Sevgili okurlar,
Basın mensuplarının görevi;sizleri bilgilendirmek, tüm olaylar ve gelişmelerden haberdar etmektir..
Bu vesile ile bugün ilk olarak Karasu’daki bir gelişmeyi sizlerle paylaşmak isterim:
Bizim Sakarya’da da yer alan habere göre,” Karasu Belediyesi sahil düzenleme çalışmaları sırasında sahil yolu ile plaj arasına duvar örüyor. Duvar araçla seyredenlerin denizi görmesini engelleyecek. Bu çalışma Karasuluların tepkisine neden oldu..”
Karasu Cihan Haber’in paylaştığı bu haber, kısa zamanda çok okundu ve yapılan uygunsuz, anlamsız çalışma tepkiler üzerine gözden geçirildi ve yıkıldı.
Neymiş?
Belediye sahilde, bir alan düzenlemesi yapıyor..
Ah be güzel akıllım, böyle bir çalışma ile denizi kapattığın, insanlar ile deniz arasına bir duvar ördüğün yetmiyormuş gibi, bu güzel manzaradan insanları nasıl mahrum edersiniz?
Şu ciddiyetsizliğe, şu ilkelliğe bakar mısınız?
O sahiller, babanızın çiftliği mi?
“İktidar hırsı” ile her şeyi yapma hakkını, nereden kendinizde buluyorsunuz?
İnsan bir sorar?
Çevreciler, Karasulular, o mahalle sakinleri ve Sakaryalılar bu işe ne diyecek diye düşünmez misiniz?
Çok şükür, tepkiler yerini buldu ve bu anlamsız “kara duvar” yıkıldı..
Karasu ne çekmişse, bu zihniyetten, bu anlayıştan çekmiştir!..
Plansız, programsız, düzensiz yerleşim, Karasu’nun canına okudu!..
Bu bağlamda devlet binaları oraya, buraya dağıtıldı..
Vatandaş, oradan, oraya koşuşturup duruyor..
Aynı anlayış Sakarya merkezde de aynı şeyi yaptı..
Bir tarafta valilik, bir tarafta hastaneler, bir tarafta devletin kurumları..
İş görmek için bir haftanızı ayırmanız gerek..
Yazıktır bu insanlara!..
Yazıktır insanımıza!..
“Hizmet edeceğiz” diye, “insanımıza zulüm etmenin, güzellikleri yok etmenin” alemi mi var?..
Ya o, “Adapazarı-Karasu tren yolu” meselesi?
Anlatmaya bile dilim varmıyor?
Arkadaşlarımız konuyu enine, boyuna bu sayfalarda anlattılar..
Savurganlığın bu kadarına da pes arkadaş?
Bilmiyorsan, öğren, sor, soruştur, aklın yolu bir!..
20 Yıl geçti, yap, boz, çek, çak?
Lütfen, size emanet edilen görevi suistimal etmeyiniz!
Yanlıştan dönülmesi güzel bir jest, ama yetmez!
Bu memlekete, bu insanlara daha güzel hizmetler için el, ele, gönül, gönül’e veriniz!..
Bakınız, Sakarya’nın, Karasu’nun, diğer ilçelerin birbirinden saygın, yetişmiş akil insanları var..
Sivil örgütleri var, yazarı, çizeri var..
Onlara da sorsanız, ne kaybedersiniz?
Batı’da(Avrupa) bu işler böyle oluyor..
Kazma vurulacak yerin sakinlerine öncelikle danışılıyor ve görüşleri alınıyor, sonra değerlendirme yapılarak, gereken yapılıyor, ya da yapılmıyor..
İşte Karasu’nun dibine kondurduğunuz,” o ucube liman” yüzünden Karasu, Kocaali sahilleri heder oldu!
Bu yetmezmiş gibi deniz içi de; “dalgakıran” adı verilen taşlarla dolduruldu!..
Oldu mu arkadaş!?
Bu manada, vatandaşa da büyük görevler düşüyor..
“Particilikten” sıyrılarak, bu memlekete, bu kente, bu ilçeye, bu yöreye hizmet edecek, vizyonu büyük, hoşgörülü, halkı ile bütünleşmiş insanları seçip göreve getiriniz..
Uzaktan ceketini koyanların temsilcilerini seçerseniz, o zaman sorunlarınız kat, kat artar, ellerinizdeki zenginlikleri, güzellikleri de kaybedersiniz!
Suç, bu duvarı yapan zihniyette değil?
Bu zihniyeti seçip işbaşına getirenlerdedir!
Acı, ama gerçek budur!
Öyle ya;” Allah yar ve yardımcınız olsun” deyip, işin içinden çıkalım, “görmeyelim, duymayalım, yazmayalım” öyle mi?
Bu kadarına da, pes doğrusu!
***
Sevgili okurlar,
Son yazımda, Türkiye’de ki “Kültür erimesinden” söz ederek, iktidarın, “Cumhuriyet ve Atatürk değerleri” ile adeta savaş halinde olduğunu yazmıştım!..
Ülke genelinde, Türk Halk, Sanat Müziği ile Halk Dansları Topluluklarının adlarından “Türk” kelimesinin çıkarılacağı ve büyük bir değişime gidileceği, Kültür Bakanlığı tarafından paylaşılınca, bu konuda ülke çapında tepkiler oldu..
Ancak bu tepkiler içinde en çarpıcı olanı ise, yanık, içli ve buruk sesi ile Türkülerini severek dinlediğimiz sanatçı, müzikolog Mehmet Özbek oldu.
Mehmet Özbek, Cumhurbaşkanına gönderdiği mektupta;” Milli birlik ve beraberliğe önem verenler, Türk halk ve klasik musikisi ile halk oyunlarına dört elle sarılmalı, bunları koruma, yayma ve geliştirmeyi milli kültür politikasının başlıca vazifesi saymalıdırlar.

Kuruldukları günden bu yana büyük bir heyecan ve fedakârlıklarla hizmet veren bu kurumların ihya edilecek yerde, yeni bir değerlendirmeyle yok edilmelerine sebep olmak, kefareti olmayacak bir günah ve büyük bir vebal olacağını arz etmek isterim” diyerek, bu tasarruftan vazgeçilmesini istedi.
Bakalım, yarın, hangi kurum ve kuruluşa, anlayışa, kültür değerlerine, zenginliklere, geleneklere sıra gelecek?
“Türk Kültürü ve değerlerinden” olduğu kadar, “Türk” kelimesinden,” Atatürk’ten, Cumhuriyet’ten”, bu kadar korkulmasının nedenini bilen var mıdır?
“Bir kendim ettim, kendim buldum sızısıdır bu!”
İnşallah, yarın başka değerlerimizin de, yok pahasına ortadan kaldırılmasını, yok edilmesini,ters-yüz edilmesini seyretmeyiz!?
Aynı şeyi yapmaya devam etmelerinin, herhalde bir nedeni olmalıdır?
Lütfen, “bugüne kadar milletin önüne ördüğünüz, bu kara duvarları yıkınız”, ülkeyi selametle ehline teslim ediniz!
Artık, beklenti budur!