Bulundukları uzay gemisinden keşif görevi için ayrıldılar. Uzayın derinliklerini inceleyeceklerdi. Fakat beklenmedik bir anda bilmedikleri bir akıma kapıldılar. Ufak mekikleri sarsıldı. Kontrolü kaybettiler. İncelemeleri gereken bölümün hemen yakınında bulunan Güneş’e benzeyen büyük gezegenin çekim gücüne kapıldılar. Ne yapıp ettilerse bu çekim gücünü durduramadılar ve bu büyük gezegene doğru sürüklendiler.

Atmosferi yoğun gazlı, sıcaklığı çok yüksek olan bu alev topunun içine artık iyice giriyorlardı. Kalın atmosferin ilk katmanına gelmişlerdi. Yüksek sıcaklık ve radyasyon sebebiyle artık sonlarının geldiğini düşünüyorlardı. Mekiğin bu gezegenin sert şartlarına dayanma şansı yoktu. Veriler gezegenin sadece gaz kütlesi olduğunu ve bir yeryüzünün bulunmadığını gösteriyordu. Bilinmez ve kaçınılmaz sona doğru hızla yaklaşıyorlardı.

Atmosferin bir alt kademesine doğru ilerledikçe radyasyon seviyesi ve sıcaklık daha da arttı. Geminin yapısal bütünlüğünde bozulmalar başladı. Bu esnada görevleri gereği bütün topladıkları verileri kaydetmeye çalışırlarken bir yandan da endişeyle kaçınılmaz sonlarını bekliyorlardı. Gezegenin iç bölgesine doğru daha da çekilince bir anda sıcaklık değerleri ve radyasyon değerleri normale döndü. Mekiğin sarsılması da durmuştu. Motorları çalışmıyordu fakat gezegenin merkezine doğru hafifçe çekiliyorlardı.

Aradan kısa bir süre geçtikten sonra bilinmeyen gezegenin atmosferinin içerisine iyice girdiler ve vericileri tekrar çalışmaya başladı. Vericileri gezegenin büyük bir su tabakasından oluştuğunu onlara bildirse de inanmadılar. Kısa bir süre sonra atmosferdeki son gaz bulutu da dağıldıktan sonra afallamışlardı. Gezegenin yüzeyi kocaman bir su kütlesinden oluşuyordu. Böyle bir şeyin imkânsız olduğunu aralarında tartışmaya başlasalar da imkânsız dedikleri şey tam karşılarında duruyordu. İniş yapabilecekleri bir kara parçası aradılar fakat bulamadılar. Bu gezegen sadece suydu ve herhangi bir kara parçası bulunmuyordu.

Vericilerin yardımıyla suyun sığ olduğu bir bölüme zorunlu iniş yaptılar. Bir daha motorların çalışmayacağını iyi biliyorlardı, geri dönme şansları yoktu. Çünkü yıpranmış motorların ve gövde bütünlüğünün bir daha özellikle yükselmek için o atmosferik şartlara dayanamayacağı kesindi. Tek çareleri iniş yapıp başka bir uzay keşif gemisinin ya da mekiğin onları kurtarmasını beklemekti.

Kendi hesaplarına göre zorunlu inişin üzerinden dört gün geçmişti. Ne bir iletişim kuran ne de onları kurtarmaya gelen vardı. Her yer suydu ve burada gece gündüz dahi yoktu. Sürekli alev sarısı şeklinde bir zaman dilimi yaşanıyordu. Bu dört gün boyunca mekikte yaşama uyum sağlamaya çalıştılar. Çevreyi tanımaya, en azından vericileri sayesinde gördüklerini kaydetmeye ve suyun altını araştırmaya devam ettiler. Onuncu günün sonunda artık kurtarılamayacaklarının bilincine vardılar. Ortak bir karar alıp şarjları bitine kadar araştırmaya devam edeceklerdi. Topladıkları verilerin yaşama dair insanlığın bildiği çoğu ezberi bozacak ve kanıtlayacak nitelikte olduğuna inanmışlardı.

Aradan geçen elli yılın sonunda gezegenin atmosferinden bir keşif mekiği içeriye doğru hızla süzüldü. Gezegenin yüzeyini taradı ve hâlâ zayıf sinyaller saçan bir verici buldu. Vericinin bağlı olduğu mekiği ve içerisindeki ekibi oradan kurtardı. Mekiğin içindeki ekibin kontrolleri yapılıp, şarjları dolduruldu ve tekrar gözlerini açtılar. Onlara aradan elli yılın geçtiği, yerini yeni ekipler aldığı fakat bildiklerinin ve tecrübelerinin çok değerli olduğu belirtildi. Onlardan tecrübelerini anlatmaları istendi. Onlar da görevlerini başarıyla bitirmenin gururuyla elli yıl önce o gezegene inerken ve sonrasında neler olduğunu teker teker anlatıp kaydettikleri verileri de insanlarla paylaştılar. Hepsi üstün robot ve keşif takım madalyasıyla onurlandırıldı. Anılarını anlatmak ve artık genç insan nesillerine uzay görevlerini sevdirmek için Uzay Müzesi’ne atandılar.