Korelasyon en basit ifadesiyle iki değişken arasındaki ilişkiyi ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Birbiri ile alakalı iki değişken arasındaki ilişkinin nasıl olduğunu anlamak ve tespit etmek için kullanılır.

Örneğin soğuk havalarla trafik kazaları arasında pozitif korelasyon vardır. Yani biri arttığında diğeri de artmaktadır. Havaların soğuması yollarda buzlanmaya, camlarda buğu vb. sorunlara sebep olur. Aracı kontrol etmek zorlaşır ve sonuç olarak kazalarda artış meydana gelir. Bu korelasyonu anlamamız açısından çok basit bir örnektir.

Örnekten de anlayabileceğimiz gibi, korelasyonun tespiti için ilk sorulması gereken soru “Neden”’dir.

Bunun yanında korelasyon gözle görülür bir ilişki değildir. Tespit edilmesi için üzerinde çok çeşitli açılardan düşünmek gerekmektedir. Verilerin iyi yorumlanması ve çoğu durumda da ciddi bir istatistiki çalışma ile analizin temellendirilmesi gerekmektedir.

Neden bu konuyu ele alıyoruz. Şimdi biraz bundan bahsedelim. Ülkemiz insanında ne yazık ki her açıdan bir peşin hüküm verme ve dogmalara kapılma refleksi vardır. İnsanlar bir söyleme “ne alaka” demeden inanmaya çok meyilli maalesef.

Biri çıkıp bu insan / insanlar şöyle kötü dediği zaman, ya da bu olay bu yüzden oldu denildiğinde insanlar söylenenlere kolaylıkla inanabilmekteler. Burada yapılması gereken iddia edilen sebep ile sonuç arasındaki ilişkinin sağlam bir şekilde sorgulanmasıdır.

Peki insanlar neden söylemlerdeki iddiaları, sebep sonuç ilişkisini sorgulamıyor. Şimdi biraz buna odaklanmakta fayda var.

Bunun ilk sebebi yanlılıktır. İnsanlar bir süjeye veya kavrama ne denli bağlılarsa onu savunurken gerçekliği eğip bükmeye de o denli meyilli olmaktadırlar. Bu meyil de onların mantık yapılarını çökertmekte ve düşünmekten ziyade saçmalayan bir insan haline gelmelerine sebep olmaktadır. Basit ifadesiyle körü körüne inanmak da diyebiliriz.

Bu durumun dozu arttığında görebileceğiniz en uç şey ise gözün gördüğünü, kulağın duyduğunu, herkesin bildiğini reddetme halidir. Bu davranışı sergileyen insanları son zamanlarda daha sık görmeye başladık. Bazı insanlar gerçeklikten o kadar kopmuş durumdalar ki iddialarını temellendirebilecek en ufak bir gerekçeleri dahi yokken, kendinden son derece emin bir halde ve üstüne basa basa o saçmalığı savunabilmekteler.

Bu inkar edilemez bir psikolojik problemdir. Bunu anlamak için alim olmaya gerek yok.

Diğer iki sebep ise hipnoz edilmiş olmak, korkmak diyebiliriz.

Korku doğası gereği sağlıklı düşünceyi felç eder. Çok korkan insan aklıselim kalamaz ve saçmalamaya meyilli olur. Aklına bir dogma yerleştirilmiş insan bir de korkutulmuşsa tam anlamıyla hipnoz edilmiş demektir. Aradaki korelasyon var mı yok mu bakmadan başına gelen her şeyi inandığı düşünceye bağlar. Hurafeler buna güzel bir örnektir.

Körü körüne inanılmış hurafeler ve bunun üzerine bunlardan korkmak bir araya gelince artık insanlar saçmalamada sınır tanımaz bir hal alabiliyorlar.

Korelasyonun gerekliliğinin göz ardı edilmesinden kaynaklanan çok fazla sorun var.

İnsanlar çok çabuk yönlendirilebiliyor.

Birbirine çok kolay düşman olabiliyor, birbirlerini çok kolay suçlayabiliyorlar.

Çok kolay ayrışabiliyor, hızlıca bölünüyorlar.

Öylece uzaklaşıp kutuplaşabiliyorlar.

Halbuki ne kadar da kolay çözümü.

Sorsak ya;

“NEDEN?”