenmesinin altında yatan, yılların birikimidir..
Kaldı ki, Türk-İş Genel Başkanı Ergun Atalay, çıkıp cesurca,” Ben utanacak bir şey yapmadım..Bugüne kadar işçinin hakkını savuna geldim”diye açıklamada bulundu..
Elbette bu açıklamaya herkes inanmak mecburiyetinde değil..
Ergun Atalay’ı iyi tanıyanlar, onun samimiyetine elbette inanırlar..
Tırnakları ile yırtarak, işçilikten buralara kadar gelmiş, kendini işçilere, işçi sorunlarına adamış birinin, işçileri satması, hükümete boyun eğmesi sözkonusumudur?
Her şeyi nasıl da,” bozuk para gibi” harcarız!
Atalay’ı da bir kalemde “kurban etmek, harcamak” bu ya!
Hemencecik,ipi çekiverdiler!
Kolayı bu ya!
Asla inanmam!
Ama, bu ülkenin değerlerini alt üst edenlere, kurban edenlere, milletin malını satanlara, ona, buna peşkeş çekenlere ve işi dağların yağmalanmasına kadar getirenlere, toprağa siyanürü bulaştıranlara ses çıkartmayanların, Ergun Atalay’a söyleyecek ne sözleri ola ki?
Geçiniz efendiler!
Atı alan Üsküdar’ı geçti!
Hep öyle denmiyor mu?
***
Sevgili okurlar,
Tatil dönemi ya, Sakarya’da dere, tepe, cadde, sokak gezmeye, dost ziyaretlerine devam ediyoruz..
Baba, ana memleketi Akyazı’da önemli ziyaretlerde bulunduk..
Bu arada Sevgili merhum ustam, hocam bir spor ve gönül adamı Naci Fazlıoğlu’nun mezarını da ziyaret etme fırsatım oldu..
Oğlu Yaşar Fazlıoğlu ile de bir kahve içimi sohbet ettik..
Babası merhum Naci Fazlıoğlu’nun ideallerini yaşatıyor..Kızının biri üniversite de, diğeri de bu yıl üniversiteyi kazanmış..
Ne kadar mutlu oldum..
Allah gönüllerine göre versin!..
İnsanın aza kanaat etmesi, az ile yetinmesi, mutlu olması, budur işte!
Elbette sıkıntıları vardır..
Ama tüm bu sıkıntılara rağmen, bahçende tavukların özgür dolaşabiliyorsa, horozun ötebiliyorsa, köpeğin havlıyorsa, ne mutlu size!
Ülkeye, böyle de hizmet edilir..
Milletin parasını harcur et, hizmete ötele, ele geçirdiğin imkan ve kabiliyetleri, kendi çıkarın, avanen için kullan, sonra çık ortaya, ona buna laf yetiştir!..
Kaf, Kef, Lam, Mim!..
Söz de siyaset yapıyor efendi?
Eseriniz ortada!
İflası verilmiş bir kasa ve hizmet edemeyecek halde olan bir durum hasıl omuşsa!
Söylenecek, savunulacak ne ola ki?
Aaa, sağlıkta çağ atladık!
Dağları delik, deşik edip, kumunu bile eledik!
Yollar, köprüler, hanlar, saraylar, kayya kuyuları inşa ettik!
Al sana, TOKİ evlerinden bir daire!?
Dan dini, dan dini destanı, danalar girdi bostani!..
Yetiş ey hazret!?
Sen onları küllahıma anlat!
Yemezler!
Demek ki, mutlu olmak için başka seçeneklerde var!
Yıllar önce, pancar tarlasını futbol sahasına çevirdi diye sevgili merhum Naci Fazlıoğlu’nu eleştirenler vardı!
Neredeler?
Evet, Naci Fazlıoğlu efsanesi yaşıyor, yaşatılıyor!
Yaşayan ve yaşatanlara selamlar olsun!
“Gözlerim yolda kaldı, özledim seni!
Sen, seni bilmez isen, özleme beni!
Bir vefalı dost duasıdır, her dem başucumda..
Yaşatır, ayağa kaldırır, dağıtır öfkeyi, kemi!”
Ne olursa, olsun, zaman akıp gider, kurban olun, ama kimseleri kurban etmeyiniz!
Bu da geçer, bu da geçer!
Sağlıklı güzellikler dilerim..
Yusuf Cinal/17 Ağustos 2019 Cumartesi