Her sabah uyandığımda bir yere gitme isteğiyle uyanıyorum.  Bu his dünyada çeşitli olaylara şahit kalınca daha da büyüyor, dünyayı saran pandeminin merhamet ve insani değerler getireceğini düşündüğüm bu ahir zamanda; değerlerin yitirilmesini hazmedemiyorum belki de…

Paranın ve maddi kaynakların her şeyin üzerinde olduğu bir sistem içerisinde yaşamaya çalışmak ne yazık ki bizlere derin yaralar vermekte. 

Olup bitene gözümü kapatıp, arkamı dönemediğim için bu his her geçen gün çoğalıyor.

Böylece küresel bir vicdanın, küresel bir bilincin oluştuğuna inanıyorum. Dünyanın her tarafında tüm insanlığın aynı topraktaymışçasına, aynı duyguları paylaşabileceği günü çok büyük bir şevkle bekliyorum.

Dünyanın kritik bir kavşaktan geçtiğini söylüyoruz.

Ne zaman düz ovaya inilmiş ki diye merak ediyor insan, düz ovada bile kan kokusu varken, barut kokusu sinmişken…

Harold Pinter Nobel Edebiyat Ödülünü aldığı konuşmasında 1958 yılında şu sözlerle başlar;

Gerçek ile gerçek olmayan arasında kesin ayrımlar yoktur; doğru ile yanlış arasında da. Bir şeyin illa ki doğru ya da yanlış olması gerekmez, o şey hem doğru hem de yanlış olabilir.

Dünya gündemi bir el insanın menfaati üzerine şekilleniyorsa orada gerçeklerden söz etmek pek mümkün olmuyor, insan beyninin dar alanlarda hareket edebilmeye teşvik edildiği bir dönemin en kritik noktasındayız.

Değişmek özgürlüktür, değişme yaşamdır… Dünya değişmeli, demokratikleşmeli. Ama nasıl?

İnsani değerlerin arttığı; dünya üzerinde yapılan işlerin bir avuç insan menfaatine değil; din, dil, ırk, mezhep, renk ve cinsiyet ayrımı yapılmadan evrensel insanlık üzerine yapılmalıdır.

Ve biz insanoğlu tüm bu insansızlıkları 'insan' sıfatı altında uzaktan seyretmekle yetiniyoruz. 'Bana dokunmayan yılan bin yaşasın'  bencilliği altında saklanıyoruz.

Barış ve huzur bizi neden terk ediyor biliyor musunuz ?

Neden bir karanlığa bürünüyoruz biliyor musunuz?

Basitçe korkak bir toplum haline geldik, değişiklikten korkan bir toplum.

Belki sözlerim bazılarınızın, çoğunuzun hatta hepinizin hoşuna gitmeyecektir, biliyorum ama ben bir sürüdeki koyun olmak istemediğim için söyleyeceğim.

Biz geri kalmışlığımızı itiraf etmekten korkan bir toplum olduk, gururumuzdan bunu haykıramaz hale geldik.

İnsan olma olgusunun dışarısında kalan her şey bu dünyaya zarar veriyor; renk ayrımı, şekil ayrımı, cinsiyet ayrımı derken insan olduğumuzu unutuyoruz. Ve hatta düşünce ayrımı bile bizleri derinden yaralayabiliyor.

Ekonomik olarak kalkınmış ve gelişmiş ülkelerin bile, sen siyahsın ben beyaz ayrımı üzerine kurulmuş savaş düzenleri bu dünyanın sonu olacaktır.

Gelin saçmalıklar peşinden koşmayan bir kültür oluşturalım. Renkleri, cinsiyeti ve hatta düşünceleri bile bir arada tutup herkesi olduğu gibi kabul edelim.

Biraz benlikten çıkıp biz olalım ki dünya sistemi üzerindeki İNSAN'ı öldürmeyelim.

Ünlü düşünür Balzac'ın dediği gibi;

EY DÜNYA; Ne yaparsan yap, nasıl yaşarsan yaşa; ama gülebilmek için birini ağlatma ve çıkarların için hiç kimseyi satma.

Sevgilerimle, hoşçakalın.