Sözüne en çok itibar ettiğim siyasetçilerden Ümit Özdağ, virüsle mücadele başarımızın bir efsaneden ibaret olduğunu açıkladı.

O çok uzun basın açıklamasından özetler vereyim;

Korona salgınına eş zamanlı olarak dört krizi yaşarken yakalandık.

Kurumları yıkan ve hukukun üstünlüğü ilkesini yok sayan tek adam rejiminin neden olduğu devlet krizi, Türk Milletini ayrıştıran milli birlik krizi, üretimden kopup dış borç bağımlısı bir rant ekonomisi uygulanmadığı için saplanılan ekonomik kriz ve demografik yapımızı değiştiren, milli kimliğimizi tahrip eden Suriyeli sığınmacılar krizleridir.

Saray Rejiminin Türkiye’yi içine sürüklediği devlet krizinde, devletin taşıyıcı kolonları olan kurumlar zayıflamış, bütün popülist rejimlerin ortak özelliği olan uzmanlığın aşağılanması, liyakatin yerini biatın alması Türk devlet bürokrasisini ağır şekilde yıpratmış, Türkiye Cumhuriyeti, liyakat yerine biat esas alındığı için salgına karşı önlemlerde gecikilmiştir.

Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Hastalık Önleme ve Tedavi Merkezi’nin salgınlara karşı ülkelerden istediği plan, Türkiye’de 2019’da 208 sayfa olarak “Ulusal Hazırlık Planı” ismiyle yapılmış ancak rapor bu salgında dikkate alınmamış, gereken hazırlıklar yapılmamıştır.

Öyle ki, Sağlık Bakanı, 22 Ocak 2020’de “Şu an Türkiye için herhangi bir Koronavirüs riski söz konusu değil” açıklamasını yapabilmiştir.

Oysa Cumhuriyet, büyük imkansızlıklar içinde dahi, salgın hastalıklar ile mücadele edip onları yenmiş ve yok etmiş bir geleneğe sahiptir. Sıtma, frengi, kuşpalazı, tifo, sarıhumma, verem, dizanteri, cüzzam gibi hastalıklar, savaştan sonra harap ve bitap düşmüş bu millet tarafından 1929 ekonomik buhranının ezdiği bir dünyada başarılmıştır.

Geleneği olan devletler her olası durum için alınacak önlemleri ve kimin alacağını önceden belirleyen düzenlemeler hazırlarlar.

Türkiye Cumhuriyeti küresel salgına karşı o dört aylık süreçte yeterli şekilde hazırlanamamıştır.

30 Ocak 2020’de Dünya Sağlık Örgütü küresel salgın (pandemi) ilan etmiş, aynı gün, İYİ Parti’nin TBMM’de verdiği Araştırma Önergesi iktidar bloğu tarafından reddedilmiştir.

Yapılması gereken ilk şey devletin ilgili bütün bakanlıklarını bir araya getiren “Küresel Kriz Koordinasyon Merkezi” olmalıydı.

Süreç, bir danışma kurulu olan ve Sağlık Bakanı’nın başkanlığındaki yetkisiz gruba havale edilmiştir.

Salgının Türkiye’ye sınır ötesinden geleceğinin bilincinde olarak havaalanları, limanlar ve sınır kapılarında, ayrıca kaçak girişlerin olduğu sınırlarda İçişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı eşgüdümü ile çok erken tarihlerden başlayarak sağlık kontrolleri yapılmalıydı.

Bütün bunlar yapılmadığı gibi, muhalefetten gelen “zorunlu karantina uygulanması” çağrılarını Saray rejimi ekonomik olarak kaldıramayacağı düşüncesi ile duymazlıktan gelmiş ve salgının yayılmasına neden olmuştur.

Uzmanlığı, bilimi, seçkinliği değersizleştiren; vasatı yücelten, hatta kutsayan popülist AKP geleneğinin bu noktaya gelmiş olması şaşırtıcı değildir.

Popülizm, kendi ürettiği sahte düşmanlıklar üzerinden toplumsal ayrışmalar ve düşmanlaştırmalar ile toplumu manipüle ederek yönetir. Oysa yaşanan krizde düşman sahte değil, gerçektir.

Sahte düşmanlar karşında başarılı olan popülist söylem, gerçek düşman karşısında yenilir.

AKP’nin Korona karşında yaptığının benzerlerini ABD’den, İngiltere’ye, İngiltere’den Brezilya’ya diğer popülist rejimlerde yapmışlar ve bedelini halklarına ödetmeye devam etmektedirler.

Saray Rejimi bütün imkanlarını halkla ilişkiler çalışması ile “Koronavirüsle mücadelede başarılıyız” efsanesini yayma üzerine kurmuştur. 15 Mayıs 2020 itibariyle yeni vaka açısından Dünyada 11. Avrupa’da 3. sırada ve toplam vaka sayısında dünyada 10. sırada olan bir ülke hangi ölçüte göre başarılıdır.

Bazı temel hatalar yapıldı önlemler geç alındı.

Ulusal Hazırlık Planı’nın en geç 1 Ocak 2020’de yürürlüğe koyulması gerekirdi. Hıfzıssıhha Kanunu uygulanarak, illerde valilerin başkanlığında salgın ile mücadele komisyonları oluşturulmalıydı.

Umre’ye gidiş yasaklanmalıydı. Dönüşlerinde 15 bin kişi kontrolden geçirilmeden serbest bırakılmamalıydı.

İran sınırı başta olmak üzere, sınırlarımız daha erken kapatılmalıydı.

Başarılı bir karantina programı uygulanamadı. Zamanında açıklanan ve bir hafta süreli bir mutlak karantina çok daha etkili bir sonuç alacaktı.

Maske sürecini bile yönetemediler. Ülkeler satın aldığı maskeleri havaalanlarında adeta birbirlerinden çalıp kendi vatandaşlarına götürürken, AKP Hükümeti kendi vatandaşlarının maske ihtiyacını koordine edip karşılayamadan 60 ülkeye yardım yapmakla övünmektedir.

Rakamlar ile başarı efsanesi yazmak kolaydır. Türkiye ısrarla Dünya Sağlık Örgütü’nün kullandığı kodlamayı kullanmamıştır. Bu ısrarın amacı, rakamları düşük göstermektir.

31 ili kapsayan ilk sokağa çıkma yasağı iki saat önce ilan edilmiş, İçişleri Bakanlığı ve hükümet arasında koordinasyonsuzluk sebebiyle halk sokağa dökülmüş ve yaşanan kargaşa salgının artmasına neden olunmuştur.

Erdoğan’ın “salgın ile mücadelede başarılıyız” söylemi algı yönetimini hedefleyen bir efsanedir. Salgın boyunca gerçekten başarılı oldukları tek nokta, başarılı oldukları konusunda etkili algı yönetimi yapmaları olmuştur.

Başarının ölçütü, ABD, İtalya ve İspanya baz alınacak olursa “evet”, Japonya ve Güney Kore ile karşılaştırıldığında ise hayal kırıklığıdır.

Sonuç olarak, NAZİ Propaganda Bakanı Goebbels’i imrendirecek bir propaganda çalışması ile kendi halkına maske dağıtamayan, kendi halkına maske dağıtamazken 60 ülkeye sağlık yardımı yapan Saray Rejimi, başarılı olduğu algısı oluşturma yolunda mesafe kaydetmiştir.

Bu noktada, Saray Rejimi’nin başarısız olduğu açığa çıktığı için durdurulan “şehir hastaneleri” projesinin “salgın ile mücadelede başarılı mücadeleyi sağladığı” iddiası ile propagandasını yaptığının da altı çizilmelidir.

Korona gibi bir salgın ile mücadele ederken, toplumsal dayanışmayı artırmak yerine toplumsal gerilimi yükseltmek için her şeyi yaptılar.

Yardım toplamak ve dağıtmak isteyen muhalif belediyelerin banka hesaplarına el koymuş, belediyeleri “paralel devlet” olmakla suçlamıştır. Muhalefet partilerine “virüs” benzetmesi yapmıştır.

Sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin çok sağlam temeller üzerine kurduğu ve AKP’nin yarattığı bütün tahribata rağmen gücünü koruyan sağlık çalışanlarının fedakar ve bilimsel çalışmaları sonucunda Türkiye çok şükür ABD, Fransa, İngiltere ve İtalya kadar ağır bir darbe almamış, ancak hak ettiği ve olması gereken Japonya ve Güney Kore gibi az zarar gören ülkelerin yanında da değildir.