Sevgili okurlar,
Bir '19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik Spor Bayramı'nı idrak ettik..
Hemen ardından, mübarek Ramazan Bayramı ile sevincimiz ikiye katlandı..
Ancak bu 'Koranılı” günlerde, ne milli bayramımız '19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı' coşkusunu yaşayabildik, ne de dini bayramımız, 'Ramazan Bayramının' ülviliğini yaşayabildik!
Özellikle 'karantinalı” günlerde olmamız, sağlıklı yaşam için tedbirler yumağı ile boğuşmamız nedeni ile böyle olağanüstü günlerde elbette yapabilecek çok şeyimiz yok!
'19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik Spor Bayramı', bana hep, Samsun'u, Havza'yı, Amasya, Sivas, Erzurum buluşmalarını, o muhteşem 'İstiklal Mücadelesini', Ankara'da TBMM'nin( Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin) açılışını, sonra İnönü, Sakarya, Duplupınar savaşları ile nihayet, 9 Eylül İzmir'de, göndere Türk Bayrağı'nın çekilmesini, velhasıl Atatürk'ü, İsmet İnönü'yü, Kazım Karabekir'i Fevzi Çakmak'ı, Alifuat Cebesoy'u, Refet Bele'yi ve diğer kahramanları hatırlatır..
101 Yıl sonra, Samsun'da yakılan o kurtuluş meş'alesini yakanları hatırlamak, onların eserlerini yaşatmak, daha ileri götürmek, çağdaş dünya ile ilimde, fende, sosyal bilimlerde yarışmak, halkımızın mutluluğunu, refahını temin etmek gibi, bir görevimiz olduğu unutulmamılıdır..
Öğrencilik yıllarımızda, Akyazı Futbol sahasında bir araya gelerek, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün “Türk Gençliği'ne armağan ettiği; '19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik Spor Bayramı'nı doya, doya idrak eder, birbirinden güzel jimnasitki hareketleri, milli marşlar, bandolar eşliğinde Akyazı'yı baştan aşağı yürür geçirdik..
Öğretmenlerimiz başta olduğu halde, sportif, renkli kıyafetler içinde
bütün okullu öğrenciler, futbol sahasındaki yerimizi alır, sembolük olarak 'Bandırma” adlı vapuru, öğrencilerden oluşan Türkiye haritisaı üzerinden İstanbul'dan yola çıkartır, Samsun'a ulaştırırdık..
Vapurdan inenleri karşılayan arkadaşlarımız olurdu..O Milli heyet oradan Anadolu kentlerinde “Milli Mücadalenin” ilk işaret fişeklerini atmak için yola çıkardı..Bunu her ildeki halk oyunları gösterileri takip ederdi..
Trabzon'da kemence eşliğinde horon, Kars yöresinde  'Atabarı', Ege yöresinde 'Efeler', Diyarbakır'da 'Halay', Erzurum'da 'Dadaşlar' müzik eşliğinde büyük bir coşkunun yaşanmasına vesile olurdu..Biri başlar, biri biter ve sonunda büyük bir 'Kurtuluş', yani vatan topraklarının düşmandan temizlenme sevinci yaşanırdı..
Ardından birlikte Ata'nın gençliğe seslenişi, sonra gençliğin, Ata'ya olan cevabı ve bağlılığı Akyazı'da ve yurdun her yanında yankılanırdı..Bunu şiirlerin okunması, günün mana ve önemini belirten konuşmaların yapılması takip ederdi..
O günleri şimdi hatırlayanlar var mı bilmem?
Bütün bu güzelliklerin ardından ise Akyazı'nın spor gençliği sahneye çıkardı..
1949 Yılında, Akyazılı gençlerin kurduğu 'siyah-beyazlı' renklere gönül veren Akyazı Gençliksporlu ve 1957 Yılında karşı gençliğin kurduğu, 'sarı-yeşil' renklere gönül veren, olgun sporcuların oluşturduğu futbol takımı ile esnaflar ve memurlardan oluşan bir takım karşı karşıya gelir ve mutlaka maç beraberlikle biterdi..
Hatırladığım büyüklerimiz arasında,'Tavasapı Selahattin, Kelle Hüseyin, Şoför Cevat, Terzi Fuat, Oflu Naci, Rüzgar Hayri, Gudullü Kenan, Baykal Ruhi, Foto Fethi, Avcı Fethi, Terzi Ali Bulut, İzzet Sevencan,Vehbi Sevencan, Thamas, Pilot, Elektrikci Dursun Seçkin, Metin Gülerman, Polis Sedat, Muzaffer Köklü, Hasan Şafak,Hasan Azizoğlu,Boru Hayrettin, Cur Fahrettin Cur, Kenan Boztepe, Suat Boztepe,Manik Mustafa, Kopya Mehmet, Hacı Aliosman Uygun, Arap Yetkin, Uşaklı Ahmet, ve arkadaşları' eski günlerin heyecanı ile esnaf ve memurlara karşı hünerlerini gösterirlerdi..(Allah hayatlarını kaybedenlere gani,gani rahmet,hayat olanlara da sağlık ve afiyet versin!)
Ne muhteşem birliktelik, ne mupteşem coşku, ne heyecan yaşanırdı..
Hatta bir ara, gelenek haline getirilen etkinliklerin en sonunda gerçekleştirilen atletizim yarışı, kutlamalara damga vururdu..
Ne bağnazlık, ne de gençlerin giyimi, kuşamı ile ilgilenenler olurdu..
Her aile evlatlarını en iyi şekilde giydirir, tertemiz okula gönderirdi..
Zira birlikte bayram coşkusu yaşanırdı..
Düşman işgaline uğrayan ve sonunda verilen bir milli mücadelenin ardından temelleri sağlam atılan Cumhuriyet Türkiye'sinin gençleri, insanları böyle önemli bir bayramlarda bir araya gelirdi..
Gelebilirlerdi..
Bu sadece Akyazı'da değil, Sakarya'nın her ilçesinde olduğu gibi yurdun her köşesinde böyle bir heyecan ve coşku yaşanırdı..
Biz şimdi o günlerden gittikçe uzaklaşmanın, ayrışmanın ve birbirimizi ötekileştirmenin sancılarını yaşıyoruz?!..
Bugün siyasetin dayatması ile geldiğimizi yeri, hepimiz enine, boyuna düşünmek, irdelemek ve bundan bir sonuç çıkarmak zorundayız..
Nasıl oldu da, bu güzellikleri, bu birliktelikleri, bu coşkuları ıskayarak, İstiklal Mücadelesi'nden kaçan, eşkiya ruhu ile ayrışmaya, birbirimizi ötekileştirmeye, menfaat klikleri oluşturmaya, ucube fikirlerde inat etmeye, kin ve öfke ile bir birimize bakmaya, zarar vermeye başladık?
Durup düşünmek ve bir muhasebe yapmak gerek?..
Bizi, bize düşman eden bu siyasi anlayıştan biran önce kurtulmak, sıyrılmak, yeniden sevgi, saygı, barış, özgürlük ortamlarını yaratacak birliktelikler sağlanmalıdır..
Bayramların amacı bu değilmidir?
Neler kaybettiğimizin hesabı, bu zor günlerde daha iyi ortaya konur..
İşte geldik, gidiyoruz!

Bize bu güzel vatanı, bu güzel sistemi armağan edenlere vefa borcumuzu unutmamalıyız..
Türkiye'nin geleceği, tek adam sisteminde değil, hele “Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nde hiç değil, bir an önce ülke, fabrika ayarlarına dönmeli..
Köy adları, köy
meraları, otlaklar, bataklıklar, dereler, dağlar, yaylalar, bayramlar, tekrar insanımızın hizmetine verilmelidir..
Tekrar Akyazı'da, Karasu'da, Hendek, Geyve, Sapanca ve diğer ilçelerde yaşanan o coşkular, ülkemizin her yanında yaşanmalıdır..
Tekrar ülke ekonomisine katkı için herkes işbaşı yapmalıdır..
Siyaset ise insanımıza önderlik yapmalıdır..
Zira bu memleketin asıl sahipleri onlardır..Onları bu ülkenin zenginliklerinden, güzelliklerinden ve geleceğinden mahrum edecek, yaptırımlardan kaçınılmalıdır..
İşte eski günlere özlemler duyuluyorsa, orada büyük sorunlar var demektir..
Bu sorunları yaratanlar ise, gereğini yapmalıdır..

***
Sevgili okurlar,
'Milli Bayram' ile yola çıktık, hemen ardından 'Dini Bayram' yine bir başka coşkuyu, birlik ve beraberliği yaşamaktan mahrum kaldık..
Bayram namazı için camileri dolduramadık, mezarlara o beklenen ziyaretleri yapamadık, el öpmelere gidemedik..
Bu salgın “
Koronalı” günlerden çıkaracağımız, bu manada büyük dersler var..
Belçika'da üç aydır ayrı düştüğümüz, telefon ile hergün görüştüğümüz evlatlarımız, torunlarımız ile Bayramın birinci günü buluştuk, kucaklaştık hasret giderdik..
Uzaktaki sevdiklerimize yine telefonlar ile ulaşarak, telefonun tellerine türküler yazdık..Evet, mektuplar, tebrik kartları atamadık ama, birebir görüntülü aramalar ile gülen, hasret dolu gözlerle bizleri bekleyenlere “ iyi bayram” dilekleri gönderdik..
Üzülerek ifade edeyim ki, bu dini ve milli bayramlara rağmen, aile bireyleri içinde birbirine “yabancılaşmak” gittikçe büyüyor. !.
Siyasi nedenler, aile içindeki başka sorunlar, nemelazımcılık, umursamamazlık almış başını gidiyor !..
Allah razı olsun, bayram nedeni ile yüzlerce değil, binlerce tebrik mesajı aldı
k..Ama bunlar içinde maalesef bir kesim aile bireyleri,yani gözden ıraktakiler yoktu?
Kısacası 'gözden ırak olanlar, gönülden de oluyormuş !'
Ama yinede sevdiklerimiz..
Varlıkları yeter!
Yeterki, sağlıkları yerinde olsun!
Fakat,bu 'yabancılaşma' aile ortamından başlayarak, tüm toplumu kapsarsa vay halimize?
İşte o zaman kendi kültür değerlerinden uzak, bireyci, egoist bir toplum olarak,nerede birlik ve beraberlik yapabiliriz ki?
Sonuç olarak demem o ki, siyaset kurumu, ülke insanları arasındaki birlik ve beraberlik tuğlalarını yıkmamalı, dağıtmamalı..
Sonra bu tuğlaları bir araya getirmek çok zor olur..
İşte 'İstiklal Mücadelesi'nde bu zorlukları yaşayan Türk Milleti, bu Koronalı günlerde de birlikte, 'varolmak' kavgasından başarıyla çıkma ecburiyetindedir..
Herşeye rağmen, bunu başaracak, güç, kuvvet, azim ve irade bu millette fazlası ile var..
Yeter ki, farkın olalım!..