Yoğun mücadelelerden sonra hak ettiği tahta oturmuştu. O artık genç bir imparatordu. Halkına hizmet edecek, ordularıyla seferlere çıkacak ve ülkesinin topraklarını genişletecekti. İlk işi güçlü bir otorite sahibi olarak kendisine karşı gelenleri kendi safına çekmek oldu. Aslında savaşmayı sevmiyor gereksiz buluyordu fakat bazen savaşmak zorunda kalıyordu. Ordusuyla çıktığı seferden başarıyla dönmesi sonucu halkının tamamen güvenini kazandı. Komşu ülkelerle ticaret günden güne artarken halkın kazanç ve refah durumu da bir önceki döneme göre çok daha iyi durumdaydı ve her şey yolunda gidiyordu.

Yıllar birbirini kovalıyor, yeni başarılar, yeni zaferler art arda geliyordu. Sadece savaş alanında değil, ticaret ve ekonomi alanlarında da ülke daha önce yaşamadığı altın bir çağ yaşıyordu. İmparator olarak aralarda halkın arasına karışıyor, insanlarla konuşuyor, çarşıda fiyatları denetliyordu. Adalet sistemi ise son dönemlerdeki en başarılı dönemini yaşıyordu. Suçlular anında cezalandırılıyordu. Fakat cezalandırma işlemi sadece demir parmaklıkların arkasına kapatmak değildi. Onları işlediği suçlara göre kategorilere ayırıyorlar ve sonrasında sosyal hizmet görevinde çalıştırıyorlardı.

İmparator, halkının huzurundan ve yaptığı işlerden çok mutluydu. Artık o genç biri de değildi. Orta yaşlarına gelmiş saçlarında az da olsa beyazlar belirmeye başlamıştı. Daha kararlı ve karar verme sürecinde daha sertti. Gençliğin getirdiği toyluktan eser kalmamıştı.

Tahtında oturduğu bir gün bir elçi ziyarete geldi. Elçi, ülkenin en uzak sınırındaki bölgeden geliyordu. O sınır bölgesi o kadar uzak bir yerdeydi ki, imparator bölgeyi tam olarak hatırlayamadığı için danışmanlarından destek almıştı. Elçi ‘’Değerli imparator, sınır bölgenizde bulunan bir köyden gelmekteyim. Halkım olarak mağduruz. Tam sınır bölgesinde bulunduğumuz için hem size hem de diğer devlete vergi vermekteyiz. Bununla da kalmayıp vergiyi toplamaya gelen askerler elimdeki ürünleri toplayıp gidiyorlar. Buna bir çözüm bulmanızı istiyorum. Sizlerin huzuruna gelmeden önce diğer ülkenin lideriyle de görüştüm fakat bir netice alamadım.’’ İmparator başını salladı ve eliyle elçiye uzaklaşmasını emretti. Hiçbir imparatorun yapmayacağını yapıp bu konu hakkında bir araştırma yapılmasını istedi. Danışmanları hemen konuyu askeri makamlara iletti.

İki hafta sonra araştırma sonuçlandı ve imparatora bilgilendirme yapıldı. Elçi söylediklerinde haklıydı. Sınır bölgesinde bulunan köyden her iki ülke de vergi alıyor ve o bölge halkını sömürüyorlardı. İmparator bu haksızlığa son vermek için ordusuna sınır bölgesine gitmesi için emir verdi. Kendisi de kurmayları ve danışmanlarıyla beraber sınır köyüne gitti. Köydeki halkla konuştu ve bir elçisini diğer ülkeye yolladı. Elçi, diğer ülkenin kralına köyün kendi topraklarına katılmasını rica etti. Karşılık olarak elçiyi öldürdüler ve kellesini imparatora geri yolladılar.

İki ülke arasında savaş başladı. Kolay geçeceği düşünülen savaş aksine çok çetin geçiyordu. İmparator başta savaşı kumanda ediyordu fakat savaş şartları onu savaş alanına girmeye itti. Artık o da savaşın içerisindeydi. Diğer ülkenin kralı da savaşa dâhil oldu. İmparator ve kral savaş alanında öldürüldüler. Yaşanan bu savaş tam bir hafta devam etti. Ta ki iki ordunun da neredeyse askeri kalmayana kadar. İki ordu aralarından en deneyimli askerleri seçtiler ve bir barış anlaşması imzaladılar. İmzalanan anlaşmalarda sınır köyünün durumu da belirtilmişti. O madde şöyleydi:

‘’Sınırda bulunan bu köy artık özerk bir federasyondur ve hiçbir devlete bağlı değildir. Sınır komşusu olduğu her iki ülke de işbu köye kayıtsız şartsız yardım etmekle hükümlüdür. Bu köyün durumu için savaşa girmek veya mücadeleye girmek teklif dahi edilemez.’’