Evden çıkıyor, sosyal izolasyona uymuyor diye vatandaşlara kızıyoruz.

Haklıyız da, çünkü bu meret insanlar yoluyla bulaşıyor.

İster istemez herkes zincirin bir halkası ve tek bir kişinin dikkati bile hastalık zincirini kopartıp yüzlerce insana bulaşmasını engelleyebiliyor.

O bakımdan önemli…

Ama onun kadar önemli olan bir şey daha var; Mümkün olduğunca herkesin testten geçirebilmesi…

Çünkü erken tanı ve ardından sağlanan karantina da zincirin kopmasına vesile oluyor.

İlkinden vatandaş, ikincisinden devlet sorumlu…

Tamam, vatandaş pek çok konuda sorumluluğunu yerine getirmiyor/getiremiyor ya devlet?

Bakalım…

Malumunuz, Dünya Sağlık Örgütü, bu salgın ile mücadelede en önemli şeyin mümkün olduğunca çok test yapılarak, virüse yakalanmış olanların tecrit ve tedavisi olduğunu açıklamıştı.

Koronavirüs’ten önceki SARS ve MERS salgınları herkese öğretmişti ki mümkün olduğunca çok test yapmak, testi pozitif çıkanları toplumdan tecrit etmek, bu salgınlarla mücadelede en etkili yöntem.

Nitekim Güney Kore, Singapur, Hong Kong örnekleri bu tezin doğruluğunu son salgında da bir kez daha gösterdi.

Maalesef biz de test yapan merkez sayısı az…

Daha önemlisi de elimizde yeterli tanı kiti yok.

Ürettiğimiz halde yok…

Neden? Üretmişiz ama satmışız, şimdi bize lazım olunca da eller yukarı…

Biz bu salgın ortamında yani hastalık duyulduktan ve yayıldıktan sonra, ‘henüz bizde vaka yok, bize bulaşmadı’ diyerek ürettiğimiz 500 bin kiti ABD’ye vermişiz.

Sağlık Bakanı açıklamıştı; “testler 18 merkezde yapılabiliyor, laboratuvar sayısını yakında 25 ilde 36’ya çıkacağız.”

Bu açıklama bir müjdeden ziyade bir aczin ifadesi bence.

Düşünsenize milyar dolarlık şehir hastaneleri yapabilen bir ülke, bütün şehirlerinde test yapamıyor!

Elbette ki laboratuvar yokluğundan değil, yeterince test kiti olmadığı için yapılamıyor.

Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Alpay Azap açıkladı;

"Geçen haftaya kadar Türkiye’de hastalık görülmediği için primerleri yurt dışına satıyorduk. Ancak geçen haftadan itibaren vaka görüldüğü için artık göndermiyoruz. Türkiye’deki üretimin haftalık 2 bin primer hazırlama kapasitesi var. Ancak test sayılarını artırmaya çalışıyoruz."

Anlayacağınız vatandaşa sorumluluk yükleyen devlet kendi sorumluluklarını yerine getirmemiş.

Allah’tan ki Çin imdadımıza yetişti. Çin'den ithal edilen coronavirüsü tanı kitlerinin ilk partisi dün sabaha karşı İstanbul'a ulaştı.

Virüsü 15 dakikada tespit eden bu kitlerden, Çin’den Türkiye'ye 2 milyon adet gelecek.

Çin’den gelecek olan test kitleri, 10-15 dakikada yüzde 90-95 oranında doğru sonuçlar verebiliyor.

Çin bu test kitlerinin üretimine yeni başladı.

Önemli bir ayrıntı da şu ki; Türkiye’ye bir ayrıcalık tanıdı.

Çin hükümeti, 1940 yılında ülkelerinde yaşanan kolera salgını sonrası Atatürk döneminde kurulan akademinin kendilerine yaptığı yardım dolayısıyla Türkiye’ye korona virüs tespitinde kullanılan tanı kitlerinin bir kısmını hibe edecek, para almayacak…

Ülkemizde birileri Atatürk’ün mirası üzerinde yaşarken bile o mirası inkâr ederken, kadir kıymet bilen Çin’in yaptığı da çok önemli bir ders anlayana…

Bu vesile ile Atatürk’ün kurdurduğu Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün kapatılmasının ne büyük bir hata olduğunu da kavramış olduk, yine anlayana…

Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü, dünya çapında çok önemli bir kurumumuzdu.

Öncelikle stratejik bir ürün olan, ülkemizin dışa bağımlılığını engelleyecek ve halkımızın ihtiyacını karşılayacak aşıların üretilmesi konusuna yönelindi.

Bu merkezde verem, tetanos, difteri, kolera, tifüs aşısı, kuduz ve akrep serumları üretilmiş, dünyada bir ilk olan çiçek aşıları ABD ve Çin'e bile gönderilmişti.

Onlar unutmadılar, biz unuttuk…

Bugün o canım tesis kapalı, değerli bilim insanları ayrılmış ve ne yazık ki cihazları da çürümeye terk edilmiş durumda!..

İhanet ettiğimiz değerler, insanlar ve insanlık bugün bizden intikam mı alıyor nedir?

Yazının başlığı ideolojik oldu, farkındayım, içeriğinin ise alakası yok…

Ama söz, benden ilk fırsatta olayı kapitalizmin çöküşüne bağlayan bir yazı alacağınız olsun!