Üç tarafı denizlerle ama dört tarafı kahpelerle çevrili bir ülkede yaşıyorsanız, iç cepheyi sıkı tutacaksınız.

Mademki soğuk ya da sıcak fark etmez bir savaş ortamındayız, mademki eyy Merkel’inden eyy Macron’una kadar herkes düşman, o zaman o düşmanları bi tarafıyla güldürecek veya onları sevindirip cesaretlendirecek görüntülerden kaçınmamız, iç cepheyi sağlam tutmamız, birlik ve beraberlik görüntüsü vermemiz gerekir.

Verebiliyor muyuz? Maalesef…

Elin beslediği kahpe terör örgütü en son 16 canımızı almış, canımız yanmış ama biz bu olaya istinaden tek yumruk olabiliyor muyuz? Aksine iç siyasette birbirimizi yiyor, ülkeyi daha fazla kamplaştırmanın alt yapısını hazırlıyor, o eytt çektiklerimizi halimize güldürüyoruz.

Muhalif olduğum için değil insan vasfımla söylüyorum ki iktidar böyle zamanlarda kullandığı dile özen göstermelidir.

Muhalif olduğum için değil Allah’tan korktuğum için iddia ediyorum ki, yönetenlerin bu tavır ve davranışları varken bize düşman gerekmez.

Kuruluş Osmanlı, Diriliş Ertuğrul, yükseliş bilmem ne dizilerinin sonu Yıkılış Türkiye olmasın istiyorsanız ve biraz saygınız varsa Şeyh Edebalı’ya kulak verin.

Bugün nasıl davranmanız gerektiğinin sırrı Şeyh Edebalı ve Osman Gazi özelinde, Allah’tan korkan idarecilerin nasıl davranması gerektiğini ifade eden tarifte belirtilmiştir.

Ne diyor Şeyh iktidardaki Osman Gazi’ye; “Ey oğul! Bundan sonra öfke bize, uysallık sana. Gücengenlik bize, gönül almak sana. Suçlamak bize, katlanmak sana. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize, adalet sana. Kötü söz, som ağız, haksız yorum bize, bağışlamak sana…”

Ben o tavsiyenin zerresini göremiyorum bugün ki Osmanlı hayranlarında…

Bunların Osmanlıcılıkları da İslamcılıkları gibi ki göremiyorum…

Yapmayın artık! Bırakın da nefes alalım.

Ve bilin ki o nefesi şahsım adına değil, sizin, bizim, hepimizin, ülkemizin ve mübarek dinimizin adına istiyorum. Yarın Allah katında kendinizi de kurtarasınız diye, yani…

Boğmayın bizi…

Bir muhalif olarak, tepedekilerle kıyas kabul etmez ama muhalefet etmenin zorluklarını biliyorum.

Bazen ne kadar çaresiz kalındığını, tarafsızlığını yitiren hukuk anlayışı karşısında ellerin kolların adeta bağlandığını ve oluşturulan havuz medyası ile ‘Yavuz hırsızın ev sahibini bastırması’ türü saldırılara maruz kalındığını bizzat yaşıyorum.

Siyasette yaşananların bir sabır patlaması olduğunu en iyi bilenlerdenim yani…

Hani öfke bize, uysallık sizeydi eğer Osmanlı ve İslam’ı temsil ettiğiniz iddiasındaysanız?

Nerede kaldı Allah Resul’ünün emrettiği hoşgörü?

Düşünsenize genel başkanınız ve partilileriniz en yüksek ağızdan sürekli hakarete uğruyor, aşağılanıyor ama sıra size gelince bir yandan Demokles’in kılıcı giyotin misali başınızın üzerinde sallanıyor öbür yandan aşağılık bir linçe tabi tutularak kurumsal ve kişisel onurunuzla oynanıyor ama sizden sürekli sabırlı, hoşgörülü olmanız bekleniyor. Nereye kadar…

Bırakın hoşgörüyü, muhalefet her gün hakarete uğruyor.

Nedir bu yahu?

Ülke savaş ortamında varlık yokluk derdinde, sizin deyiminizle beka derdinde, siz hala ‘Bay Kemal, eyy Kılıçdaroğlu, sen şehitlik nedir bilmezsin, sen devletin ve milletin değil Esed’in safındasın, haysiyetsizsin, onursuzsun, kişiliksizsin falan…

Ve işin acı tarafı, evrensel hukukta mutlaka bir karşılığı var ve olmalıdır ama çoğumuz için kim başlatmış, kim tahrik etmiş, kimin canına tak etmiş… Bunların bir önemi yok.

Kaldı ki ‘dilediği tarafı aydınlatıp, istemediği tarafı karartan bir medyanız da varsa ki var, gelsin yargısız infazlar, kahrolsun sizden olmayanlar…

Aslında bu eşitsizliğin ve haksızlığın temelinde ‘Başkanlık Sistemi’ adlı ucube yönetim şekli var.

Mevcut haliyle Sayın Cumhurbaşkanımıza rakiplerine yönelik her türlü hakareti serbest kılıyor ama karşılığında rakiplerinin en küçük bir eleştirisini suç görüyor.

Anayasayı başkanlık sistemine göre dizayn ederken, cumhurbaşkanına yönelik hal ve hareketlere yönelik maddelere dokunmadılar.

Yani cumhurbaşkanı yeni sisteme göre taraflı ve ona göre icraat yapıyor ama cumhurbaşkanını koruyan kollayan yasalar halen o eski tarafsız Cumhurbaşkanına göre uygulanıyor.

Yani, partili cumhurbaşkanı, bir partili cumhurbaşkanı gibi davranıyor, muhalefet ediyor, muhaliflerini haşlıyor ama siz ona bir karşılık verdiğiniz zaman, eski yasalara göre bağımsız ve tarafsız bir cumhurbaşkanına yönelik işletilen ve yeni sisteme rağmen değiştirilmeyen hukuka göre yargılanıyorsunuz.

Sayın Cumhurbaşkanı, parti grubunda, bir parti genel başkanı olarak size ağzına geleni saydırıyor ama siz karşılık vermeyi bırakın eleştirseniz dahi, bir parti genel başkanına değil bir cumhurbaşkanına söz söylemiş oluyor, böyle muamele görüyorsunuz.

Haliyle, bu şekli ile sadece muhalefet partileri değil, yazarı, çizeri, vatandaşı hepimiz büyük bir risk altındayız.

Ama şunu bilin ki gerçek risk altında olan Türkiye’dir.

Ve bu böyle gitmez, gitmemelidir…