Bir köprünün başındayım. Ayaklarımı metrelerce altımda akan denize doğru sallandırıyorum. Denizi seyrederken düşüncelere dalıp gidiyorum. Aslında meraktan çıktım buraya ben hem güzel denizi izlerken neler olacağını da görmek istiyorum. Bir süre kimse görmedi beni ya da gördü de bir şey demek istemedi. Belirli bir süre sonra bir teyze yanıma yaklaşıp ‘’Evladım, iyi misin?’’ dedi. Onun yüzüne bakarak gülümsedim. ‘’İyiyim, teyzeciğim. Sadece biraz kendimi dinlemek istediğimden dolayı buraya çıktım.’’ dedim. ‘’Aman oğlum, dikkat et kendine. Ama iyi yapmışsın bende gençliğimde böyle yapıyordum.’’ dedi ve gitti.
Demek ki bu planı, projeyi ilk düşünen ben değilmişim diye düşündüm. Ayaklarımı sallandırmaya devam ediyorum. Denizden yukarıya doğru vuran hafif, keyif veren esinti daha da mutlu ediyor beni. Hayallere dalıyorum. Buradan atlasam ne olur diye düşünüyorum. Sonrasında da köprünün ucuna çıksam kendimi aşağıya atacak cesareti bulamayacağımı düşünüyorum. Peki, ya o cesareti bulup kendimi aşağıya bıraksam? Hava da mı ölürüm yoksa denize çakıldığım anda mı ölürüm? Bu düşüncenin ardından hemen içimdeki pozitiflik ortaya çıkıp ya ölmezsem? Sorusunu soruyor . Bu sorunun cevabını hiçbir zaman bilemeyeceğim. En azından bilmek istemiyorum. 
Düşünceler içerisindeyken yaşıtım bir kadın yanıma geliyor . Ayaklarını benim gibi aşağıya sallandırmıyor ama yanımda bağdaş kurup oturuyor . ‘’Nasılsın? Ne yapıyorsun burada?’’ diyor ,  ‘’Hiç, kendimi dinlemeye biraz da hava almaya geldim. Bu sefer de böyle oturmak istedim.’’ diyerek yanıtlıyorum.. Kadın gülerek ‘’İyi yapmışsın. Benim de ne kadardır aklımda böyle bir şey yapmak vardı ama cesaret edemiyordum. Seni görünce sorayım dedim. Şimdi acelem var ama bir dahakine burada olursan eşlik ederim sana.’’ diyerek yanımdan kalkarak gidiyor . Gayet iyi izlenimler ve olumlu yorumlar alıyorum diye düşündüm.  
Bu süreç boyunca bir amca vearkasından da yaşıtım bir kişiyle konuştuk. Onlar da bu ayak uzatma işinin nasıl olduğunu, keyif verip vermediğini sordular . Ben de yaşadıklarımı anlattım. Her benimle konuşanın kafasında da ayaklarını köprüden sallandırıp oturmak varmış ama kimse yapmamış. Sorduğumda da hiçbiri cevap veremedi ama hepsi düşündüğünü söyledi. Yalnızca bir tanesi yükseklik korkusu olduğu için cesaret edemediğini  söyledi. Bu konuşmalardan sonra kendimi o kadar özel hissetim ki anlatamam. Düşünsenize herkesin düşündüğünü fakat yapmaya cesaret edemediği şeyi siz yapıyorsunuz ve bunu yaparken keyif alıyorsunuz. 
Derken bir siren sesi duydum. İçim huzursuzlandı. Kafamı hafifçe arkaya doğru çevirdiğimde gelenin polis olduğunu gördüm. Polisler temkinli bir şekilde yanıma yaklaştı.
‘’Ne yapıyorsun burada bu şekilde?’’
‘’ Sadece oturuyorum. Denizi izliyorum ve temiz hava alıyorum.’’
‘’Böyle temiz hava mı alınır? Burada oturmak yasak kalk yoksa hakkında işlem yaparım.’’
Hafifçe oturduğum yerden kalktım. Sırt çantamı sırtıma astım. Polislerin yüzüne bakarak bir şey demeden oradan yürüyerek uzaklaştım. 
Eve geldim. Koltuğa oturdum ve bugün yaşadıklarımı düşündüm. Herkes benimle konuşmuştu ve kimse de ters bir tepki vermemişti. Aslında bir şey de yapmamıştım sadece oturuyordum. Peki, o zaman polis neden oradan kalkmamı istedi ve bunun yasak olduğunu söyledi? 
Eğer bu yasaksa ve toplum düzenine aykırı bir durumsa toplumun diğer bireyleri olan o insanlar bana neden tepki göstermedi? Toplum için olduğu söylenen bu yasaları o zaman kim koydu? Toplumun bu kurallardan haberi var mıydı? Bu soruların cevaplarını da düşünmek için ertesi gün yine köprüye gittim. Tekrar ayaklarımı denize uzattım ve polisin gelmesini bekledim. Polis geldi ve ben de kalkıp aynı şekilde evime döndüm. Evimde düşünmeye devam ettim.